Tarih

Katalan Mistik Ramon Llull’dan Büyük Dil Modellerine Hakikate Erişme Çabamız

Yüzyıllardır insan yanılabilirliğinin ötesindeki hakikate erişmeye dair bir arzumuz var. Çünkü biliyoruz ki bizler hayattan anlam çıkarma, dili kullanarak bu hikayeleri aktarma ve hakikati ortaya çıkaracak kalıpları arama konusunda yetenekliyiz. Yine de bu uğurdaki zihinsel çabalarımızın çoğu kusurlu ve eksiktir.

Ramon Lllull Kimdir?
Ramon Llull (1232 – 1315)

İşte hakikat arayışına giren isimlerden birisi de Ramon Llull’du. O ve ondan sonraki birçok düşünür, bir tür makinenin dil aracılığıyla mantığı işler hale getirerek anlaşmazlıkları ve hatta savaşları sona erdirebileceğini hayal etmişti. Böylece insanlık, tek ve tartışmaya gerek olmayan bir hakikate erişim sağlamış olacaktı.

Hikayeye buradan bakınca bu hakikate erişme istediğinin gelecekte bizi nereye götüreceği pek açık değildir. Ancak Llull ve onun gibi düşünürlerin bu hayali, modern bilgisayarların ve yapay zekanın arka planındaki şeylerden biridir. Çünkü eğer sınırlı insan zihinlerimiz saf, rasyonel hakikate ulaşamıyorsa ya da bu konuda uzlaşamıyorsa belki de bunu yapabilecek harici bir zihne ihtiyacımız var demektir. Ve bu zihin, hakikate giden yolda mantık ve dili kullanacaktır.

Peki mantık ve dili kullanarak hakikate ulaşmamız gerçekten mümkün mü? Ramon Llull kimdir ve bu hikayedeki önemi nedir? Gelin bunları birlikte inceleyelim.

Ramon Lllull Kimdir?

1232 yılında Mayorka Krallığı’nda (günümüzde Palma, İspanya) doğan Ramon Llull filozof, teolog, şair ve misyonerdir. Genç ve evli bir asilzade olan Llull, başlarda pek de ahlaklı ve erdemli bir yaşam sürmüyordu. Fakat daha sonra kendini dini ilimlere verdi ve hakikat arayışına başladı.

Ramon Lllull Kimdir?
Ramon Llull (1232 – 1315)

Hakikat arayışına çıkan Ramon Llull, bir ölümlünün yazabileceği en iyi kitabı yazmayı kafasına koymuştu. Bu kitap, okuyucularıyla sohbet edecek ve onların inançla ilgili tüm sorularına doğru yanıt verecek bir kitap olacaktı. Yani Ramon Llull, bir nevi erken dönem bir sohbet robotu yaratmayı düşünüyordu. Ve bu isteğinin altında büyük bir amaç yatıyordu.

Avrupalılar son 200 yıllarını Haçlı Seferleri aracılığıyla Hristiyanlığı yaymakla geçirmişti. Llull’a göre bu o kadar da etkili bir yol değildi. Onun amacı Hristiyanlığı savaş ve şiddetle yaymak değildi. Hristiyanlığı gerçeği gösterecek dilsel bir araç icat ederek yaymak istiyordu.

Bunun üzerine toplu olarak Ars Magna olarak adlandırılan bir tür mantık makinesi ortaya koydu. Ramon Llull’un iddiasına göre bu makine, en inatçı inançsızlara bile Hristiyan Tanrısının varlığını kanıtlayabilirdi.

Ramon Lllull Kimdir?
Ramon Llull’un hakikati insanlığa göstermek amacıyla oluşturduğu eseri Ars Magna. Llull eserini oluştururken muhtemelen Müslüman astrologların kullandıkları Zairja‘dan ilham almıştı.

Llull, Ars Magna‘da Müslüman astrologların Zairja‘da kullandığına benzer bir kağıttan çark oluşturdu. Bu çarkta iyilik, sonsuzluk, anlayış ve sevgi gibi temel dini kavramlar yer alıyordu. Kullanıcılar farklı kutsal nitelikleri mantıksal olarak doğru ifadeler halinde birleştirmek için dişlere monte edilmiş bir dizi eşmerkezli kağıt diski döndürüyorlardı.

Fakat bu çok verimli bir sistem olmadı. Din değiştirenlerin ve inançsızların bu sistemi kullanıp yeniden dine dönmeleri için çok pratik yapmaları gerekiyordu. Yanı sıra Llull’un ayrıntılı örnekleri yüzünden mekanizmanın çalışma prensibini çözmek çok zordu.

Sonuçta Llull başarısız oldu. Bir rivayete göre Tunus’a yaptığı bir misyonerlik gezisinde taşlanarak öldürüldü. Fakat onun hikayesi bilginin temel ilkelere ve terimlere indirgenmesi ve mekanik olarak yeniden birleştirilmesi yoluyla hakikate ulaşma çabamızın yaklaşık 800 yıl öncesine dayandığının bir örneğidir.

Ramon Llull’dan Etkilenen İsimler ve Hakikat Arayışına Katkıları

Katalan mistik Llull her ne kadar başarısız olmuş olsa da Ars Magna‘sı ilgi çekmeyi başarmıştı. Örneğin Leibniz, Ars Magna‘ya hayrandı ancak onu eksik buluyordu. Onan göre kitaptaki temel kavramlar çok keyfiydi. Neden Llull başka kavramları değil de iyilik, sonsuzluk ve sevgiyi kullanmıştı?

Leibniz’e göre mantığı mekanik olarak simüle etmek için insan düşüncesini tam anlamıyla keşfetmemiz gerekiyordu. 1666’da henüz 19 yaşındayken yayınladığı Dissertatio de Arte Combinatoria adlı kitabında tüm kelimelerin harflerden oluşması gibi daha basit kavramların da daha basit kavramların kombinasyonları olarak tanımlanabileceğini öne sürdü. Ve ona göre bunlar iyilik, sonsuzluk ve sevgiden başka kavramlardı.

Gottfried Wilhelm Leibniz
Gottfried Wilhelm Leibniz (1646 – 1716), Ramon Llull’dan etkilenen isimlerden biriydi.

Bunun üzerine Leibniz, mekanik ama tanımlayıcı bir mantık makinesi icat etti. “Tüm icatların anası” dediği bu makinenin bir ütopya başlatacağına, bilimi hızlandıracağına ve teolojiyi mükemmelleştireceğine inanıyordu. Leibniz’in makinesi felsefeden politikaya, tıptan fiziğe her alanda kesin bilgi verecek bir makine olacaktı. Böylece insanlar anlaşmazlığa düşmek yerine sorularını bu mantık makinesine soracaktı.

Fakat birçok isim Llull ve Leibniz’in hakikat makineleri ile dalga geçiyor, eleştiriyordu. Eleştirilere rağmen birçok isim hakikati gösterecek bir makine inşa etme arayışına devam etti. Bu isimlerden bir diğeri de İngiliz matematikçi George Boole‘du.

Boole 17 yaşındayken zihnin doğası ve bilgiyi nasıl biriktirdiği üzerine çokça düşünüyordu. Llull ve Leibniz gibi anlaşmazlıkları ortadan kaldıracak ve gerçeği matematiksel kesinlikle hesaplayacak bir dil sistemi yaratmak istedi.

Boole
Bu durum onu 1854’te yayınladığı The Laws of Thought isimli kitabını yazmaya itti. Boole bu kitabında yeni bir doğruluk ölçüsüne dayanan bir mantık biçimi ortaya koyuyordu.

Boole’dan önce cebirsel değişkenler sayıları temsil ediyordu. Peki ya bu değişkenler sadece sayıları değil de fikirleri de temsil etseydi? Yani fikirler üzerinde cebir uygulayarak doğru ya da yanlış olduklarını hesaplasak, sonra da bunları birleştirerek başka mantıksal sonuçlara ulaşabilseydik?

Llull ve Leibniz’in çalışmalarına baktığımızda Boole aslında çok iyi yol kat etmişti. Fakat çalışmaları sadece matematikçilerin ilgisini çekmişti. Boole’un eşinin deyimiyle o, insan zihninin doğasına ışık tutmayı amaçlamıştı. Ne yazık ki Boole’un mantığı bir hakikat makinesine dönüşmedi ve felsefe bölümlerinin tozlu köşelerinde kaldı.

Fakat Boole Cebirini Ayağa Kaldıracak Birisi Ortaya Çıkacaktı

1930’larda bu felsefe bölümlerinden birinde Michigan Üniversitesi’nde lisans öğrencisi olan Claude Shannon, Boole’un fikirleriyle tanıştı. Bir bulmaca tutkunu olan Shannon, sembolik mantığı sevmişti. MIT’de yüksek lisans öğrencisiyken Vannevar Bush’un dev mekanik hesap makinesinin Boole mantığıyla daha kolay çalıştırılmasını sağlamıştı.

Daha sonra yüksek lisans tezinde de Boole mantığının telefon santrallerinin yönlendirilmesini nasıl optimize edebileceğini göstermişti. Böylece mühendisler bu fikirleri kullanarak hesaplama ve kontrol yapacak devreler tasarlayabileceklerdi.

Claude Elwood Shannon
Claude Elwood Shannon (1916 – 2001) Amerikalı matematikçi, elektrik mühendisi ve kriptograftır. Bilgi kuramının babası olarak da bilinmektedir.

1913 yılında Rus matematikçi Andrey Markov, Alexander Puşkin’in Yevgeni Onegin adlı romanının ilk 20 bin kelimesinde alfabedeki harflerin ne sıklıkla geçtiğini saymıştı. Harf çiftlerini de sayan Markov, metinden rastgele bir sesli harf seçerseniz bir sonraki harfin büyük olasılıkla sessiz harf olacağını gördü. Bunun tersi de geçerliydi.

Shannon ise erken bir tür dil modeli oluşturmak için bu kavrayışı genişletmiştir. Alfabeden rastgele harfler seçip bunlarla anlamsız bir dize oluşturdu: “XFOML RXKHRJFFJUJ ZLPWCFWKCYJ FFJEYVKCQSGHYD …”. Ancak İngilizce çiftleriyle aynı frekansa sahip harf yığınlarını çektiğinde ise biraz daha İngilizceye benzeyen bir şeyle karşılaştı: “IN NO IST LAT WHEY CRATICT FROURE BIRS GROCID …”.

Shannon ne kadar koşullu bilgi eklerse çıktısı o kadar çok gerçek bir cümleye benziyordu. Bu şekilde Shannon, doğal dillerin üst düzey istatistiklerini taklit eden modellerin temelini atmıştı.

Eliza ile yapılan bir sohbet örneği. Sohbette kullanıcı, erkek arkadaşıyla bir sorun yaşadığından ve depresyonda olduğundan bahsediyor. Eliza ise kullanıcının depresyonda olduğuna üzüldüğünü belirtiyor.

1960’lara geldiğimizdeyse mühendisler bu tahmin teknolojisini insanları kandıracak kadar geliştirmişlerdi. Joseph Weizenbaum‘un 1966’da yarattığı Eliza isimli sohbet robotu, insanlarla bir psikoterapist gibi sohbet ediyordu. Öyle ki bazı insanlar Eliza’nın zekaya sahip olduğunu bile düşünüyordu.

Peki Günümüz Büyük Dil Modelleri Hakikate Ulaşmaya Ne Kadar Yakın?

Günümüzde yapay zeka ve büyük dil modelleri büyük ilerlemeler kat ediyor. ChatGPT-4o’nun da çıkışıyla birlikte sadece bizimle yazılı iletişim kurmuyorlar, bizi görebiliyorlar da. Ramon Llull’dan bu yana yaşanan gelişmelere bakarsak hakikate ulaşma noktasında nereye geldik dersiniz?

Mevcut dil modelleri, dili daha büyük gerçeklere işaret eden bir motordan ziyade bir tahmin oyununa dönüştürerek eğitilmektedir. Yani mevcut büyük dil modelleri, bize hakikati versin diye eğitilmiyor. Daha ziyade mevcut verilerimizden beslenerek tahmin yoluyla öğreniyor. Hesaplanmış, daha saf bir gerçek yerine bu makineler, insan inançlarından ve verilerinden damıttıklarını bize geri yansıtıyor.

Dolayısıyla günümüz büyük dil modellerinin Lllul ve Leibniz’in makineleri için gerekli olduğuna inandıkları bir şeyi kaçırdıklarını söyleyebiliriz: Mantık. Elbette dil modelleri bir dereceye kadar mantık kullanıyor. Fakat bizim verilerimiz üzerinden eğitildikleri için bizim yaptığımız hataları onlar da yapabiliyor.

Sonuç olarak hakikate ulaşma yolunda Llull’un Ars Magna’sından bu yana aşırı bir ilerleme kaydedemedik. Fakat Llull’un hayalinin mümkün olabilirliği oldukça küçük bir ihtimal gibi duruyor. Bu nedenle 800 yıldır yaşanan bu gelişmeleri bir başarısızlık olarak saymak zorunda değiliz.

Kaynaklar ve İleri Okumalar

Matematiksel

Melike Üzücek

Ankara Fen Lisesi'nden mezun oldum. Araştırma yapmayı ve sorgulamayı seven biriyim. Matematik ve biyoloji başta olmak üzere felsefe, astronomi, modern fizik ile ilgileniyorum.

İlgili Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir