Müzik ve astronomi antik çağlardan beri sıkı bir şekilde bağlantılıdır. Buna bir örnek kürelerin müziği olacaktır.
Yunan matematikçi Pisagor, 2500 yıl önce demircilerin çekiçlerinin ve çalınan tellerin seslerini analiz ederek müzikal uyumun ilkelerini keşfetti. Kendisi matematiğin doğal dünyanın kalbinde olduğuna inanıyordu.
Ayrıca ses perdelerinin, bir tel veya hava sütunu gibi ses çıkaran cismin uzunluğuyla orantılı olduğunu ve insanların “uyumlu” ses aralıkları (aynı anda duyulan iki perde) olarak algıladıkları şeyin, basit matematiksel oranlara karşılık geldiğini keşfetmişti. Böylece Kürelerin müziği veya diğer adıyla kürelerin armonisi kavramı ortaya çıktı.
Kürelerin Müziği Nedir?
Pisagor’un ortaya attığı kürelerin müziği kuramına göre Güneş, Ay, Dünya ve diğer gezegenler yörünge hareketleri sırasında kendilerine özgü bir ses yayar. Bu sesler gökcisimlerinin birbirine uzaklığına göre farklılık gösterir. Bu kürelerin dizilimleri, müzikteki armonik uzunluklara denk gelir, kürelerin hareketleri de kürelerin müziği – armonisi olarak bilinen bir sese yol açar.
İlerleyen yıllarda Pisagorcuların müzik teorisi kaybolsa da Ancius Manlius Severinus Boethius (MS 480′-524) konuyu unutulmaktan kurtardı. “De Institutione Musica” adlı kitabında müziği hiyerarşik bir yapıya ayırdı: Kürelerin müziği ( Musica mundana); Beden, ruh ve insanlar arasındaki etkileşim ( Musica humana); Sesler ve enstrümanlar. ( Musica enstrümantalis)
Johannes Kepler ve Dünyanın Şarkısı
Kürelerin müziğine duyulan ilgi uzun zaman varlığını korudu. Sonunda, gökbilimci Johannes Kepler, göklerdeki temel şekilleri ve melodik sesleri birbirine bağlayarak müzikal bir evren kavramını bir adım öteye taşımak istedi. Amacı, matematiksel olarak doğru ve harmonik olarak hoş olan bir dünya sistemi bulmaktı.
Bunun için, gezegenlerin hareketlerini inceledi. Gezegenlerin Güneş’e göre en yavaş ve en hızlı hareket ettikleri maksimum ve minimum uzaklık noktalarındaki hızlarını hesapladı. Sonrasında, bu iki değeri birbirine oranlayarak bazı müzikal aralıklar elde etti. ( Saturn: 5:4, Jupiter: 6:5, Mars: 3:2, Dünya 16:15). Sonunda, ölçüm sonuçlarının müzikteki armoniler ile uyumlu olduğuna karar verdi.
Devamında düşüncelerini Harmonices Mundi isimli kitabında yayınladı. Kepler kitabında, müzik ve gökbilimi ilişkilendirerek, o dönemde bilinen altı gezegenin (Merkür, Venüs, Dünya, Mars, Jüpiter ve Satürn) hareketlerini yaydıkları seslerle açıklamaya çalıştı.
Kepler’e göre güneş sisteminin iki bası vardı. Bunlar Jüpiter ve Satürn idi. Güneş sistemin de tenor Mars idi. Venüs ve Dünya iki altoydu ayrıca Merkür ise sopranoydu. Bu roller, her bir gezegenin Güneş’in etrafında dönmesi için gerekli olan süre ile ilişkiliydi. Dış yörüngedeki gezegenlerin hızları daha düşüktü, iç yörüngedeki gezegenlerin ise daha yüksekti.
Kürelerin Müziği Gerçek mi? Uzayda Sesler Duyulur mu?
