Bazı durumlarda kazanmak her şey değildir—tek şeydir. Birinci olan büyük ödülü alır, geri kalan hiçbir şey kazanmaz. Bu tür durumları anlamak için ekonomistler turnuva teorisine başvurur. Bu teori, insanların neden bu şekilde davrandığını, onları nasıl motive etmenin mümkün olduğunu ve herkesin kazanmak için diğerlerinden daha iyi olmak zorunda olduğunu fark ettiğinde neler yaşandığını açıklar.

Turnuva teorisi ilk olarak, şirketlerde terfi edenlerle etmeyenler arasındaki büyük maaş farklarını açıklamak için ortaya atıldı. Bu modele göre, çalışanlara tam olarak yaptıkları işin karşılığı kadar ödeme yapmak yerine, terfi ettiklerinde büyük bir maaş artışı sunmak, onları bugünkü işlerinde daha fazla çaba göstermeye motive eder.
Bu yaklaşım, ölçülmesi zor olan performans değerleriyle ilgili sorunu da çözer. Örneğin, bir CEO pazarlama müdüründen beş kat fazla çalışmasa da, terfi sonrası alınacak yüksek maaş vaadi, kişiyi mevcut görevinde sıkı çalışmaya teşvik eder. Aynı zamanda, CEO da koltuğunu korumak için motive olur.
Bu model, spor, akademi ve hatta yazarlık gibi farklı alanlardaki davranışları da açıklamakta kullanılır. Bu tür turnuva ortamlarında, yalnızca “en iyi” olmak (bir maçı kazanmak, kadro almak, çok satanlar listesine girmek gibi) diğer tüm ödüllerden çok daha fazlasını kazandırır. İkinci olmak genellikle teselli niteliğinde kalır.
Elbette bu tür sistemler, ekiplerin birlikte iyi çalışmasını engelleyecek teşvikler de yaratır. Kazanmanın tek yolu başkalarından daha iyi olmak olduğunda, iş birliği yapma motivasyonu ortadan kalkar. Hatta bazı durumlarda, insanlar başkalarının başarısını sabote etmeye yönelir. Bu nedenle turnuva teorisi, sporda hile yapma ya da akademide intihal gibi davranışların görülme olasılığını artıracaktır.
Turnuva Teorisi İle Hitler’in Kartal Yuvasının İlgisi Nedir?
İkinci Dünya Savaşı’nın son dönemlerinde, üç Müttefik birliği—iki Amerikan ve bir Fransız birliği—Alpler’deki önemli bir dağ kasabasını ele geçirmek için iş birliğini bir kenara bırakarak rekabet etmeye başladı. Bu kasaba, dönemin üst düzey siyasi liderlerinin dağ konutlarının bulunduğu bölgedeydi. Bu nedenle stratejik olduğu kadar sembolik değeri de yüksekti.
Özellikle, Berghof isimli dağ villası ve zirveye kurulu özel bir dağ köşkü, savaş boyunca büyük önem taşımıştı.
Hitler’in 10 yıl boyunca aralıklı olarak dinlenme evi olarak kullandığı bir dağ evi olan Kartal Yuvası ( The Berghof) da buradaydı.

Bu yerlerin ele geçirilmesi Müttefikler için bazı stratejik faydalar sağlıyordu. Ancak asıl önem, burayı ilk ele geçiren birliğin kazanacağı prestijdi. 1945’te bölgeye yakın olan üç birlik—Fransız 2. Zırhlı Tümeni, Amerikan 101. Hava İndirme Tümeni ve 3. Piyade Tümeni’nin 7. Alayı—bunun farkındaydı ve hepsi bu itibarı istiyordu.
Salzburg’u çatışmasız bir şekilde ele geçiren 3. Piyade, kasabaya giden son iki köprüyü almıştı. Komutanları, Müttefik Komutanı Eisenhower’dan kasabayı ele geçirme izni istedi ama reddedildi; çünkü bölge, 2. Zırhlı Tümen ve 101. Tümen’e ayrılmıştı.

Diğer iki birlik geldiğinde kasaba, Fransız ve Amerikan işgal bölgelerine ayrıldı. Fransız tarafında, partinin ileri gelenlerine ait evler vardı. Ancak 3. Piyade, bu sembolik alanları paylaşmak istemedi. Askerlerini Fransız bölgesine göndererek Berghof’a Amerikan bayrağı dikmeye çalıştı. Fransızlar bu geçişi engelledi. Daha sonra taraflar ortak bir bayrak töreni düzenleyerek uzlaştı. Eagle’s Nest’i ilk hangi birliğin ele geçirdiği ise hâlâ net değil. Ancak yetmiş yılı aşkın süredir bu konu fazla gündeme gelmedi.
Sonuç Olarak;
Bu olay, kazan–kaybet sistemlerinin nasıl bir motivasyon ortamı yarattığını açıkça gösteriyor. Zaferin yalnızca bir kişiye ya da birliğe verildiği durumlarda, yardımlaşma geri plana itilirken, rakibi engellemek daha anlamlı hale geliyor. Ortak düşmana karşı mücadele bile, kişisel veya kurumsal prestij uğruna geçici olarak göz ardı edilebiliyor.
Bir savaş ortamında dahi, düşmanı yenmekten çok, sembolik bir kasabayı ilk ele geçiren olmak öncelik kazanabiliyor. Birlikler, hedefe ulaşmaktan çok, başkalarının ulaşmasını engellemeye yöneliyor. Bu da, rekabetin iş birliğinin önüne nasıl geçtiğini gösteriyor.
Yüksek ödüllü ve kazananın her şeyi aldığı turnuva sistemleri, bireyleri ve grupları güçlü şekilde harekete geçirir.. Ancak aynı sistemler, ortak amaçları ikinci plana atar. Aynı safta savaşmış kişileri bile birbirine rakip haline getirir. Şan ve şöhretin ağırlığı, uzun süredir paylaşılan bir mücadeleyi bile gölgede bırakacaktır.
Ayrıca bu yazımız da ilginizi çekecektir: İstatistikçiler 2. Dünya Savaşında Alman Tank Sayısını Nasıl Hesapladı?
Kaynaklar ve ileri okumalar
- Tournament theory: Why Allied forces competed to capture Hitler’s Eagle’s Nest. yayınlanma tarihi. 28 Eylül 2021; Bağlantı: https://bigthink.com/the-present/tournament-theory/
- Connelly, Brian & Tihanyi, Laszlo & Crook, T. & Gangloff, K.. (2013). Tournament Theory: Thirty Years of Contests and Competitions. Journal of Management. 40. 16-47. 10.1177/0149206313498902.
- Eriksson, Tor. (1999). Executive Compensation and Tournament Theory: Empirical Tests on Danish Data. Journal of Labor Economics. 17. 262-80. 10.1086/209920.
Size Bir Mesajımız Var!
Matematiksel, matematiğe karşı duyulan önyargıyı azaltmak ve ilgiyi arttırmak amacıyla kurulmuş bir platformdur. Sitemizde, öncelikli olarak matematik ile ilgili yazılar yer almaktadır. Ancak bilimin bütünsel yapısı itibari ile diğer bilim dalları ile ilgili konular da ilerleyen yıllarda sitemize dahil edilmiştir. Bu sitenin tek kazancı sizlere göstermek zorunda kaldığımız reklamlardır. Yüksek okunurluk düzeyine sahip bir web sitesi barındırmak ne yazık ki günümüzde oldukça masraflıdır. Bu konuda bizi anlayacağınızı umuyoruz. Ayrıca yazımızı paylaşarak da büyümemize destek olabilirsiniz. Matematik ile kalalım, bilim ile kalalım.
Matematiksel