Evrenin beyin benzeri bir yapı olarak görülmesi fikri, kökeni Antik Yunan filozofu Anaxagoras’a kadar uzanan bir düşüncedir ve günümüzde bu görüşe olan ilgi artmaktadır. Bu yaklaşıma göre evren, rastgele işleyen bir fiziksel sistemden ibaret değildir; daha çok gelişen bir hesaplama ya da biyolojik sistem gibi davranır. Diğer bir deyişle düşünen bir evrende yaşıyor olabiliriz.

Böyle bir anlayış, gerçekliğin doğasına dair yerleşik düşünceleri yeniden ele almayı gerektirir. Ayrıca evrenin bir işlevi ya da amacı olup olmadığına dair yeni varoluşsal soruları da gündeme getirir.
Anaksagoras’ın Kozmosu ve Nous
Evrenin bir organizma ya da beyin gibi işlediği fikri yeni değildir. Bu düşüncenin kökeni, M.Ö. 500 yıllarına kadar uzanır ve ilk kez Antik Yunan filozofu Anaxagoras tarafından ortaya atılmıştır. Anaxagoras, evrenin gelişimini daha düzenli ve amaçlı bir varoluş haline yönlendiren akıllı bir kozmik güçten, yani “Nous”tan söz etmiştir. (Nous için kabaca bir çeşit akıl veya zihin diyebiliriz. Zira Anaksagoras’ın felsefesi ve Nous kavramı ayrı bir yazıyı hak etmektedir.)

Anaksagoras tıpkı bedenimizi düşüncelerimizle kontrol etmemiz gibi, kozmosun da Nous tarafından kontrol edildiğini düşünüyordu. Ona göre Nous, evreni organize ediyor ve amaçlı bir varoluşa yönlendiriyordu. Her ne kadar Anaksagoras’ın görüşleri günümüz bilimiyle çelişen ifadeler içerse de son derece ilginçtir.
Son yıllarda, saygın kuramsal fizikçiler ve çeşitli alanlardan bilim insanları, evrenin doğasına dair dikkat çekici çalışmalar yayımlamışlardır. Bu çalışmalar, evrenin yalnızca bir hesaplama yapan ya da bilgi işleyen bir sistem olmadığını, aynı zamanda kendini organize eden, evrilen ve öğrenen bir sistem olduğunu öne sürmektedir. Üstelik bu süreçler, biyolojik sistemlerde gözlenen mekanizmalarla çarpıcı benzerlikler taşımaktadır.
Nöral Ağ ve Kozmik Ağın Şaşırtıcı Benzerlikleri
Evrenimizde yaklaşık 200 milyar galaksi bulunur. Ancak bu galaksiler uzayda eşit şekilde dağılmamıştır. Kütle çekiminin etkisiyle bir araya gelir, galaksi kümelerini oluştururlar. Bu kümeler de birleşerek çok daha büyük yapılar olan süperkümeleri meydana getirir.

Galaksi kümeleri arasında, yüz milyonlarca ışık yılı uzunluğunda galaktik filamentler uzanır. Bu filamentler, galaksileri birbirine bağlarken aralarında çok az maddenin bulunduğu devasa boşluklar yer alır. Tüm bu yapı, gökbilimcilerin “kozmik ağ” adını verdiği geniş ölçekli bir düzeni ortaya koyar.
Bu kozmik ağın yapısı, yalnızca rastlantısal bir karmaşadan ibaret değildir. İlginç biçimde, insan beynine oldukça benzer bir örgüye sahiptir. Bu benzerlik yalnızca görsel değil, yapısal düzeyde de dikkat çekicidir. 2020 yılında yapılan bir araştırmada, insan beynindeki bağlantı ağı olan konnektom ile evrendeki galaksi dağılımı karşılaştırıldı.
Farklı ölçeklerde, örneğin 1 milimetreden küçük sinir dokuları ile 300 milyon ışık yılına kadar yayılan galaktik ağlar incelendiğinde, bu iki sistemdeki yapı sayılarında çarpıcı benzerlikler gözlemlendi. Henüz bu tür çıkarımlar için yeterli kanıt olmasa da, bu yapısal paralellik, evrenin doğası hakkında yeni bakış açıları geliştirmeye kapı aralamaktadır.
Elbette, sadece belirli bir yapıya sahip olmak düşünmeyi mümkün kılmaz. Örneğin, ölü bir beyin yapısal olarak hâlâ bir beyindir ama düşünceden yoksundur. Düşünce, ancak bilgi işleme süreçleriyle ortaya çıkar. Bu süreç, nöronlar arasında elektriksel sinyallerin iletilmesiyle gerçekleşir. Beyin, bu sinyalleri belirli bir düzen içinde farklı bölgeler arasında aktararak bilinçli deneyimlerin temelini oluşturur. Bu noktada şu soru ortaya çıkar: Evren galaktik filamentler boyunca herhangi bir sinyal iletebilir mi?

