Psikoloji

Yaşlandıkça Zaman Neden Daha Hızlı Geçer?

Yaşlandıkça zaman daha hızlı geçer. Hayatta ne kadar çok rutin olursa deneyimlerin yoğunluğu o kadar azalır; bunun sonucunda da zihin bunları yeterince net kaydedemez.

Yaşlı insanlar genellikle gençlerden daha yavaş hareket eder. Bunun nedeni hızlı hareket edemedikleri için değildir. Genellikle hareketlerinin daha yavaş olduğunun farkında değildirler. Vücut performansları (denge, reaksiyon zamanlamaları, görme, işitme) yavaşladığında, zamanın göreceli hareketi de yavaşlıyor gibi görünür.

Zamanın geçişi kafa karıştırıcı bir şeydir. Bir dakikanın 60 saniyeden oluştuğunu hepimiz bilsek de, zaman algısı kişiden kişiye ve bir durumdan diğerine önemli ölçüde değişecektir. Çocukken, yaz tatilleri sonsuza kadar sürecekmiş gibi gelirdi. Ancak bu süre yetişkinlikte uçarcasına geçer.

Aynı şekilde, yetişkinliğe adım atana kadar akademik yıl önemli zaman dilimleri olarak görünür. Öte yandan aynı işyerinde çalışan kişiler ne kadar uzun zamandır birlikte çalıştıklarını ve zamanın ne kadar hızlı -adeta hiç fark edilmeden- geçtiğini fark ettiklerinde epey şaşırırlar. Yaşlandıkça zamanın daha hızlı geçtiği konusunda genel bir mutabakat vardır.

Belli bir yaşı geçtikten sonra birçok kişi, Facebook’ta gezinip eski fotoğraflarına bakarken şu soruyu sorar. Tüm bu zaman neden bu kadar çabuk geçti?

Aslında bu durum yetişkin hayatlarımızı, yetişkinlerin sorumlulukları ve endişeleriyle doldurmanın bir sonucu değildir. Araştırmalar aslında yaşlı insanlar için algılanan zamanın daha hızlı aktığını doğrulamaktadır. Bir çalışmada yaşla zamanın öznel hızı arasında bir bağıntı olduğu görüldü. Katılımcılar, yaşları ne kadar büyükse hayatın on yılının o kadar hızlı geçtiğini hissediyorlardı.

“Son on yıl sizin için ne kadar hızlı geçti?” sorusuna cevaben öznel hız grafiği. 14 ila 94 yaşlarında olan katılımcılara zaman duygularını derecelendirmeleri söylendi. 50-59 yaş aralığına kadar öznel hızın arttığı, sonrasındaysa sabit kaldığı görüldü.

Başka bir deyişle, yaş ilerledikçe haftalar, aylar ve yıllardan ziyade hayatın on yılları daha hızlı geçiyordu. Araştırmacılar zaman hızının altmış yaşa kadar giderek arttığına ve artmanın burada durduğuna kanaat getirdiler. Bu noktadan itibaren zamanın öznel hızı sabit kalıyordu.

Yaşlandıkça Zaman Algımız Neden Değişiyor?

Yaşlandıkça zaman algımızın neden hızlandığını açıklamaya çalışan çeşitli teoriler vardır. Fikirlerden biri, iç biyolojik saatlerimizin kademeli olarak değişmesidir. Yaşlandıkça metabolizmamız ile birlikte kalp atışımız ve nefes alma sıklığımızda yavaşlar. Çocukların ise kalpleri çok hızlı atar. Bu da onların sabit bir süre içinde daha fazla biyolojik belirteç (kalp atışı, nefes) deneyimlediği anlamına gelir. Bu durum da sanki daha fazla zaman geçmiş gibi hissettirebilir.

Yaşlandıkça çevremize daha aşina hale geliriz. Evimizin, iş yerimizin detaylı ortamlarını fark etmeyiz. Ancak çocuklar için dünya, çoğunlukla yeni deneyimlerle dolu, alışılmadık bir yerdir. Bu, çocukların dış dünyaya ilişkin zihinsel fikirlerini yeniden yapılandırmak için önemli ölçüde daha fazla beyin gücü ayırmaları gerektiği anlamına gelir. 

Başka bir teori ise algıladığımız zamanın geçişinin, algısal bilginin miktarıyla ilişkili olduğunu öne sürer. Bir hipoteze göre zaman algımız, belleğimizden ve ne kadar yeni deneyim yaşadığımızdan etkilenmektedir. Örneğin, ilk sevgili ya da okuma yazma öğrenmenin verdiği heyecan gibi yeni deneyimler beyinde çok sayıda kalıcı veri kaydedilmesini tetikler.

Ancak günlerini benzer biçimde yaşayan yaşlı bir kişinin beyninde ise daha az veri kaydedilir. Diğer bir deyişle hatırlanacak daha az anı bulunur. Bu da yaşlılıkta beynin benzer veriler içeren zaman dilimlerini bir araya toplamasıyla ve zamanın hızla geçip gitmiş gibi hissedilmesiyle sonuçlanır.

