Çocukluk döneminde yaşanan olaylar insanların hayatlarının şekillenmesinde çok büyük bir önem taşır. Bu konu ile ilgili en ibret verici olaylardan birisi de Romanya Yetimhaneleri ile ilgilidir.
İnsan beyni, duygusal ilgi ve bilişsel uyaranlardan yoksun bir ortamda gelişemez. Neredeyse tüm bebekler kendilerine bakan kişi ile, genellikle de anne ile kalıcı bir duygusal bağ kurma yönünde biyolojik temelli bir dürtü taşırlar. Bu duygusal bağa “bağlanma” denir. Romanya yetimhaneleri bu bağın kurulamamasının yıkıcı etkileri olduğunu bizlere göstermiştir.
Romanya Devlet Başkanı Nikolay Çavuşesku, nüfusu ve beraberinde işgücünü artırmak amacıyla 1966’da doğum kontrolünü ve kürtajı yasaklamıştı. Devletin “âdet polisleri” olarak bilinen jinekologları, doğurganlık yaşına ulaşmış kadınları muayene ederek, yeterli sayıda çocuk doğurmalarını güvence altına almaktaydı. Çocuk sayısı beşten az olan aileler ise, özel bir vergi ödemekle yükümlüydüler.
Tüm bunların sonucunda doğum oranları birden fırladı. Ancak bu başta kimsenin aklına gelmeyen bir soruna neden oldu. Çocuklarının bakım masraflarını karşılayamayacak kadar yoksul çok sayıda aile vardı. Doğum sayısındaki bu artış, birçok çocuğun engelli ve akıl hastalığı olan kişilerin de bulunduğu yetimhanelere terk edilmesine neden oldu.
Buna karşılık devlet de hızla artan ihtiyacı karşılayabilmek için giderek daha fazla yetimhane açmaya başladı. Komünist dönemde yetimhanelerde kalan çocukların gerçek sayısı, güvenilir veri elde etmek mümkün olmadığı için tam olarak bilinmemektedir. Genel olarak, yetimhanelerde yaklaşık 500.000 çocuğun yetiştirildiği tahmin edilmektedir.
Romanya Yetimhanelerinin Koşulları
Aslında ebeveynlerin çoğu çocuklarını kısa süreliğine bu yetimhanelere bırakmıştı. Mevcut durumları düzeldikten ve çocukları belli bir yaşa kadar büyüdükten sonra geri alma niyetleri vardı. Ancak gelişmeler planlandığı gibi olmadı. Çünkü çocuk sayısı çok artmıştı. Bu durumda yetimhanelerde çocuklar gerektiği gibi bakılamadı. En kötü koşullar çoğunlukla engelli çocuklara yönelik kurumlardaydı.
İnsan ile yeterli temasları olmaması nedeniyle bebekler yeterli uyarıma maruz kalmadan büyümüştü. Bu da el çırpma veya ileri geri sallanma gibi kendi kendine uyarımlara yol açtı. Bu davranışları sonucunda çocuklara çoğu zaman zihinsel engelli oldukları yönünde yanlış teşhis kondu. Ayrıca çocukların belirli davranışlarını tedavi etmek amacı ile yeterli tanı konmadan bazı psikiyatrik ilaçlar da kullanıldı. Ancak bu mevcut durumu daha da kötüleştirdi.
Küçük çocuklar bu yetimhanelerde, kalabalık odalarda, herhangi bir duyusal uyarana maruz kalmaksızın yaşıyordu. Her on beş çocuğa tek bir bakıcı düşüyordu. Bu bakıcılar da, çocukları ağladıklarında bile kucaklarına almamak, yakınlık ve şefkat göstermemek konusunda kesin talimat almışlardı.
Sonuçta o dönemde yakınlık göstermenin, çocukları daha da fazlasını istemeye yönlendireceği düşünülmekteydi. Bu nedenle kimse bu çocukları kucağına almıyor, ve oyun oynamıyordu. Bu çocuklar, duygusal yakınlık, destek ve herhangi bir uyarandan yoksun olarak yaşamlarını sürdürüyorlardı. Ağlamaları ve istekleri karşılıksız kalan çocuklar, kısa süre sonra ağlamamayı öğrendiler. Bunun sonucunda çocuklarda “ayrımsız yakınlık” olarak bilinen durum gelişmişti.
Romanya Yetimhaneleri Bize Ne Öğretti?
Çocuklar kişi ayırt etmeden herkese yakınlık gösterir hale gelmişti. Bu tür davranışlar ilk bakışta insana sevimli gelse de aslında ihmal edilmiş çocuklarda görülen başa çıkma stratejilerinden birine işaret eder. Bu davranış biçimi, böyle bir kurumda büyümüş çocukların ayırt edici özelliklerinden biridir.
Komünist rejimin yıkılmasından sonra, yetimhanelerdeki koşullar ortaya çıktı. 1990’larda ve 2000’lerin başında çok sayıda çocuk yabancılar tarafından evlat edinilecekti. Ancak bu süreçte de işin içine çeşitli usulsüzlükler karıştığı anlaşıldı.
Bunun sonucunda 2004 yılında hükümet uluslararası evlat edinmeyi yasakladı. 2005’e gelindiğinde, ciddi düzeyde engelli olanları dışında, çocukların iki yaşından önce bu tür kurumlara verilmesi yasaya aykırı hale gelmişti. Ancak 2009 yılında yapılan bir soruşturma, bazı kurumlardaki koşulların hala çok kötü olduğunu ortaya koydu. Bilim insanlarının ebeveyn bağı ve beyin hakkında bildiklerinin çoğu, 1980’ler ve 1990’larda Romanya yetimhanelerinde zaman geçiren bu çocuklar üzerinde yapılan çalışmalardan geliyor.
Evlatlık alındıktan ve sevgi dolu bir ortamda büyüdükten sonra bile çocukların çoğunun yeni anne babalarına bağlanma sorunları vardı. Bu çocuklar ile ilgili yapılan öncül araştırmalar, çocukların yetişkinliklerinde hâlâ zihinsel sağlık sorunları yaşadıklarını gösterdi. Otizm, dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu (DEHB) ve yabancılardan korkmama (sınırsız sosyal katılım bozukluğu) dahil olmak üzere gelişimsel bozuklukların varlığı bu çocuklarda belgelenmiştir. En ilginç çalışma ise en son gelmiştir.
Çocuklukta İhmal ve Beyin Gelişimi İlişkisi
Erken çocuklukta yoksunluk, yetişkinlikte daha yüksek nörogelişimsel ve zihinsel bozukluk oranları ile ilişkilidir. Çocukluktaki yoksunluğun yetişkin beyni üzerindeki etkisi ve yapısal değişikliklerin bu etkileri ne ölçüde desteklediği ise tam olarak bilinmemektedir. Bu nedenle yapılan son çalışmada Çavuşesku döneminin Romanya yetimhanelerinde erken çocukluk döneminde ciddi yoksunluklara maruz kalan ve daha sonra evlat edinilen 67 genç yetişkinin MRI verileri incelenecekti. Bu veriler bu mahrumiyet sürecini yaşamayan ancak yine de evlat edinilen başka kişiler ile karşılaştırıldı.
Çalışmanın sonucuna göre, Romanya yetimhanelerinde büyüyen çocukların toplam beyin hacimleri, mahrum bırakılmamış evlatlıklardan (%8,6 azalma) önemli ölçüde daha küçüktü. Aynı zaman da lisanla ilgili işlevler de geri kalma mevcuttu. Ayrıca yetimhanede daha fazla kalanlar da küçülme daha belirgindi.
Çocuğun başarılı sosyal ve duygusal gelişimi ve özellikle duygularını etkili bir şekilde nasıl düzenleyeceğini öğrenmesi için bir bebeğin en az bir birincil bakıcı ile ilişki geliştirmesi gerekir. Bu yaşananlar, kimliğimizin biçimlenmesinde bulunduğumuz ortamın derin etkisini gözler önüne serer. Günümüzde hala dünyanın dört bir köşesinde hükumete bağlı yetimhanelerde yaşayan milyonlarca kimsesiz çocuk bulunmaktadır.
Yazımızın devamında göz atmak isterseniz: İstismar Edilen Genie Wiley Beyin Gelişimi Hakkında Bize Ne Öğretti?
Kaynaklar ve İleri Okumalar:
- Thirty years on, will the guilty pay for horror of Ceaușescu orphanages?. Yayınlanma tarihi: 8 Aralık 2019; Bağlantı: https://www.theguardian.com/
- Glasper, Edward. (2020). Romania’s Forgotten Children: Sensory Deprivation Revisited. Comprehensive Child and Adolescent Nursing. 43. 1-7. 10.1080/24694193.2020.1735250.
- Neglected children end up with ‘smaller brains’; Yayınlanma tarihi: 7 Ocak 2020; Bağlantı: https://www.bbc.com/
Size Bir Mesajımız Var!
Matematiksel, 2015 yılından beri yayında olan ve Türkiye’de matematiğe karşı duyulan önyargıyı azaltmak ve ilgiyi arttırmak amacıyla kurulmuş bir platformdur. Sitemizde, öncelikli olarak matematik ile ilgili yazılar yer almaktadır. Ancak bilimin bütünsel yapısı itibari ile diğer bilim dalları ile ilgili konular da ilerleyen yıllarda sitemize dahil edilmiştir. Bu sitenin tek kazancı sizlere göstermek zorunda kaldığımız reklamlardır. Yüksek okunurluk düzeyine sahip bir web sitesi barındırmak ne yazık ki günümüzde oldukça masraflıdır. Bu konuda bizi anlayacağınızı umuyoruz. Ayrıca yazımızı paylaşarak veya Patreon üzerinden ufak bir bağış yaparak da büyümemize destek olabilirsiniz. Matematik ile kalalım, bilim ile kalalım.
Matematiksel
Türkiye de farklı yürümüyor .Yetiştirme yurtlarında kucağa almak yasak, emzik vermek yasakvb . Hastaneye bakıcıyla gönderilen bir bebek vardı sırada beklediği 1,5-2 saat boyunca ağladı susturmak yasakmış . Onlara sadece kötü bir gelecek verebiliyoruz…