Ancak evrenin boyutu bu ihtimali oldukça kısıtlar. Işık hızıyla bile bir sinyalin evrenin bir ucundan diğerine ulaşması yaklaşık 80 milyar yıl alır. Üstelik evren genişlemeye devam etmektedir. Bu koşullar altında, beyinlerdeki gibi bütüncül bir bilgi işleme sürecinin evrensel düzeyde gerçekleşmesi olası görünmez.
Düşünen Evren Belki de Mümkündür!
Her ne kadar oldukça spekülatif olsa da, bu fikir evrenin karşıt uçlarındaki yapılarda gözlemlenen gizemli eşzamanlılıkları açıklamaya yardımcı olabilir. Örneğin, 2019 yılında yayımlanan bir çalışma, birbirinden milyonlarca ışık yılı uzaklıktaki galaksilerin hareketlerinde açıklanamayan bir uyum olduğunu ortaya koydu. Bu galaksiler arasındaki mesafe, kütleçekimsel etkileşim kurmak için fazla büyüktü.
Benzer şekilde, 2014’te Avrupa Güney Gözlemevi, evrendeki son derece uzak süper kütleli kara deliklerin dönüşlerinde garip hizalanmalar tespit etti. Aynı hizalanma, uzak kuasarlar yani parlak galaktik çekirdekler arasında da gözlemlendi. Daha da ilginç olanı, bu kuasarların dönüş yönlerinin, içinde bulundukları daha büyük kozmik yapıların hareketleriyle hizalanmış gibi görünmesiydi.
Bu tür eşzamanlılıklar, evrenin farklı bölgelerindeki sistemler arasında yerel olmayan bağlantılar olabileceğini düşündürüyor. Üstelik bu bağlantıların sayısı rastlantıyla açıklanamayacak kadar fazla. Kulağa ne kadar çılgınca gelse de, düşünen evren fikri şimdiye kadar bildiğimiz her şeyle uyumludur. Fakat bu teori şu anda test edilebilir değildir. Yine de sorulması gereken bir başka soru ortaya çıkıyor. Ya test etmek mümkün olursa?
Düşünen Evren ve Yeni Bir Her Şeyin Teorisi
2020 yılında, kuramsal fizikçi Vitaly Vanchurin dikkat çekici bir makale yayımladı. Ona göre evren gerçek anlamda bir sinir ağıdır. Mikroskobik ölçekte birbirine bağlı “düğümlerden” oluşan bu yapı, beynimizdeki nöronların oluşturduğu ağ ile eşdeğerdir. Bu ağ yalnızca evrimin işlemesini değil, aynı zamanda öğrenmeyi de mümkün kılar. Ve işin güzel yanı bu hipotez test edilebilirdir.

Vanchurin’in çalışmasında, sinir ağlarının matematiği kullanılarak, sistemin bir ucunda kuantum davranışına, diğer ucunda ise klasik davranışa ulaşılabildiği gösterilmiştir. Yani aynı temel yapı, belirli sınır koşullarında kuantum fiziği gibi, başka sınır koşullarında ise klasik fizik gibi davranmıştır. Bu, fizikte son derece önemli bir problem olan “her şeyin teorisi”nin nihai amacıdır.
Vanchurin’in hipotezi, evrenin yalnızca temel parçacıklar ve kuvvetlerden ibaret olmadığını, aynı zamanda hesaplama temelli bir gerçeklik içinde evrimleşen ve öğrenen yapılar barındırdığını öne sürer. Bu, klasik indirgemeci “her şeyin teorisi” yaklaşımlarından oldukça farklıdır. Geleneksel yaklaşımlar, evrenin işleyişini yalnızca parçacıklar arası etkileşimlerle açıklamaya çalışır. Vanchurin’in önerdiği model, evreni kendi kendini organize eden, bilgi üreten ve karmaşıklık geliştiren bir sistem olarak ele alır.
Bu Doğa Anlayışı Çok Ama Çok Farklı!
Bu fikir yalnızca Vanchurin’e özgü değil. 2021 yılında fizikçi Lee Smolin ve bilgisayar bilimci Jaron Lanier’ın önderliğinde yayımlanan bir çalışma da benzer bir görüş sunar. Makale, evrenin bir bilgisayar gibi işlediğini ve zamanla kendi yapılarını ve yasalarını geliştirdiğini savunur. Bu bakış açısına göre, karmaşık yapılar evrenin içsel bilgi işleme kapasitesinin bir sonucu olarak ortaya çıkar.
Bu yaklaşım, Nobel ödüllü biyolog Gerald Edelman’ın geliştirdiği nöral Darwinizm kuramıyla da uyumludur. Nöral Darwinizm, sinir ağlarının evrimsel ve seçici bir süreçle bilgi işlediğini ve zamanla organizmanın çevresine daha uygun hale geldiğini öne sürer.

Düşünen evren fikri fikri, kozmosla olan ilişkimizi köklü biçimde sorgulamamıza yol açıyor. Bu tür bir bakış açısı, evreni yalnızca fizik yasalarıyla işleyen pasif bir sahne olmaktan çıkarıp, sürekli evrimleşen, öğrenen ve karmaşıklık üreten aktif bir sistem olarak değerlendirmeyi gerektiriyor.
Eğer bu doğruysa, yeryüzündeki yaşamın ortaya çıkışı da rastlantı değil, evrenin kendi içsel düzenine uygun bir gelişim süreci olarak görülmelidir. Yaşam, bilinç ve zeka, kozmik ölçekte süren bir evrimsel sürecin doğal ürünleri olur. Bu durumda bizler yalnızca gözlemci değil, kozmosun kendi kendini tanıma çabasının bir parçası oluruz. Kozmosun yapı taşları arasında biz de yer alıyorsak, bu evrene dair düşünme biçimimizi baştan sona değiştirmek zorundayız.
Kaynaklar ve İleri Okumalar
- The case for why our Universe may be a giant neural network. Bağlantı: Is the cosmos a giant neural network – Big Think. Yayınlanma tarihi: 12 Haziran 2023
- Maybe the Universe Thinks. Hear Me Out ; Bağlantı: Maybe the Universe Thinks. Hear Me Out | Time ; Yayınlanma tarihi: 22 Ağustos 2022
- Anaxagoras ; Bağlantı: Anaxagoras (Stanford Encyclopedia of Philosophy) ; Yayınlanma tarihi: 22 Ağustos 2007
Matematiksel