Yukarıdaki açıklamaya göre, günlük deneyimlere ne kadar aşina olursak, zaman o kadar hızlı akıyor gibi görünür ve genellikle bu aşinalık yaşla birlikte artar. Bu teorinin arkasındaki mekanizmanın ise, motivasyon ve ödül gibi durumlarla ilişkilendirilen bir nörotransmitter olan dopamin  olduğu ileri sürülmektedir. 20 yaşından sonra dopamin seviyeleri düşmeye başlar ve bu da zamanın daha hızlı aktığını düşünmemize neden olur.

Zamanın Akışını Nasıl Algılıyoruz?

Yaşlandıkça sabit bir periyodun uzunluğunun bariz şekilde azalması, zamanın “logaritmik bir ölçeği” olduğunu akla getiriyor. Buradaki fikir, bir zaman dilimini halihazırda yaşamış olduğumuz zamanın oranı olarak algılamamızdır. İki yaşındaki bir çocuk için bir yıl hayatının yarısıdır, bu nedenle gençken doğum günleri arasında beklemek çok uzun bir süre gibi görünür.

Zaman deneyimimiz her zaman geriye dönük bir süreçtir. Belleğe bağlıdır. Çocuklar, yetişkinlere göre daha fazla zihinsel görüntü algılar. Bu nedenle olayları, yani zamanın geçişini hatırladıklarında daha fazla görsel veri hatırlarlar.

On yaşındaki bir çocuk için bir yıl hayatının yalnızca %10’udur (bu da biraz daha katlanılabilir bir bekleme anlamına gelir). 20 yaşındaki bir çocuk için ise yalnızca %5’tir. Logaritmik ölçekte, 20 yaşındaki bir kişinin, iki yaşındaki bir çocuğun doğum günleri arasında yaşadığı aynı orantılı yaş artışını yaşaması için, 30 yaşına gelene kadar beklemesi gerekir. Yani yaşlandıkça gerçekten da zaman matematiksel olarak hızlanmaktadır. Bu teoriye göre de, beş ila on, on ila 20, 20 ila 40 ve 40 ila 80 arasındaki yaş farklılıkları aynı algılanacaktır.

Sonuç olarak;

Araştırmalar zamanın yetişkinler için genel olarak hızlı geçtiğini ve yaşla zaman algısı arasında bir bağıntı olduğunu gösteriyor. Ama katılımcılardan gelen cevapların ne kadar çeşitli olduğunu da gözden kaçırmamak lazım, ki bu da hepsinin daha genç olanlara kıyasla illaki zamanın giderek daha hızlı geçtiğini hissetmediklerini ortaya koyuyor.

Ancak eğer yaşlandıkça yeni görüntüler ve deneyimlerin eksikliği zaman algımızı hızlandırıyorsa, demek ki yaşamımızda yapacağımız küçük değişiklikler ile zaman algımız üzerinde oynayabilme şansımız vardır. O yüzden vücudumuz ve zihnimiz bizi tembelliğe zorladığında zaman akışını kendimize hatırlatabiliriz.

Bilim insanları yaşlanma ve zaman arasındaki ilişkiyi inceleyedursun, siz de bu esnada beyninizi şaşırtın. Gün içinde onu uykudan uyandıracak küçük çaplı şoklar uygulayın. Eğlenseniz de eğlenmeseniz de zaman uçup gidiyor. Nöronlarınızı rutine teslim etmeyin…


Kaynaklar ve ileri okumalar:


Size Bir Mesajımız Var!

Matematiksel, 2015 yılından beri yayında olan ve Türkiye’de matematiğe karşı duyulan önyargıyı azaltmak ve ilgiyi arttırmak amacıyla kurulmuş bir platformdur. Sitemizde, öncelikli olarak matematik ile ilgili yazılar yer almaktadır. Ancak bilimin bütünsel yapısı itibari ile diğer bilim dalları ile ilgili konular da ilerleyen yıllarda sitemize dahil edilmiştir. Bu sitenin tek kazancı sizlere göstermek zorunda kaldığımız reklamlardır. Yüksek okunurluk düzeyine sahip bir web sitesi barındırmak ne yazık ki günümüzde oldukça masraflıdır. Bu konuda bizi anlayacağınızı umuyoruz. Ayrıca yazımızı paylaşarak da büyümemize destek olabilirsiniz. Matematik ile kalalım, bilim ile kalalım.

Matematiksel

Sibel Çağlar

Temel eğitimimi Kadıköy Anadolu Lisesinde tamamladım. Devamında Marmara Üniversitesi İngilizce Matematik Öğretmenliği bölümünü bitirdim. Çeşitli özel okullarda edindiğim öğretmenlik deneyiminin ardından matematiksel.org web sitesini kurdum. O günden bugüne içerik üretmeye devam ediyorum.

İlgili Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir