Dünya Ekonomik Forumu, Uluslararası Para Fonu ve küresel iş analistleri tarafından geleceğin ekonomilerinin en kritik becerisi olarak tanımlanan yaratıcılık, iş dünyasında giderek daha fazla önem kazanıyor. Bu durumda, geleceğin dünyasına uyum sağlamak ve hızla değişen iş ortamında başarılı olmak için, yaratıcılığı geliştirmek ve yaratıcı düşünceyi öğrenmek her zamankinden daha önemli hale geliyor.

Yaratıcılık denildiğinde birçok kişi, sanatçılar, yazarlar, grafik tasarımcıları veya ressamları düşünür. Ancak yaratıcılık, sadece sanata özgü bir kavram değildir. Bir yazılım mühendisi, bir matematikçi, bir bilim insanı ya da bir girişimci de yaratıcı düşünmek zorundadır.
Peki, yaratıcılığı nasıl öğrenebiliriz? Yaratıcı fikirlerin genellikle ansızın geldiği söylenir, ancak yaratıcı düşünce tam olarak nereden doğar? Bu soruların cevabı karmaşıktır. Yaratıcılık, doğuştan gelen bir yetenek gibi görünse de aslında öğrenilebilen ve geliştirilebilen bir süreçtir. Yaratıcı düşünmeyi güçlendirmek için eğitim ve öğretime sofistike bir yaklaşım gerekir.
Yaratıcı Düşünce Nasıl Ortaya Çıkar?
1. Yanal Düşünme

Bir problemin olası cevapları arasında en mantıklı ve doğru olanı bulma yeteneği yakınsak düşünme olarak tanımlanır. Çoğu zaman yaratıcı düşünme ile aynı anlamda kullanılan ıraksak düşünme ise, problemi çözmek için doğru ya da yanlış, uygun ya da değil, birçok farklı cevap üretebilme yeteneğidir. Çoğunlukla yaratıcı düşünce, ıraksak düşünmenin bir sonucudur.
Yaratıcı düşünce ile ilişkili olarak yanal düşünme, üretici düşünme gibi birçok farklı düşünme biçiminden de bahsetmek mümkündür. Daha çok esnek fikirler üretmede kullanılan ve bir probleme farklı açılardan bakmayı ifade eden yanal düşünme, 1967’de Edward de Bono tarafından ortaya atılmış bir kavramdır.
Geleneksel düşünce biçimi dikeydir ve mevcut verilere dayanarak mantıksal bir sonuca adım adım ilerler. Ancak yanal düşünme yatay bir süreçtir. Fikirlerin nasıl uygulanabileceğine dair ayrıntılara fazla takılmadan, mümkün olduğunca çok fikir üretmeye odaklanır.
Doğal olarak da bu iki süreç de birbirini tamamlar. Yanal düşünce olmadan, dikey düşünce çok dar görüşlü olur. Dikey düşünce olmadan ise yanal düşünme birçok olası çözüm üretse de bunları hayata geçirmek için somut bir plan sunamaz.
Thomas Edison, yaratıcı düşüncenin önemini vurgularken çırağına duyduğu hayal kırıklığını şu sözlerle ifade etmiştir: “Senin sorunun şu: sadece mantıklı şeyleri deniyorsun. Mantıklı şeyler asla işe yaramaz. Neyse ki artık daha fazla mantıklı şey düşünemeyecek hale geldin, o yüzden mantıksız şeyler düşünmeye başlamak zorundasın. İşte böylece çözümü hemen bulacaksın.”
Bu sözler, yaratıcı düşüncenin yalnızca geleneksel mantıkla değil, farklı bakış açılarıyla mümkün olabileceğini göstermektedir.
2- Zihnin akış halini kullanın.

Bazen, sevdiğiniz bir kitabı okurken, bilgisayar oyunu oynarken, spor yaparken, resim ya da müzik gibi bir sanatla ilgilenirken ve hatta bir matematik problemi çözerken zamanın nasıl geçtiğini fark etmezsiniz. Kendinizi tamamen yaptığınız işe kaptırmış, dış dünyayla bağlantınızı neredeyse koparmış hissedersiniz. Eğer böyle bir deneyim yaşadıysanız, psikologların akış olarak adlandırdığı zihinsel durumu tecrübe ediyor olabilirsiniz.
Akış, esasen kendinizi ve çevrenizi tamamen unuttuğunuz zamandır. Diğer bir deyişle, akış, bireyin bir aktiviteyle bütünüyle meşgul olup kendi varlığını dahi unutması halidir. Bu durumda geriye sadece yaptığınız iş kalır ve bu da sizi tamamen anda tutar. Akış deneyimleri farklı insanlar için farklı şekillerde ortaya çıkar. Genellikle, keyif aldığınız ve aynı zamanda yetenekli olduğunuz bir şeyi yaptığınızda bu durumu yaşarsınız.
Akış kavramına yol açan araştırmalar, 1960’lı yıllarda psikolog Mihaly Csikszentmihalyi tarafından başlatıldı. Csikszentmihalyi, görsel sanatçılardaki yaratıcı süreci incelediği sırada ilginç bir durum fark etti. Bazı sanatçılar, ısrarla ve büyük bir konsantrasyonla yorgunluğa ve açlığa meydan okurcasına çalışıyorlardı. Ancak, bu sanatçılar eserlerini tamamladıktan sonra, ortaya koydukları işlerle fazla ilgilenmiyorlardı. Onlar için asıl ödül, yaptıkları işe tamamen kendilerini kaptırma deneyimi gibi görünüyordu.

Bu gözlemler, akışın yalnızca sanatçılar için değil, sporculardan bilim insanlarına, matematikçilerden müzisyenlere kadar pek çok alanda çalışan insanlar için de geçerli olduğunu ortaya koydu. Akış, bireyin motivasyonunu ve üretkenliğini artıran, zihinsel ve duygusal tatmin sağlayan bir deneyim olarak kabul edildi.
3- Yeni Deneyimlere Açık Olun

Bilmediğiniz bir konuda kurs almak, yabancı bir dil öğrenmek, hafta sonları arkadaşlarınızla doğa yürüyüşlerine katılmak ya da kamp yapmak, bir enstrüman çalmayı öğrenmek, farklı görüşlere sahip insanların kitaplarını okumak veya konser ve sergi gibi kültürel etkinliklere katılmak, hayatın daha önce fark etmediğiniz yönleriyle tanışmanıza olanak tanır.
Ayrıca, başkaları konuşurken sadece cevap vermek ya da sohbete katılmak için beklemek yerine gerçekten dinlemeye odaklanın. Zihninizi bu telaştan uzaklaştırıp karşınızdaki kişinin söylediklerine dikkatle kulak verin. Bu, hem yeni bakış açıları kazanmanıza hem de daha derin bir anlayış geliştirmenize yardımcı olur. Yeni deneyimlere açık olmak, yaratıcılığı besler, hayal gücünü geliştirir ve farklı düşünme becerisini artırır.
4. Yaratıcı Düşünce Gelişimi İçin Kitaplara Saldırın
Okumayı seven insanların ortak özelliği, hiç dinmeyen bir merakla, bıkıp usanmadan sorular sormalarıdır. Bu soruların yanıtlarını kitaplarda bulabilirsiniz.
Ancak okumayı yalnızca bilgi dağarcığınızı geliştirmek için bir araç olarak görmemelisiniz. Örneğin, kurgu edebiyat sadece hikayeler anlatmakla kalmaz. Aynı zamanda farklı perspektifleri keşfetmemize, başkalarının deneyimleriyle tanışmamıza ve dünyaya daha geniş bir açıdan bakmamıza yardımcı olur. Okuma alışkanlığı, zihni besleyerek yaratıcı düşünceyi güçlendirir. Empati yeteneğini artırır ve bireyin olaylara daha derinlemesine yaklaşmasını sağlar.
5- Günlük Tutun

Düşüncelerinizi, o gün karşılaştığınız sorunları ya da aniden aklınıza gelen yaratıcı fikirleri kayıt altına almak, zihninizi düzenlemenin ve geliştirmenin etkili bir yoludur. Bunun için en iyi yöntemlerden biri günlük tutmaktır. Günlüğünüz, yaşadıklarınızı ve düşündüklerinizi detaylı bir şekilde içermelidir ki, ilerleyen süreçte size rehberlik edebilsin.
Yapılan araştırmalar, günlük tutma alışkanlığının aktif belleği geliştirdiğini, stresi azalttığını, kan basıncını düşürdüğünü, zihni olumlu düşünmeye teşvik ettiğini ve hatta bağışıklık sistemini güçlendirdiğini ortaya koyuyor. Bu nedenle, düzenli olarak yazmak yalnızca yaratıcı düşüncenizi geliştirmekle kalmaz. Aynı zamanda ruh sağlığınızı da olumlu yönde etkiler.
6- Uzanın, Dinlenin

Ünlü yazar Truman Capote, kendisini “yatay yazar” olarak tanımlamış ve “Uzanmadığım zaman düşünemiyorum.” demişti. Araştırmacılar da uzanmanın stres seviyesini düşürdüğünü ve bunun da yaratıcılığı olumlu yönde etkilediğini ortaya koydu. Stres, yaratıcılığın en büyük engellerinden biridir. Beden ve zihin rahatladığında, yaratıcı düşünce daha özgür bir şekilde gelişecektir.
Unutmayalım, Edward De Bono‘nun da dediği gibi: “Yaratıcı düşünce mistik bir yetenek değildir. Bu öyle bir beceridir ki geliştirilebilir ve eğitilebilir.”
Kaynaklar ve İleri okumalar için:
- The most undervalued skill? Lateral thinking.; Yayınlanma tarihi: 10 Ekim 2022; Kaynak site: Big Think. Bağlantı: The most undervalued skill? Lateral thinking/
- Creative skills will be crucial to the future of work. They should take centre stage at the jobs summit. Yayınlanma tarihi: 23 Mart 2022. Kaynak site: Conversation. Bağlantı: Creative skills will be crucial to the future of work. They should take centre stage at the jobs summit
Matematiksel