Gelecek

Zamanının Çok Ötesinde 6 Antik Teknoloji İle Tanışın

Teknolojik yenilik dendiğinde akla hemen modern zamanlar gelmesin. Dünyanın dört bir yanında yapılan arkeolojik kazılar, eski uygarlıkların çoğu durumda günümüz teknolojisine denk ve hatta bazı durumlarda bizden daha üstün olduklarını gözler önüne seriyor.

antik teknoloji

Roma betonundan Şam çeliğine kadar pek çok antik teknoloji günümüzü biçimlendirdi. Bunlardan bazılarının izleri kayboldu, bazılarının da nasıl çalıştığını araştırmacılar yeni anlamaya başlıyor. Lafı fazla uzatmadan bazı örnekler verelim.

Yunan ateşi: sönmeyen alevler

Silahın kullanılma biçimine bir örnek.  Bu antik teknoloji harikası silahla Bizanslılar, düşman işgalcileri yabancı topraklardan püskürtmeyi başardılar ve başkentleri  Konstantinopolis kuşatmaları sırasında yerlerini koruyabildiler.

Yunan Ateşi, Bizans İmparatorluğu’nun kuşatmalara karşı en önemli savunma aracıydı ve beş yüzyıl boyunca savaşlarda belirleyici bir rol oynadı. İlk olarak 7. yüzyılda deniz savaşlarında kullanıldığı düşünülen bu silah, dönemin başkenti Konstantinopolis’in surlarını ve denizlerini savunmak için geliştirildi.

Silahın formülünü, Heliopolisli Kallinikos adlı bir kimyagerin oluşturduğu düşünülüyor. Ancak, bu tür bir yanıcı karışımın daha önce de kullanıldığı bilinmektedir. Kallinikos’un geliştirdiği formül, bu karışımı daha güçlü ve kullanışlı hale getirdi.

Yunan Ateşi’nin tam bileşenleri günümüzde kesin olarak bilinmemektedir. Ancak petrol, zift, kükürt, çam reçinesi, kireç ve bitüm gibi maddelerin kullanıldığı tahmin edilmektedir. Yunan Ateşi’nin suyla söndürülememesi ve su döküldüğünde alevlerin daha da şiddetlenmesi, onu benzersiz bir silah haline getirdi.

Assassins Creed video oyununda resmedilen Rum ateşi silahı

Bu silahın en önemli özelliklerinden biri, sıvıyı püskürtmeye yarayan basınçlı bir sifon sistemiydi. Ateş, bir kazanda ısıtıldıktan sonra borular aracılığıyla basıncı artırılarak püskürtüldü ve tutuşturma lambasının bulunduğu bir başlıktan alev olarak çıktı. Bu mekanizma sayesinde düşman gemileri hızla alev alıyor ve saldırılara karşı koymak imkânsız hale geliyordu.

Sonucunda Yunan Ateşi, Bizans İmparatorluğu için hayati öneme sahipti. Ancak, bu gizemli silahın kullanımı 1204 yılından sonra ortadan kayboldu. Formülün, Callinicus Ailesi tarafından saklandığı, ancak ailenin yok olmasıyla birlikte unutulduğu düşünülüyor. Tarih boyunca birçok kişi Yunan Ateşi’ni yeniden üretmeye çalışsa da, tam anlamıyla başarılı olamadı.

Antikythera Mekanizması: Antik Dünyanın Mühendislik Harikası

Antikythera
Bu antik teknoloji günümüzde üç parça halinde bulunmakta. Bu, Yunanistan’ın Atina kentindeki Ulusal Arkeoloji Müzesi’nde sergilenen 2.100 yıllık Antikythera Mekanizmasının en büyük parçası.

Antikythera Mekanizması, antik Yunanlıların mühendislik ve bilimdeki üstün yeteneklerini gösteren eşsiz bir keşiftir. 1900 yılında bir dalgıç, Antikythera adası yakınlarında bir gemi batığında bu mekanizmayı keşfetti. İlk bakışta fark edilmeyen mekanizma, daha sonra içindeki bronz dişlilerle bilim dünyasını şaşkına çevirdi. Dönemin bilgisine göre, bu tür dişliler yalnızca yüzyıllar sonra ortaya çıkmış olmalıydı. Bu durum, cihazın teknolojik karmaşıklığı hakkında büyük bir tartışma başlattı.

Gezegenlerin ve Ay’ın hareketlerini tahmin etmek, antik astronomlar için önemli bir sorundu. Mekanizma, gezegenlerin hareketlerini, Güneş’in yıllık döngüsünü ve Ay’ın sinodik döngülerini temsil eden dişliler içeriyordu. Ayrıca tutulmaların tarihlerini de öngörebiliyordu.

Mekanizmanın röntgen taramaları, tutulmaları tahmin eden 223 dişli bir Saros kadranını ortaya çıkardı. Ayrıca cihazın Ay’ın değişken hareketlerini hesaplayabilen dişliler içerdiği anlaşıldı. Bu bulgular, mekanizmanın teknolojik karmaşıklığını ve işlevselliğini daha da netleştirdi.

Röntgen taramaları, mekanizmanın toplamda 30 dişli içerdiğini ve çok daha karmaşık bir tasarıma sahip olduğunu ortaya koymuştur. Cihazın Güneş, Ay ve gezegenlerin geçmiş veya gelecekteki konumlarını tahmin ettiği anlaşılmıştır. Antikythera Mekanizması, antik dünyanın mühendislik dehasını sergileyen eşsiz bir eser olarak tarihe damgasını vurmuştur.

Şam (Damascus) çeliği: Asla körelmeyecek kılıçlar

Günümüzde satın alacağınız Şam çelikleri görsel olarak benzese de orijinal olanlar ile aynı değil. Orijinal Şam çeliğinde, wootz çeliği adı verilen bir metal kullanılmaktaydı.

Şam çeliği, tarih boyunca üstün keskinliği, dayanıklılığı ve esnekliği ile efsaneleşmiş bir metalurji harikasıdır. Bu kılıçlar, havadaki bir ipeği kesecek kadar keskin, taş ve metal gibi sert malzemelere zarar verecek kadar güçlüydü. Esneklikleri sayesinde de kolay kolay kırılmıyorlardı. Ancak Şam çeliğini özel yapan üretim teknikleri yüzyıllar önce kayboldu ve bu sır hala tam olarak çözülemedi.

Şam çeliği, wootz adı verilen yüksek karbonlu çelikten üretiliyordu. Yüzeyinde “hare” adı verilen dalgalı desenler barındıran bu çelik, estetik güzelliği kadar dayanıklılığıyla da dikkat çekiyordu. Bu desenler, çeliğin dövülme ve katlanma sürecinde doğal olarak ortaya çıkıyordu.

şam çeliği
Keskinlikleri, bu kılıçların en dikkat çeken özelliklerinden biriydi. Zırh, taş veya diğer kılıçlarla yapılan darbeler bile keskinliklerini kaybetmelerine neden olmuyordu. 

Şam çeliği üretimi, 16. ve 18. yüzyıllar arasında zirveye ulaştı. Ancak ateşli silahların yaygınlaşmasıyla kılıçlara olan talep azaldı ve 19. yüzyılda bu üretim tekniği kayboldu. Modern bilim insanları, wootz çeliği üretim sürecini yeniden keşfetmeye çalıştı. Ancak eşsiz özelliklerini tam olarak kopyalamak mümkün olmadı.

Günümüzde “Şam çeliği” adı altında üretilen bıçaklar, modern tekniklerle yapılan bir imitasyondur. Bu bıçakların desenleri asit aşındırma yöntemiyle oluşturulur. Ancak bu yöntemler, orijinal Şam çeliğinin dayanıklılık ve esneklik özelliklerini sağlayamaz. Şam çeliği, antik teknolojinin güzel örneklerinden biri olarak hatırlanmaktadır.

Houfeng Didong Yi: Dünyanın ilk sismografı

Houfeng Didong Yi’nin bir kopyası. 

MS 132 yılında Çinli astronom, mühendis ve mucit Zhang Heng, depremleri tespit etmek için dünyadaki ilk sismografı icat etti. Bu cihaz, depremleri tespit etme ve yönlerini belirleme konusunda zamanının çok ötesindeydi.

Houfeng Didong Yi adı verilen sismograf, büyük bir bakır gövdeye sahipti. Fıçı biçimindeki bu cihazın üst kısmında, doğu, batı, kuzey, güney, güneydoğu, güneybatı, kuzeydoğu ve kuzeybatı yönlerini işaret eden, başları aşağıya doğru bakan sekiz ejderha figürü yer alıyordu. Ayrıca her bir ejderhanın ağzında bir bakır top ve bu topların tam altında, ağzı açık bakır kurbağa figürleri vardı.

Cihazın iç kısmı, tarihi kayıtlarda çok detaylı anlatılmayan karmaşık bir mekanizmayı barındırıyordu. Araştırmacılar, ejderhaların ağızlarını açan mekanizmanın sekiz levye ile bağlantılı bir sarkaç sistemine dayandığını düşünüyorlar.

Deprem dalgaları cihazın dengesini bozduğunda, sarkaç harekete geçiyor ve ilgili ejderhanın ağzını açarak topun düşmesini sağlıyordu. Bu basit ancak etkili tasarım, depremin meydana geldiği yönü belirlemeyi mümkün kılıyordu. Sismograf, MS 138 yılında gerçekleşen bir depremle etkinliğini kanıtladı. Bu olay, Zhang Heng’in icadının önemini ortaya koydu.

Roma betonu: Antik teknoloji harikası çatlamayan çimento

Romalı mühendisler, “opus caementicium” adı verilen ve bugün Roma betonu olarak bilinen bu malzemeyi, sağlam ve uzun ömürlü yapılar inşa etmek için kullandılar. Günümüzde, araştırmacılar bu antik betonun sırrını çözmeye çalışıyor.

Roma betonu, volkanik kül (Pozzolana) ve kireç gibi doğal malzemelerin bir karışımından oluşuyordu. Bu karışım, hem dayanıklılığı artırıyor hem de malzemenin çatlakları kendi kendine iyileştirme yeteneği kazanmasını sağlıyordu. Kireç, suyla karıştırıldığında kimyasal bir reaksiyon başlatarak betonun çatlaklarını doldurabilecek kristal yapılar oluşturuyordu. Bu özellik, Roma betonunun suya ve sismik aktivitelere karşı üstün direnç göstermesinin temel sebeplerinden biriydi.

Antik Romalılar, bu betonu su kemerleri, amfitiyatrolar ve dalgakıranlar gibi devasa yapılar inşa etmek için kullandılar. Özellikle deniz yapılarında Roma betonu, modern malzemelere kıyasla zamanla daha dayanıklı hale geldi. Ancak Roma İmparatorluğu’nun çöküşüyle, bu betonun yapım bilgisi kayboldu. Pozzolana gibi hammaddeye erişim zorluğu ve modern portland çimentosunun geliştirilmesi, Roma betonunun kullanılmamasının diğer sebepleri arasında yer aldı.

Bugün, bilim insanları antik Roma betonunu inceleyerek modern betonu geliştirmeyi hedefliyor. MIT ve Harvard gibi kurumlarda yapılan araştırmalar, Roma betonunun sırlarını ortaya çıkarmaya devam ediyor.

Bağdat pili: bu antik teknoloji ilkel bir pil mi?

Bağdat Pili, 1936 yılında Bağdat’ın yakınlarındaki Khujut Rabu köyünde keşfedilmiş, MÖ 150 civarına tarihlenen antik bir nesnedir. Pişmiş kilden yapılmış bu çömlek, içinde demir bir çubuk ve onu çevreleyen bakır silindir barındırır. İçinde sirke ya da şarap gibi asidik sıvılar kullanıldığına dair izler bulunmuştur. Bu düzenek, ilk pil örneği olarak değerlendirilebilir. Ancak cihazın gerçek amacı hâlâ tartışmalıdır.

Modern bilim insanları, Bağdat Pili’nin nasıl çalıştığını anlamak için birçok deney gerçekleştirmiştir. 2. Dünya Savaşı sonrası Willard Gray ve 1960’larda John B. Pierczynski gibi araştırmacılar, pilin kopyalarını yaparak az miktarda elektrik üretmeyi başarmışlardır.

Ayrıca, sirke veya greyfurt suyu gibi sıvılarla, pil 0.5 ila 2 volt arasında elektrik üretebilmiştir. Discovery Channel’ın MythBusters programında, on kopyadan oluşan bir düzenekle 4 voltluk bir elektrik üretildiği gösterilmiştir.

Bağdat Pili’nin amacıyla ilgili çeşitli teoriler öne sürülmektedir. Bir görüşe göre, bu antik cihaz ağrı tedavisi için düşük dozda elektrik üretmiş olabilir. Bir diğer teori, cihazın elektroliz yoluyla metal objeleri kaplamak için kullanıldığıdır. Ancak pilin düşük elektrik üretimi nedeniyle bu teoriler tam anlamıyla kabul görmemektedir. Alternatif bir görüş, cihazın papirüsleri nemden koruma amacıyla tasarlanmış olabileceğini savunur. Pek çok arkeolog ise bunun bir pil olduğuna inanmamaktadır.

Ne yazık ki, Bağdat Pili 2003’te Irak Ulusal Müzesi’nin yağmalanması sırasında kaybolmuştur ve şu anda nerede olduğu bilinmemektedir. Sonucunda bu durum, pilin detaylı bir şekilde incelenmesini imkânsız hale getirmiştir.


Kaynaklar ve ileri okumalar:

  • Ancient technology that was centuries ahead of its time. Yayınlanma tarihi: 19 Mayıs 2022; Bağlantı: Ancient technology that was centuries ahead of its time
  • Freeth, Tony & Higgon, David & Dacanalis, Aris & Macdonald, Lindsay & Georgakopoulou, Myrto & Wojcik, Adam. (2021). A Model of the Cosmos in the ancient Greek Antikythera Mechanism. Scientific Reports. 11. 5821. 10.1038/s41598-021-84310-w.

Matematiksel

Sibel Çağlar

Temel eğitimimi Kadıköy Anadolu Lisesinde tamamladım. Devamında Marmara Üniversitesi İngilizce Matematik Öğretmenliği bölümünü bitirdim. Çeşitli özel okullarda edindiğim öğretmenlik deneyiminin ardından matematiksel.org web sitesini kurdum. O günden bugüne içerik üretmeye devam ediyorum.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir