Arthur Schopenhauer, genellikle “karamsar filozof” olarak anılır. Ona göre yaşamak, acı çekmektir.. Ancak Schopenhauer felsefesinde pesimizm bir eksiklik değil, acı çeken tüm varlıklara karşı şefkati besleyen bir bakış açısıdır.

Günümüzde mutlu olmak ve iyimser bir tutum sergilemek, toplumsal bir beklentiye dönüşmüş durumda. Bu beklenti, nasıl yaşadığımızı ve ne tür kararlar aldığımızı önemli ölçüde etkiliyor. Mutluluk artık bir endüstri haline geldi.
Bu da beraberinde bir mutluluk zorunluluğu doğurdu. Herkesin mutlu olmaya çalışması gerektiği yönünde yaygın bir toplumsal baskı. Ancak bu durum, çoğu zaman mutluluğun önünde bir engel haline gelebiliyor. Eğer gerçekten daha iyi bir yaşam istiyorsak, bize bunu sağlayacak sistem belki de Schopenhauer felsefesidir.
Felsefi Pesimizim Nedir?
Psikolojik anlamda pesimizm, genellikle kötü sonuçlara odaklanma eğilimi olarak tanımlanır. Oysa felsefi pesimizm, temel olarak sonuçlarla değil, varoluşun kendisiyle ilgilidir. Acının kökenlerini, yaygınlığını ve neden neredeyse her yerde bulunduğunu açıklamaya çalışan bir sistemdir.
Fransız filozof Jean-Paul Sartre, zaman zaman karamsar bir düşünür olarak kabul görür. Varoluşsal kaygı, korku ve genel olarak karanlık, depresif temalarla ilgilenmesi bu algıyı beslemiştir. Ancak bu, çoğunlukla onun düşüncelerinin yanlış anlaşılmasından kaynaklanır.

1945 yılında Sartre, hakkında oluşan bu yanlış algıları düzeltmek istedi. “Varoluşçuluk bir Hümanizmdir” başlıklı bir konferansta, varoluşçuluğun doğru anlaşıldığında özgürlük ve bireyin kendi yaşamından sorumlu olması üzerine kurulu bir felsefe olduğunu savundu. Ona göre biz özgürüz. Ya da varoluşçu terimlerle ifade edersek, özgür olmaya mahkûmuz.
Sartre, insanın doğuştan gelen bir özü olmadığını, bu nedenle kendi özünü kendisinin inşa etmesi gerektiğini savunuyor. Özgürlük, aynı zamanda bir imkândır: Kim olduğumuzu kendimiz belirleriz. Schopenhauer’ın pesimist felsefesinde de, varoluşa yönelik bir mahkûmiyet vardır.
Schopenhauer Felsefesi Nedir?
Pesimizmin felsefede köklü bir geçmişi vardır. Bu düşünce Antik Yunan’a kadar uzanır. Eski bir mite göre, Silenos Kral Midas’a insanların umut edebileceği en iyi şeyin hiç doğmamış olmak, ikinci en iyi şeyin ise erken ölmek olduğunu söyler. Ancak pesimizmi sistemli bir biçimde ele alan ilk modern Batılı düşünür, 19. yüzyılda yaşamış Alman filozof Arthur Schopenhauer olarak kabul edilir.

