Transhümanizm, farklı insanlar için farklı şeyler ifade eder. Tanımı bir inanç sisteminden kültürel bir harekete, bir çalışma alanından teknolojik bir fanteziye uzanır. Bu yazıda “transhümanizm nedir?” sorusunu ele alacağız.
Transhümanizm, makinelerle birleşerek biyolojik sınırlarımızı aşabileceğimiz fikridir. Bu fikir,
1990’larda teknoloji hakkında bir dizi öngörüyle kamuoyunun dikkatini çeken Ray Kurzweil tarafından popülerleştirilmiştir.
Kurzweil, 1990 yılında yayınladığı Akıllı Makinelerin Çağı adlı kitabında, 2000 yılına gelindiğinde bir bilgisayarın dünyanın en iyi satranç oyuncusunu yeneceğini öngörmüştü. Bu öngörü 1997 yılında gerçekleşti. Ayrıca giyilebilir teknolojiyi ve drone savaşlarını da öngörmüştü.
Ancak Kurzweil’in en ünlü tahmini, onun “tekillik” dediği şey idi. Bu yapay bir süper zekanın ortaya çıkması ve bunun kontrolden çıkan teknolojik büyümeyi tetiklemesiydi. Bunun 2045 civarında bir yerde gerçekleşeceğini öngörmüştü.
Günümüzde bilimin ve teknolojinin hızına yetişmek çok zor. Medeniyetimiz her geçen gün gelişmeye devam ediyor ama önümüzde bir engel var. Zeki varlıklarız ancak ne kuşlar gibi uçabiliyor ne de çita gibi hızlı koşabiliyoruz. İşte tam da burada karşımıza transhümanizm felsefesi çıkıyor. Oldukça şaşırtıcı fikirleri olan bu felsefeyi gelin birlikte tanıyalım.
Transhümanizm Nedir?
Teknolojinin her türüyle insan durumunun iyileştirilmesine dair iyimser bir inancı ifade eder. Savunucuları, yeni teknolojilerin bedensel olarak benimsenmesiyle insan durumunun iyileştirileceğine inanırlar. Bu, insanların günümüzün genetik mühendisliği ve bilgi teknolojisinin yanı sıra biyomühendislik, yapay zeka ve moleküler nanoteknoloji gibi gelişmelerle geliştirileceği inancına dayanmaktadır.
İsveçli filozof Nick Bostrom, transhümanizmin Darwin’in Türlerin Kökeni ve Nietsche’nin Übermensch kavramıyla ortaya çıktığını söyler. Türlerin Kökeni, ortama en iyi uyum sağlayanların üremesiyle, yani doğal seçilimle evrimi konu alır.
Böyle Buyurdu Zerdüşt ise üst insan olarak adlandırabileceğimiz Übermensch kavramıyla transhümanizm felsefesine kaynak olur. Yani transhümanizmin kökenlerini 1800’lerin ortalarına kadar götürmek mümkündür.
Her iki kitapta da insanlığın şu anki durumunun en iyi ve son durum olmadığı vurgusu vardır. Günümüz Homo sapiens’i de halen evrimleşmektedir. Yani mevcut bedenlerimiz, genlerimiz ve yeteneklerimiz son model ve ebedi değildir.
Übermensch kavramıysa daha sosyal anlamda bir evrimden bahseder. Aslında insanlık henüz bebeklik aşamasındadır. Ve şu an içinde bulunduğumuz durum aşılabilir. İşte bu iki gelişme ve ilerleme fikri, transhümanizmin ana temasıdır.
Zamanla bilimin ve bilim kurgunun halk arasında popülerleşmesiyle insanlık kendisine bir başka bakmaya başladı. Evet Dünya üzerindeki en zeki canlı bizdik, teknolojimiz vardı. Ama hayatlarımız pamuk ipliğine bağlıydı. Hepimiz ölümlüydük, çeşitli hastalıklar sebebiyle her gün binlerce insan ölüyordu. Bir asteroidin çarpmasıyla yeryüzünden kolayca silinebilirdik.
Bu gibi daha bir çok farkındalık, transhümanizm fikrini oluşturmaya başladı. Felaket senaryolarıyla dolu filmler, TV şovları ve kitaplarla halk da bu fikirle yavaş yavaş tanışıyordu. 1998’de Dünya Transhümanist Derneği’nin kurulmasıylaysa fikir artık resmiyet kazanmıştı.
Transhümanizm zamanla insanlığın iyileşmesini ve hayatta kalmasını amaçlayan siyasi bir gündem haline geldi. Bunu sağlayansa transhümasitlerin Elon Musk gibi girişimcileri yanlarına çekmesiydi. Böylece transhümanizm gündemde büyük bir yer edinmeye başlamıştı. Hatta ABD’de transhümanist fikirleri savunan siyasi bir parti bile kuruldu.
Transhümanizm Bize Neleri Vaat Ediyor?
Aslında transhümanizm felsefesinde birçok görüş mevcuttur. Yine de transhümanistlerin şu üç şeyi ortak olarak savunduklarını söyleyebiliriz:
- İnsanlık hayatta kalmalı ve yok oluşa karşı korunmalıdır.