Pisagor’un gezegensel cisimlerin bir tür yörünge uğultusu yaydığı yönündeki 2.600 yıllık
iddiası işlevsel açıdan (duyulmayan titreşimlerin Dünya’daki günlük yaşamı etkilediğine inanmak açısından) yanlış olabilir, ancak özünde yanlış değildir.
Uzay filmlerinde çoğunlukla bunun tam tersine şahit olsak da uzayda ses duyulmaz. Çünkü ses ancak içinden geçmesi gereken bir tür madde (su, hava, metal) varsa yayılır. Ancak büyük patlama zamanında durum farklıydı. Evren genişledikçe ve parçacıklar arasındaki mesafe arttıkça, ses artık yayılamaz oldu.
Bu, büyük patlamadan yaklaşık 380.000 yıl sonra meydana geldi. O sırada var olan ses dalgalarının kalıntıları da olduğu yerde donmuş halde kaldı. Bu nedenle koşulları değiştirerek uzaydaki sesleri algılamanın yollarını bulabiliriz.
Gerçekten Evrenin Sesi Var mı?
Geçtiğimiz yıllarda bilim insanları, Hubble teleskobunun Wide Field Camera 3 kamerasıyla çektiği galaksi kümelerinin fotoğraflarını sese dönüştürdü. Her bir öğeye bir ses verildi. Yıldızlar ve kompakt galaksilere kısa ve net tonlar, sarmal galaksilere de değişen yüksekliğe sahip uzun sesler verildi. Sonuçta gerçekten kürelerin bir müziği vardı. İsterseniz bu kaynaktan dinleyebilirsiniz.
Öte yandan, uzayda bir ses dalgası türüyle karşılaşmasak da, uzayın kendisinin sesini başka türlü duyabiliriz. Genel görelilik kuramı kütlelerin kütleçekimsel dalgalar yayacağını söyler. Bu tür olaylar tarafından gönderilen dalgalar ses dalgalarına benzer. Diğer dalgalar gibi genlikleri ve frekansları vardır. Bu nedenle ses dalgalarına dönüştürmek basittir.
Diğer dalga türlerini de sese dönüştürerek Evrendeki her türlü nesneyi dinleyebiliriz. Güneş’in sesi bir tıslama gibidir. Jüpiter’in sesi biraz da, mısır gevreği torbalarının üzerinden yürüyen biri gibi gelir. Ancak bir biçimde yine de onların seslerini duymamız mümkündür. Yani uzay sessiz değildir. Tek sorun bizim onu duyabilme yeteneğimizin olmamasıdır.
Kaynaklar ve ileri okumalar:
- What might Pluto sound like? Our musical love affair with the cosmos. Yayınlanma tarihi: 16 Temmuz 2015. Kaynak site: Conversation. Bağlantı: What might Pluto sound like? Our musical love affair with the cosmos
- The harmony of the spheres: what modern physics can tell us; Yayınlanma tarihi: 15 Ağustos 2018. Kaynak site: ABC Net. Bağlantı: The harmony of the spheres: what modern physics can tell us.
Size Bir Mesajımız Var!
Matematiksel, matematiğe karşı duyulan önyargıyı azaltmak ve ilgiyi arttırmak amacıyla kurulmuş bir platformdur. Sitemizde, öncelikli olarak matematik ile ilgili yazılar yer almaktadır. Ancak bilimin bütünsel yapısı itibari ile diğer bilim dalları ile ilgili konular da ilerleyen yıllarda sitemize dahil edilmiştir. Bu sitenin tek kazancı sizlere göstermek zorunda kaldığımız reklamlardır. Yüksek okunurluk düzeyine sahip bir web sitesi barındırmak ne yazık ki günümüzde oldukça masraflıdır. Bu konuda bizi anlayacağınızı umuyoruz. Ayrıca yazımızı paylaşarak da büyümemize destek olabilirsiniz. Matematik ile kalalım, bilim ile kalalım.
Matematiksel