Psikoloji

Psikolinguistik Yani Psikodilbilim Nedir?

Dil, insanları son derece benzersiz kılan bir biliştir. Sınırlı sayıda sembolle cümleler oluşturarak insanlara fikirlerini ifade etme yeteneği sağlar. Bu semboller, kelimeleri oluşturmak için bir araya getirilen farklı seslere ve şekillere sahiptir. Psikolinguistik (psikodilbilim) veya dil psikolojisi, insanların dili edinmesini, kullanmasını ve anlamasını sağlayan psikolojik ve nörobiyolojik faktörlerin incelenmesidir.

Örneğin; bir dili anladığımızda müzik dinlerken veya matematiksel denklemleri çözerken yaptığımızla aynı düşünce tarzını mı kullanıyoruz? Mavi kelimesinin anlamı herkes için aynı şeyi mi ifade ediyor? Bir bebek konuşmadan önce dil hakkında ne bilir? Neden bazen hafızadan bir kelimeyi geri çağırmakta zorlanıyoruz?.

Bu ve bu gibi soruların cevapları psikolinguistik tarafından verilmeye çalışılmaktadır. Dil öğrenmeyi, dili anlamayı ve dil üretimini yönlendiren psikolojik mekanizmaları incelemek için deneysel yöntemler kullanır. Öncelikle, psikodilbilimin iki spesifik disiplinden ortaya çıkmıştır. Bu bilimler psikoloji ve dilbilimidir.

Sonucunda bunlardan ilki insanın düşüncelerini, duygularını ve davranışlarını incelerken, ikincisi dili inceler. Bu iki alan insan dilini incelemek için bir araya gelmektedir. Fakat, psikodilbilim bu iki alanın toplamı değildir. Bunun yerine, her iki alandan teori ve yaklaşımlardan yararlanır ve yeni şeyler de inceler. Psikodilbilimin amacı, “insanın dili konuşma ve anlama yeteneğinin altında yatan yapı ve süreçleri ortaya çıkarmaktır.

Psikolinguistik İle İlgili Çalışmalar Nedir?

Teorik dilbilimciler, dilin yapısının ayrıntılı tanımlarını ve analizlerini sağlar. Dillerde bulunan kalıplara dikkat ederek, dillerin seslerin, kelimelerin veya cümlelerin nasıl bir araya getirildiğini incelerler. Birçok dilbilimci, farklı dillerden gelen verileri göz önünde bulundurur ve insan dillerinin nasıl organize edildiğine dair genellemeler yapmaya çalışır.

Hesaplamalı dilbilimciler, insan dilinin veri yapısını keşfetmek veya insanların dili nasıl öğrenip kullanabileceklerini simüle etmek için bilgisayar programları yazar ve uygular. Bu yaklaşım, muazzam miktarda verinin elenmesini gerektiren kalıpları ortaya çıkarmak için son derece kullanışlıdır.

Ayrıca, insan beyninin işleyiş süreçleri hakkındaki genel fikirlerin pratikte başarıyla uygulanıp uygulanamayacağını değerlendirmeye yardımcı olurlar. Hangi teorilerin diğerlerinden daha gerçekçi olabileceğine ışık tutarlar.

Sinir dilbilimciler ve bilişsel sinirbilimciler beyni ve bu karmaşık organın dili öğrenmek veya kullanmak için gerekli olan zihinsel işlemleri nasıl gerçekleştirdiğini inceler. Beyindeki belirli bölgelerin ve ağların rolünü araştırırlar. Belirli beyin tepkilerini psikolojik işlemlerle ilişkilendirirler ve beyindeki hasarın sonuçlarını değerlendirirler. Kısacası beynin “donanımının” dili öğrenme veya kullanma ile ilgili “yazılımı” nasıl çalıştırdığını anlamaya çalışırlar.

Biyolinguistler, neden türümüzün iletişim kurmak için dili kullanan tek canlı gibi göründüğünü anlamak için biyolojik yapımıza derinlemesine bakarlar. İnsanlar ve diğer türler arasında, belirli insan popülasyonları veya bireyler arasında genetik çeşitliliği araştırmakla meşgul olurlar. Genlerin işleyişini beynin yapısına ve nihayetinde dilde yetkin olması gereken zihinsel işlemlere bağlayan uzun açıklayıcı çizgiyi izlemeye çalışırlar.

Dilbilim tipologları, birçok farklı modern dilden veri örnekleri toplayan doğa bilimciler gibidir. Tarihsel dilbilimciler ise soyu tükenmiş ve mevcut diller arasındaki bağlantıları ve ilişkileri incelemektedir.

Psikolinguistik Hayatımıza Nasıl Girdi?

Psikolingusitik terimi, Amerikalı psikolog Jacob Robert Kantor tarafından 1936 tarihli “An Objective Psychology of Grammar” adlı kitabında tanıtıldı. Terim, Kantor’un öğrencilerinden biri olan Nicholas Henry Pronko tarafından 1946 tarihli “Language and Psycholinguistics: A Review” adlı makale ile popüler hale getirildi.

Psikodilbilimin akademik bir disiplin olarak ortaya çıkışı, genellikle 1951’de Cornell Üniversitesi’nde gerçekleşen bir seminer ile bağlantılı olarak kabul edilmektedir. Kelime anlamı ise Yunanca kökenlidir ve “akıl + dil” biçimindedir.

Dilbilim son derece genç bir araştırma alanıdır. Bu nedenle konu ile ilgili sürekli yeni deneysel yöntemler ve yeni teorik yaklaşımlar ortaya çıkmaktadır. Hatta tam da aynı nedenle dil hakkında “bildiklerimizin” büyük bir kısmının, yanlış olma ihtimali de mümkündür.

Her geçen gün, insanların dili nasıl ürettiği, kodladığı ve bir iletişim aracı olarak nasıl kullandığı hakkında daha fazla şey öğreniyoruz. Zaten bilimin ilerleme biçimi de budur. yazının devamında göz atmak isterseniz: Dil Olmadan Düşünmek Mümkün mü?


Kaynaklar ve ileri okumalar:


Size Bir Mesajımız Var!

Matematiksel, 2015 yılından beri yayında olan ve Türkiye’de matematiğe karşı duyulan önyargıyı azaltmak ve ilgiyi arttırmak amacıyla kurulmuş bir platformdur. Sitemizde, öncelikli olarak matematik ile ilgili yazılar yer almaktadır. Ancak bilimin bütünsel yapısı itibari ile diğer bilim dalları ile ilgili konular da ilerleyen yıllarda sitemize dahil edilmiştir. Bu sitenin tek kazancı sizlere göstermek zorunda kaldığımız reklamlardır. Yüksek okunurluk düzeyine sahip bir web sitesi barındırmak ne yazık ki günümüzde oldukça masraflıdır. Bu konuda bizi anlayacağınızı umuyoruz. Ayrıca yazımızı paylaşarak veya Patreon üzerinden ufak bir bağış yaparak da büyümemize destek olabilirsiniz. Matematik ile kalalım, bilim ile kalalım.

Matematiksel

Sibel Çağlar

Temel eğitimimi Kadıköy Anadolu Lisesinde tamamladım. Devamında Marmara Üniversitesi İngilizce Matematik Öğretmenliği bölümünü bitirdim. Çeşitli özel okullarda edindiğim öğretmenlik deneyiminin ardından matematiksel.org web sitesini kurdum. O günden bugüne içerik üretmeye devam ediyorum.

İlgili Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir