Jean-François Champollion, kendini antik Mısır’ı incelemeye adamış, 31 yaşında bir Fransız bilim insanıydı. 14 Eylül 1822’de Paris’teki kardeşinin ofisine girip “Je tiens mon affaire!” (“Buldum!”) diye bağırdıktan sonra bayıldı. Rivayete göre, beş gün sonra kendine geldi.

Bu dramatik tepki, Champollion’un coşkulu ve tutkulu karakterini yansıtsa da, aslında buluşunun ne kadar önemli olduğunu gözler önüne seriyordu. O, yüzyıllardır çözülemeyen bir sırrı çözmüştü. Mısır hiyerogliflerini okumayı başarmış ve böylece antik uygarlığın kapılarını insanlığa açmıştı. Bu büyük keşfin anahtarı, 1799 yılında Mısır’da bulunan Rosetta Taşıydı.
Taş, aynı metnin üç farklı dilde yazılmış versiyonunu içeriyordu: hiyeroglifler, Demotik (hiyerogliflerin sadeleştirilmiş bir versiyonu) ve Antik Yunanca. Hiyeroglifleri, çoğunlukla rahipler kullanıyordu. Halk ise genellikle daha basit olan Demotik yazıyı tercih ediyordu. İlk başta, Yunanca metinden hareketle diğer yazıların kolayca çözüleceği tahmin edildi.. Ancak beklenenin aksine bu çözüm süreci sadece birkaç hafta değil, tam 20 yıl sürdü.
Rosetta Taşı Nedir?

Rosetta Taşı, MÖ 196 yılında Mısır’daki bir tapınakta dikilmiş daha büyük bir stel parçasıdır. Taşın üzerindeki yazılar, Makedon asıllı Ptolemaios Hanedanı’ndan gelen Kral V. Ptolemaios’un tahta çıkış yıldönümünde Mısırlı rahipler tarafından yayımlanan bir bildiriyi içerir. Metin, kralın başarılarını anlatan bir propaganda yazısıdır. Rahipler, bu bildirinin üç farklı yazı türüyle yazılmasını ve Mısır’ın farklı bölgelerindeki tapınaklara yerleştirilmesini emretmiştir.
Rosetta Taşı, keşfinden çok önce kırılmış ve bazı bölümleri kaybolmuştu. Günümüze ulaşan parça, 14 satır hiyeroglif, 32 satır Demotik ve 53 satır Yunanca metin içeriyor. Üst ve sağ alt bölümleri eksik olan taşın kayıp kısımlarını bulmak için yapılan arkeolojik çalışmalar ise bugüne kadar başarısız oldu.
Taş, 1470 yılı civarında Rashid (Rosetta) kenti yakınlarında bir kalenin duvarına yerleştirilmişti ve burada yaklaşık 300 yıl boyunca kaldı. Temmuz 1799’da, Fransız ordusuna bağlı bir birlik, kaleyi güçlendirme çalışmaları yaparken taşı fark etti.
1798’de Napolyon Bonapart, Mısır’a 400 gemi ve 54.000 askerle çıkartma yapmıştı. Fransa, bu seferle hem İngilizlerin bölgedeki üstünlüğüne meydan okumak hem de Mısır’ın tarihine dair bilgi toplamak istiyordu. Ancak İngilizler, Fransız filosunun büyük bir kısmını yok edince, Napolyon planlarını yarıda bırakıp Fransa’ya döndü. Geriye kalan Fransız askerleri ve 160 bilim insanı, Rosetta Taşı da dahil olmak üzere çok sayıda tarihi eseri incelemeye devam etti.
Rosetta Taşı Neden Bu Kadar Zor Çözüldü?
Rosetta Taşı’nı çözmek isteyen bilim insanları, büyük zorluklarla karşılaştı. En büyük engel, hiyerogliflerin kullanımdan kalkmış olmasıydı. Ayrıca taşın üç bölümü birebir aynı içeriğe sahip değildi. Metinler arasında bazı farklılıklar vardı. Bu durum, çözüm sürecini daha da karmaşık hale getirdi.

Rosetta Taşı’nı çözme yarışı uzun yıllar sürdü. İlk büyük ilerlemeyi, İngiliz bilim insanı Thomas Young kaydetti. 1814 yılında, hiyerogliflerin yalnızca semboller değil, aynı zamanda sesleri temsil eden harfler de içerdiğini fark etti. Ancak, hiyerogliflerin dilbilgisini tam olarak çözemedi.
Sonunda, 1822’de Jean-François Champollion taşı tamamen deşifre etmeyi başardı. Daha önce Mısır’ın diğer yazılı kaynakları üzerinde uzun yıllar çalışmış olan Champollion, Mısır dilinin Kıpti diliyle bağlantısını fark etti. Bu keşif, onun Rosetta Taşı’ndaki kelimeleri anlamasını sağladı ve hiyeroglifleri okumayı mümkün hale getirdi.

Rosetta Taşındaki Metinlerin Çözümü Nasıl Oldu?
Young Mısır veya hiyerogliflerle özel bir ilgisi olmayan bir bilim insanıydı. Dilbilimsel çözümleme süreci onun için daha çok zihinsel bir eğlence ve akademik bir deney niteliğindeydi. Öte yandan, Champollion kendini hiyeroglifleri çözmeye ve antik Mısır’ın sırlarını açığa çıkarmaya adamıştı
İki bilim insanı arasındaki rekabeti daha da artıran unsur, Fransa ve İngiltere’nin o dönemde büyük rakipler olmasıydı. Dolayısıyla, bu yarış yalnızca bireysel bir başarı mücadelesi değil, aynı zamanda ulusal bir prestij meselesine dönüşmüştü.

Rosetta Taşı’nın çözüm sürecindeki ilk büyük ilerlemeyi, Thomas Young sağladı. Young, kartuş adı verilen oval çerçeveli yazılara odaklandı. Kartuşlar genellikle firavunların isimlerini içeriyordu.
Young, Yunanca bölümde sıkça geçen “Ptolemaios” isminin hiyeroglif bölümde de kartuş içinde yer aldığını fark etti. Sonrasında,, Ptolemaios adını oluşturan hiyeroglifleri tek tek ayırt etmeye başladı. Aynı kartuş içinde tekrar eden bazı hiyeroglifleri tespit etti ve bunların belirli sesleri temsil ettiğini fark etti.
Young, bulgularını 1819’da Britannica Ansiklopedisi’nde yayımladı. Ancak, hiyerogliflerin yalnızca yabancı isimlerde fonetik olarak kullanıldığına inandığı için çözüm süreci ilerleyemedi. Oysa Champollion, bu yöntemin Mısırlı isimler için de geçerli olabileceğini düşündü. Kıpti dili, eski Mısır dilinin son evresi olarak kabul edilen ve Yunanca harflerle yazılan bir dildi. Kıpti bilgisi sayesinde, Champollion Kıpti ile eski Mısır dili arasında bir köprü kurmayı başardı.

1822 yılında, Champollion Abu Simbel tapınağındaki bir kartuşu inceledi. Kartuşta tekrar eden bir sembol fark etti. Bunun “s” sesini temsil ettiğini düşündü. Kartuşun başında ortasında nokta bulunan bir daire vardı. Champollion, bunun Güneş’i temsil ettiğini ve Kıpti dilinde “ra” olarak okunduğunu anladı. Ortaya çıkan sesler şu şekildeydi: “ra-?-s-s”
Firavun isimleriyle ilgili bilgilerinden yola çıkarak, bu ismin “Ramses” olduğunu anladı. Bu buluş, hiyerogliflerin yalnızca ideografik değil, aynı zamanda fonetik bir sistemle yazıldığını kesin olarak kanıtladı.
Rosetta Taşı Günümüzde Nerede?

1824 yılında Champollion, Précis du système hiéroglyphique des anciens Égyptiens (Eski Mısırlıların Hiyeroglif Sisteminin Özeti) adlı eserini yayımladı. Bu çalışma, eski Mısır dilini anlamaya yönelik en kapsamlı açıklamalardan biri olarak kabul edild
Champollion, 1822’de hiyerogliflerin çözüldüğünü duyurduğunda, bilim dünyasında büyük bir devrim yaşandı. Rosetta Taşı sayesinde, antik Mısır’ın kayıp dili yeniden konuşulabilir hale geldi. Bu aynı zaman da Mısır dili ve kültürünü inceleyen Mısırbilim dalının da doğuşuydu.
Napolyon’un Mısır’da yenilgiye uğramasının ardından, Fransızların bölgede keşfettiği tarihi eserler İngilizlerin kontrolüne geçti. Bu süreçte, Rosetta Taşı da İngilizlerin eline geçti ve 1802 yılında İngiltere’nin Portsmouth Limanı’na ulaştı. Aynı yılın temmuz ayında, Kral III. George’un emriyle British Museum’da sergilenmeye başladı.

Günümüzde Rosetta Taşı hala British Museum’da sergilenmektedir ve yılda yaklaşık altı milyon ziyaretçi tarafından görülmektedir. Bu taş, yalnızca eski Mısır’ın dil ve kültürünün anlaşılmasında değil, aynı zamanda modern dilbilimin ve arkeolojinin gelişiminde de önemli bir rol oynamış, dünya tarihinin en değerli keşiflerinden biri olarak kabul edilmiştir.
Kaynaklar ve ileri okumalar:
- How we deciphered Ancient Egyptian hieroglyphs. Yayınlanma tarihi: 10 Kasım 2020. Kaynak site: Science Focus Bağlantı: How we deciphered Ancient Egyptian hieroglyphs/
- How do we decipher Egyptian hieroglyphics and other ancient languages?. Yayınlanma tarihi: 14 Ağustos 2021; Kaynak site: Lİve Science. Bağlantı: How do we decipher Egyptian hieroglyphics and other ancient languages?./
- How Do Archaeologists Crack the Code of Dead Languages?;. Yayınlanma tarihi: 19 Eylül 2021; Kaynak site: Discover Magazine. Bağlantı: How Do Archaeologists Crack the Code of Dead Languages?/
Matematiksel