Evren matematikten yapılmıştır. Hatta matematikten yapılmış olmasını bir kenara bırakın, evrenimizin kendisi matematiktir. Kulağa son derece ilginç geliyor, öyle değil mi?

Matematiksel Evren Hipotezi, fizikçi Max Tegmark tarafından ortaya atılan ve fiziksel gerçekliğin tamamen matematiksel bir yapıdan ibaret olduğunu savunan bir teoridir. Tegmark’a göre, evrenimiz yalnızca matematiksel kurallara dayalı değildir, aynı zamanda bizzat matematiğin kendisidir.
Bu hipoteze göre, matematiksel olarak var olmak ile fiziksel olarak var olmak arasında bir fark yoktur. Günlük hayatta karşılaştığımız tüm maddeler, gök cisimleri ve hatta insanlar bile aslında matematiksel yapılar olarak kabul edilebilir. Eğer bu fikir size garip geliyorsa ve “Hiç insan matematik olur mu?” diye düşünüyorsanız, Tegmark’ın bu konuda bir açıklaması var.
Ona göre, gözlemciler yani insanlar da dahil olmak üzere bilinç sahibi varlıklar, kendi varlıklarının farkında olan alt yapılardır. Yani, bizim var oluşumuz da temel olarak matematiksel ilişkilerden oluşmaktadır. Kafanız karıştıysa ya da “Ne yani ben bir denklem miyim?” diye düşünmeye başladıysanız okumaya devam etmenizi öneririm. Çünkü bugün birlikte matematiksel evren hipotezini ve matematiğin doğasını anlamaya çalışacağız.
Evrenin Matematikten Oluştuğu Fikri Aslında Yeni Değildir
Antik Yunan filozofları, doğanın altında yatan temel prensipleri anlamaya çalışırken matematiğin evreni açıklamada özel bir rol oynadığına inanmışlardı. Pisagor, sayıların evrenin temel yapısını oluşturduğunu savunmuş ve doğadaki düzeni matematiksel ilişkilerle açıklamaya çalışmıştır. Ona göre, müzikteki armonilerden gökcisimlerinin hareketine kadar her şey sayılarla ifade edilebilecek bir düzen içindeydi.

Bu fikir, Platon tarafından da benimsendi ve geliştirildi. Platon’a göre, fiziksel dünya yalnızca matematiksel gerçekliklerin eksik ve kusurlu bir yansımasıydı. Gerçek varlıklar, duyularımızla algıladığımız fiziksel nesneler değil, bunların ardındaki soyut matematiksel formlardı. Matematik, onun için yalnızca bir araç değil, varlığın kendisiydi.
Bilimsel düşüncenin gelişmesiyle birlikte birçok bilim insanı da her şeyin nihayetinde matematiğe dayandığı görüşünü benimsemeye başladı. Örneğin ünlü İtalyan astronom Galileo Galilei, evrenin matematik dilinde yazılmış büyük bir kitap olduğunu söylemiştir.
Daha yakın bir dönemde Eugene Wigner, fizik yasalarının altında yatan “matematiğin akıl almaz etkinliği” konusunda felsefi bir tartışma başlatmıştır. Wigner, evrenin neden bu kadar kusursuz bir şekilde matematikle açıklanabildiğini sorgulamış ve bu durumun basit bir rastlantı olamayacağını öne sürmüştür. Max Tegmark’ın Matematiksel Evren Hipotezi, bu düşüncelerin en uç noktalarından birini temsil eder.
Matematiksel Evren Hipotezi Nedir?

Matematiksel evren hipotezi, doğası gereği son derece felsefi bir yapıya sahiptir. Bu bağlamda, bu hipotezi Platonculuk’un bir varyasyonu olarak görmek mümkündür. Matematiksel Platonizm, matematiksel nesnelerin insan zihninden, dilinden ve etkinliklerinden bağımsız olarak var olduğunu savunan bir görüştür. Platon’a göre, matematiksel nesneler fiziksel dünyadan daha gerçek bir varoluşa sahiptir ve biz onları sadece keşfedebiliriz.
Benzer şekilde, Tegmark’ın hipotezi de matematiksel nesnelerin insan zihninden bağımsız olarak var olduğunu ileri sürer. Ancak Tegmark, bu fikri bir adım öteye taşıyarak, matematiksel nesnelerin yalnızca soyut kavramlar olmadığını, aksine fiziksel gerçekliğin bizzat kendisini oluşturduğunu savunur. Bu görüşe, matematiksel monizm denir. Tegmark’a göre, evrende var olan her şey matematiksel yapılar ve ilişkilerden ibarettir.
Matematiksel monizm, sezgisel olarak kabul edilmesi zor bir fikirdir. Sonuçta, fiziksel nesneleri algılayabiliriz ama matematiksel nesneleri doğrudan hissedemeyiz. Günlük deneyimlerimize baktığımızda, matematiksel nesnelerin insan zihninin bir ürünü olduğu düşüncesi daha mantıklı görünmektedir. Örneğin, 2 sayısını doğrudan hissetmek veya deneyimlemek mümkün değildir.
Tegmark, The Mathematical Universe adlı makalesinde bu konuya açıklık getirir. Ona göre, kendinin farkında olan alt yapıları içeren yeterince karmaşık dünyalarda, bu alt yapılar yani bizler, kendimizi fiziksel bir dünyada varmış gibi algılarız.
Başka bir deyişle, biz de matematiksel yapılardan oluşuyoruz ve bilinç sahibi olduğumuz için evreni fiziksel olarak algılıyoruz. Ancak bu fiziksel algı, evrenin gerçek doğasından değil, bilincimizin doğasından kaynaklanmaktadır.
Matematiksel Evren Hipotezi Bilinç Hakkında Ne Diyor?