Schopenhauer’ın felsefesinin çıkış noktası nettir. Gerçekte mutluluk diye bir şey yoktur; sadece acının olmadığı geçici anlar vardır. Umabileceğimiz en iyi şey, fazla acı ya da karşılanmamış arzulardan uzak kalabilmektir. Ona göre yaşam, “acı ile can sıkıntısı arasında sallanan bir sarkaç gibidir.” Bu yüzden “karamsar filozof” olarak anılması boşuna değildir.
Schopenhauer felsefesi, insanlara karşı duyduğu derin şefkatten beslenir. Ama burada bir ayrım önemlidir: Bu şefkat yalnızca insanlara değil, tüm hissedebilen canlılara yöneliktir. Bu yönüyle, Schopenhauer’ı varoluşçuluktan ayıran temel farklardan biri de budur. Varoluşçuluk bireyin özgürlüğüne ve sorumluluğuna odaklanırken, Schopenhauer tüm canlı varlıkların acısını ciddiye alır.
Varoluşun mahkûmiyeti
Ona göre, “çalışma, endişe, çaba ve sıkıntı, neredeyse tüm insanların hayatı boyunca paylaştığı kaderdir.” Hatta daha da ileri giderek şöyle der. “Hayatımızı, hiçliğin huzurlu sessizliğini gereksiz yere bozan bir ara bölüm olarak da düşünebiliriz.”
Bu bakış açısı, Schopenhauer’ın felsefesinin temelini oluşturur. Yaşam, acıdan ve tatminsizlikten ibarettir. Ona göre var olmak, dingin bir yokluk hâlinden düşüş anlamına gelir. Schopenhauer’ın şu sözü bunu netleştirir. “Dünya basitçe cehennemdir; insanlar ise bir yandan onun işkence gören ruhları, diğer yandan da şeytanlarıdır.”
Bu bakış açısından hareketle, Schopenhauer için var olmamak, var olmaktan daha iyidir. Yani eğer var olmakla olmamak arasında bir seçim şansımız olsaydı, en iyisi hiç doğmamış olmak olurdu. Bu yönüyle, Silenos’un mitolojik sözünü tekrarlar: Doğmamak en iyisidir.
Ancak burada önemli bir ayrım vardır. Artık buradaysak, yani var olmuşsak, yapabileceğimiz en iyi şey, isteklerden ve arzulardan uzak durmayı bir yaşam tavrı haline getirmektir. Schopenhauer’a göre, mutluluk da dahil olmak üzere herhangi bir şeyi arzulamaktan vazgeçmek, bizim çıkarımızadır.
Schopenhauer Felsefesinden Ne Anlamalıyız?
Schopenhauer ya da başka bir pesimist filozofun, bazı yanlış yorumlarda öne sürüldüğü gibi tüm yaşamı bilinçli olarak yok etmeyi savunması söz konusu değildir. Aşırı uçlardaki yok edici düşünceler — örneğin tüm canlıları ortadan kaldırma fikri — bu felsefenin temeliyle bağdaşmaz.
Schopenhauer’ın pesimizmi nihayetinde, varoluşun doğasına dair metafizik görüşlerine dayanır. Bu görüşlerin merkezinde irade adını verdiği temel bir kavram yer alır.
Schopenhauer’a göre irade, var olan her şeyin altında yatan, onu yönlendiren ve harekete geçiren kör bir güçtür. Bu irade, canlıları sürekli istemeye, arzulamaya ve hiçbir zaman kalıcı bir tatmine ulaşamamaya mahkûm eder. Yani var olmak, sonsuz bir tatminsizlik döngüsünde sürüklenmektir.
Yaşadığımız dünya, bizi ekonomik sorunlarla, savaşlarla ve iklim kriziyle baş etmeye zorlarken, bir yandan da sürekli mutlu olmamız gerektiği düşüncesi üzerimize baskı kuruyor. Böyle bir ortamda, her şeyin iyi yanını görmeye çalışmanın gerçekçi olduğunu söylemek zor. Sürekli iyimser kalmak beklentisi, günümüz koşullarında fazlasıyla uzak bir hedef haline geliyor.
Ve mutlu olmayı seçsek bile, pesimizme göre varoluşun özü yine değişmez. İnsan sürekli istemeye, arzulamaya programlanmıştır. Bu çerçevede, mutluluk zorunluluğu ile Schopenhauer’ın “irade” adını verdiği varoluşsal yapı arasında doğrudan bir çatışma ortaya çıkar. Çünkü tatmin mümkün değildir. Bu yüzden mutlu olma beklentisi, yaşamın doğasına karşı verilmiş bir mücadeleye dönüşür.
Sonuç Olarak:
Schopenhauer’ın pesimizmi, hayata sırt çevirmek değil; acıyı kabul ederek daha insanca yaşamanın yollarını aramaktır. Sürekli mutlu olma zorunluluğu yerine, acının doğallığını kabul eden bir bakış açısı, daha dürüst ve derin bir yaşam anlayışının kapısını aralayabilir. Çünkü belki de hayatı daha anlamlı kılmanın ilk adımı, onu olduğu gibi görmeyi öğrenmektir.
Kaynaklar ve ileri okumalar
- Stop dissing pessimism — it’s part of being human. Yayınlanma tarihi: 18 Ağustos 2022. Kaynak site: Conversation. Bağlantı: Stop dissing pessimism — it’s part of being human
- Fitzgerald, Matt. “Arthur Schopenhauer’s Philosophy: Art as an Antidote to Suffering” TheCollector.com, August 4, 2021, https://www.thecollector.com/arthur-schopenhauer-philosophy-art/
Size Bir Mesajımız Var!
Matematiksel, matematiğe karşı duyulan önyargıyı azaltmak ve ilgiyi arttırmak amacıyla kurulmuş bir platformdur. Sitemizde, öncelikli olarak matematik ile ilgili yazılar yer almaktadır. Ancak bilimin bütünsel yapısı itibari ile diğer bilim dalları ile ilgili konular da ilerleyen yıllarda sitemize dahil edilmiştir. Bu sitenin tek kazancı sizlere göstermek zorunda kaldığımız reklamlardır. Yüksek okunurluk düzeyine sahip bir web sitesi barındırmak ne yazık ki günümüzde oldukça masraflıdır. Bu konuda bizi anlayacağınızı umuyoruz. Ayrıca yazımızı paylaşarak da büyümemize destek olabilirsiniz. Matematik ile kalalım, bilim ile kalalım.
Matematiksel