- İnsanları daha sağlıklı ve daha iyi hale getirmek için mevcut yeteneklerimizi geliştirmeliyiz.
- İnsanlığın mevcut kapasitesinin de ötesine geçmek için sınırlamalarımızı yıkmaya çalışmalıyız.
Fark etmiş olabileceğiniz gibi bu üç madde de birbiriyle son derece ilişkilidir. Bu üç maddeden birini yerine getirmeye çalışmak otomatik olarak diğer iki maddeyi de etkileyecektir.
İnsanlık, tarihi boyunca kanserler, salgınlar ve doğal afetler gibi birçok şeyle mücadele etti. Ve hala da etmeye devam ediyor. Transhümanizm ise sınırlarımızı aşarak bu olumsuzluklardan kurtulabileceğimizi öne sürüyor.
Örneğin yukarıdaki görselde dünyanın ilk cyborg’u olarak görülen Neil Harbisson’ı görüyorsunuz. Harbisson doğuştan bir akromat, yani tam renk körü. Onun için dünya uzun yıllar boyunca siyah beyazdı. Daha sonra beynine yerleştirilen anten sayesinde renkleri duyabilmeye başladı. Evet, yanlış duymadınız. Harbisson renkleri görmüyor, duyuyor. Hatta kendisinin “Renkleri Dinliyorum” adında bir TedX konuşması da var, izlemenizi tavsiye ederim.
Bölümün başında da söylediğimiz gibi transhümanistler çeşit çeşittir. Onlara bir örnek olarak da Stelarc’ı verebiliriz. Stelarc, insan bedeninin sınırlarını aşmamız gerektiğini savunur. Bazı performansları son derece ürperticidir. Mart 2012’deki gösterisinde vücudunun arka tarafına kancalar takarak kendisini askıya almıştır. Başka bir performansındaysa kaslarının internete bağlı elektronik kas uyarıcılarla kontrol edilmesine izin vermiştir.
Transhümanizm İnsanlığın Ütopyası mı Distopyası mı?
NASA 2182 yılında Bennu asteroidinin 2700’de 1 ile ihtimalle Dünya’ya çarpma olasılığı olduğunu açıklamıştı. Diyelim ki bugün, o gün. Sizce transhümanizm bizi kurtarabilir mi?
Günümüzde Mars’a insan göndermek birçok açıdan zor. Ancak 2184’e kadar insanlığın transhümanist felsefeyle geliştiğini varsayalım. Bennu’nun gezegenimize çarpacağı gün gelmeden kendi bedeninin sınırlarını aşan insanoğlu Mars’a göç etmeye başlamış olabilir. Böylece türümüz yok olmaktan kurtulmuş olur. Harika, öyle değil mi?
Aslında değil. Çünkü transhümanizm tekil bireylerin yaşamından çok insanlığın neslini korumayı amaçlar. Mars’a gidenler arasında sevdikleriniz hatta kendiniz bile olmayabilirsiniz. Ayrıca gidecek insanları neye göre seçeceğimiz de başlı başına bir problem.
2182’ye daha çok var diyorsanız gelin başka bir varsayımı ele alalım. Diyelim ki, transhümanist teknolojiler sayesinde birçok ölümcül hastalığa, sakatlıklara çare bulduk. Yine harika, insanlar artık daha uzun ve konforlu bir hayat sürebilir. Ama hangi insanlar? Bu teknolojilere ve tedavilere herkes erişebilecek mi? Yoksa seçkin sınıf ve sıradan insanlar arasındaki uçurum daha da mı büyüyecek? Bunlar transhümanizm ütopyasının ya da distopyasının cevaplaması gereken önemli sorulardır.
Kaynaklar ve İleri Okumalar
- Should We Fear the Future? The Philosophy of Transhumanism ; Bağlantı: Should We Fear the Future? The Philosophy of Transhumanism (thecollector.com) ; Yayınlanma tarihi: 10 Eylül 2021
- The dream of transhumanism: Are we merely human — or are we something more? ; Bağlantı: Transhumanism: Are we merely human — or something more? – Big Think ; Yayınlanma tarihi: 22 Haziran 2022
- Transhumanism: Will the Singularity rescue us from death? ; Bağlantı: Transhumanism: Will the Singularity rescue us from death? – Big Think ; Yayınlanma tarihi: 2 Aralık 2021
Size Bir Mesajımız Var!
Matematiksel, 2015 yılından beri yayında olan ve Türkiye’de matematiğe karşı duyulan önyargıyı azaltmak ve ilgiyi arttırmak amacıyla kurulmuş bir platformdur. Sitemizde, öncelikli olarak matematik ile ilgili yazılar yer almaktadır. Ancak bilimin bütünsel yapısı itibari ile diğer bilim dalları ile ilgili konular da ilerleyen yıllarda sitemize dahil edilmiştir. Bu sitenin tek kazancı sizlere göstermek zorunda kaldığımız reklamlardır. Yüksek okunurluk düzeyine sahip bir web sitesi barındırmak ne yazık ki günümüzde oldukça masraflıdır. Bu konuda bizi anlayacağınızı umuyoruz. Ayrıca yazımızı paylaşarak da büyümemize destek olabilirsiniz. Matematik ile kalalım, bilim ile kalalım.
Matematiksel