İnsan beyni, evrendeki en karmaşık yapı olarak kabul edilmektedir. Ancak, kendi beynimizi anlamaya çalışırken karşılaştığımız zorluk, bir kedinin kendi kuyruğunu yakalamaya çalışmasına benzer. Üzerinde en çok düşündüğümüz konulardan biri de bilincin doğasıdır.
Max Tegmark’a göre bilim, gelecekte matematik aracılığıyla bilinci tanımlayacaktır. Ona göre bilinç, bilginin belirli ve son derece karmaşık şekillerde işlendiğinde ortaya çıkan bir olgudur. Tegmark, bu görüşünü fizikte daha önce birbirinden bağımsız gibi görünen kavramların zamanla nasıl birleştiğine dikkat çekerek temellendiriyor.
Örneğin, bir zamanlar uzay ve zaman, elektrik ve manyetizma ayrı olgular olarak kabul grüyordu. Ancak bugün, elektromanyetizma ve uzay-zaman gibi birleşik kavramlara sahibiz. Tegmark, aynı durumun bilinç için de geçerli olduğunu iddia ediyor.
Matematik, Evrenin Doğasını Neden Bu Kadar İyi Açıklıyor?

Matematiksel evren hipotezinin doğru olduğuna inanan çok az bilim insanı var. Zaten Max Tegmark da konu hakkındaki makalesini yayınlayacağı zaman çevresinden fazlasıyla uyarı almış. Çünkü kariyerinin zarar görmesi söz konusuydu. Makalesinin yayınlanması biraz zaman alsa da Tegmark yine de yoluna devam etmiş. Çünkü bunu yapmak için kendince nedenleri vardı.
Ünlü fizikçi Eugene Wigner, The Unreasonable Effectiveness of Mathematics in the Natural Sciences adlı makalesinde, matematiğin doğayı neden bu kadar iyi tanımlayabildiğini sorgulamıştır. Tegmark, Wigner’in tartışmasını bir adım öteye taşıyarak, matematiğin yalnızca bir araç değil, bizzat evrenin doğasının kendisi olduğunu öne sürmüştür. Pisagorcular, Galileo veya Platon günümüzde yaşasaydı, muhtemelen bu fikre yakın dururlardı.
Ancak, matematiksel evren hipotezinin halen bir hipotez olduğu unutulmamalıdır. Ayrıca, matematiğin insan zihninin bir ürünü olduğunu düşünenler de oldukça fazladır. Bu görüşe göre, matematik evrimsel bir süreç sonucu gelişmiş ve insan ihtiyacına uygun şekilde şekillenmiştir. Matematiğin doğayı başarıyla açıklayabilmesi, onun evrenin bir parçası olmasından değil, insan zihninin evreni anlamaya yönelik tasarladığı en kusursuz araçlardan biri olmasından kaynaklanmaktadır.
Sonuç olarak;
Tarih boyunca bazı bilim insanları matematiği adeta bir din gibi görmüştür. Günümüzde bu bakış açısına gülümseyerek yaklaşsak da, matematiğin doğasını biraz düşündüğümüzde onun büyüleyici gücünü inkâr etmek zor olur. Bu yüzden, matematiksel evren hipotezi gibi iddialı teoriler uzun yıllar boyunca zihinlerimizi meşgul etmeye devam edecektir.
Kaynaklar ve İleri Okumalar
- What’s the Universe Made Of? Math, Says Scientist. Bağlantı: The Universe Is Mathematics, Physicist Says | Live Science ; Yayınlanma tarihi: 30 Ocak 2014
- The Universe Is Made Of Mathematics. Bağlantı: The Universe Is Made Of Mathematics | Issue 113 | Philosophy Now
- Our Mathematical Universe with Max Tegmark ; Bağlantı: https://youtu.be/3UxvycpqYo?si=wO9fBzLqCpbjSpg
Matematiksel