Günümüzde satranç entelektüel bir eğlence olarak kabul edilmektedir. Ancak bir zamanlar satranç deliliğe, intihara ve hatta cinayete neden olmakla suçlanmaktaydı.
Gerçekte satranç elbette akıl sağlığı sorunlarına neden olmaz. Ancak süreci biraz da günümüzde video oyunlarına karşı duyulan önyargıya benzetebiliriz. Bir ebeveyn çocuğunun saatlerce video oyunu oynamasından endişe duyar. Bir zamanların ebeveynleri de satranç oynamak için harcanan saatleri aynı biçimde yorumluyordu. Dönemin satranç çılgınlığını tetikleyenlerin arasında da Paul Morphy adında bir oyuncu vardı.
Paul Morphy Kimdir?
Paul Morphy sadece yaşadığı zamanın değil tüm zamanların en iyi satranç oyuncularından biri kabul edilmektedir. Kendisi satrancı babasının ve amcasının oyunlarını izleyerek öğrenmiş ve henüz 9 yaşındayken en iyi satranç oyuncularından biri olmuştu.
Çocuk yaşta ve gençlik döneminde usta oyunculara karşı parlak galibiyetleri ile tanınan Paul Morphy hukuk eğitimi görmüş ve devamında 20 yaşındayken avukat olmuştu. Ancak o dönemde Amerika Birleşik Devletlerinde avukat olmak için yaş sınırı 21 idi. Bu da Paul Morphy’nin bir sene boyunca satranca yoğunlaşmasına fırsat verecekti. Sonunda da 1858’de satranç şampiyonu olacaktı.
Sonrasında ülkesinde yenecek kimse kalmayınca, satrancın o dönemki merkezi kabul edilen Avrupa’ya gitti. Paul Morphy fırtınası kısa sürede Avrupa satrancını kasıp kavuracaktı. Morphy’nin hedefi burada, o dönemin satranç ustası, Howard Staunton ile oynamaktı. Ne var ki Staunton, binbir bahane ile bu oyunu oynamayı kabul etmeyince Morphy taçsız kral olarak isimlendirilerek Avrupa’dan ayrılacaktır.
Satranç Deliliğe mi Neden Oluyor?
Morphy kısa süre sonra satrancı bıraktı. Önce orduya katıldı, ardından da hukuki danışmanlık yaptı. Bu esnada da akıl sağlığı hızla bozulmaya başlamıştı. Elbette akıl sağlığı sorunlarıyla ilgili haberler, bir zamanlar onu öven gazetelerin sayfalarına da ulaştı. Sonucunda resmen deli ilan edilmese de yayın organları işin o kısmı ile pek ilgilenmeyecekti.
Paul Morphy 47 yaşında kalp krizi sonucunda hayatını kaybetti. Sonraki on yıllar, diğer büyük ustaların da zaman içinde zihinsel sorunlar yaşaması, satranç ile delilik arasında bir ilişki olup olmadığı konusunun tekrar gündeme gelmesine neden olacaktı.
Örneğin Wilhelm Steinitz’in akıl sağlığı da sonraki yıllarda kötüye gitmişti. 1896’da bir maç kaybettikten sonra, Tanrı’ya karşı satranç oynadığını iddia etmiş ve ertesi yıl da, Moskova’da bir akıl hastanesine yatırılmıştı. Bundan üç yıl sonra da yatırıldığı hastanede ölmüştü. 1899’da Rusya’nın ikinci önde gelen satranç oyuncusu Emanuel Schiffers da benzer bir kaderle karşılaştı.
Satranç İntiharları ve Cinayetleri
20. yüzyıl, frengiden deliye dönen Amerikalı kahraman Harry Nelson Pillsbury’nin 1905’te kaldığı hastanenin dördüncü katından atlaması ile “satrancın zihin üzerindeki etkileri hakkındaki asırlık” soruları yeniden gündeme getirdi.
Pilsbury’nin başarısız girişiminden on dokuz yıl sonra Alman usta Curt von Bardeleben, penceresinden atlayarak intihar etti. 1989’da Ermeni ve Sovyet ustalar Karen Grigoryan ve Georgy Ilivitsky’yi de benzer kaderler bekliyordu. 1997’de Letonyalı usta Alvis Vitolins ve 1999’da Estonyalı büyük usta Lembit Oll gibi dehaların hepsi de intihar etti.
Amerikalı usta ve Bobby Fischer’ın okul arkadaşı Raymond Weinstein, 1964’te 83 yaşındaki birini yol ortasında öldürdü. Bir zamanların önde gelen genç oyuncusu Alexander Pichushkin – diğer adıyla Satranç Tahtası Katili – 2007’de 49 kişiyi öldürmekten hapse atılana kadar satrancın en kötü şöhretli katili olarak kabul edildi.
Satranç: En Tehlikeli Oyun
“Zihinsel enerjimin yüzde 98’ini satranca veriyorum; yaşama ise sadece yüzde ikisini.” – Bobby Fischer
Fischer bu cümlesiyle, oyuna sadece olağanüstü bağlılığını ilan etmekle kalmıyor. Aynı zamanda gerçek dünyada kendisine ne kadar az yer bıraktığının da sinyalini veriyordu. Belki de bu nedenle, bir çok büyük usta hayatının bir kısmını akıl hastanesine yapılan sayısız ziyaretle, psikiyatrik sorunlarla, çok sayıda cinayet ve intiharla geçti.
Geçmiş, üzücü ve zamansız sonlarla karşılaşan sorunlu satranç şampiyonlarıyla dolu. Her seferinde basın, bağıntıyı görerek ve nedensellik olduğunu varsayarak (ki istatistiksel analizlerde de en çok yapılan hatalardan biri budur) onların ölümüne neden olan şeyin satranç olup olmadığını merak etmeye devam etti. Zamanla bu örüntü, oyunun zihin üzerindeki zararlı etkilerinin kanıtı olarak düşünüldü.
Gerçek şu ki satranç, bir oyunda başarılı olmak için gereken (poker gibi) “blöf” veya duygusal zekâya ihtiyaç duymaması nedeniyle, otizmli insanlar için benzersiz bir çekiciliğe sahiptir. Ne yazık ki bu spektrumdakilerin ayrıca depresyon ve kaygıdan muzdarip olma olasılığı da daha yüksektir.
Önemli oyuncular bu nedenle manşetlere çıksa bile bugün, akıl sağlığı sorunları için satranç suçlanmıyor. Yine de video oyunları gibi daha modern oyunlar söz konusu olduğunda, benzer sorular soruluyor. Oysaki sorun, insanın kendisi! Görünüşe göre tarihten çok az şey öğreniyoruz.
Kaynaklar ve ileri okumalar:
- Chess was once blamed for causing insanity, suicide, and even murder. Kaynak site: Big Think. Yayınlanma tarihi: 6 Nisan 2022. Bağlantı: Chess was once blamed for causing insanity, suicide, and even murder
Size Bir Mesajımız Var!
Matematiksel, 2015 yılından beri yayında olan ve Türkiye’de matematiğe karşı duyulan önyargıyı azaltmak ve ilgiyi arttırmak amacıyla kurulmuş bir platformdur. Sitemizde, öncelikli olarak matematik ile ilgili yazılar yer almaktadır. Ancak bilimin bütünsel yapısı itibari ile diğer bilim dalları ile ilgili konular da ilerleyen yıllarda sitemize dahil edilmiştir. Bu sitenin tek kazancı sizlere göstermek zorunda kaldığımız reklamlardır. Yüksek okunurluk düzeyine sahip bir web sitesi barındırmak ne yazık ki günümüzde oldukça masraflıdır. Bu konuda bizi anlayacağınızı umuyoruz. Ayrıca yazımızı paylaşarak da büyümemize destek olabilirsiniz. Matematik ile kalalım, bilim ile kalalım.
Matematiksel