Size kendiniz hakkında bir soru sorarak başlayalım. Öğrenme stiliniz nedir? İşitsel mi yoksa görsel mi? Soruya vereceğiniz cevabı düşünmeye başlamış olabilirsiniz. Sonuçta hepimiz aynı sınıftaki öğrencilerin farklı yollarla öğrendiklerini zaman zaman gözlemledik. Bu nedenle günümüzde pek çok kişi her insanın bir öğrenme stili olduğunu kabul eder.
Örneğin, bazı insanlar görerek öğrenmeyi tercih eder veya kimileri en iyi dinleyerek öğrenir. Bazılarının en iyi öğrenme biçimi de yaparaktır. Yani bu kişiler de kinestetik öğrenenlerdir. “Öğrenme stilleri” kelimelerini bir İnternet arama motoruna yazarsanız, bunu dakikalar içinde teşhis ettiğini iddia eden çok sayıda web sitesine, konu ile ilgili yazılmış yüzlerce makale ve kitaba erişebilirsiniz. Ancak hatırlatalım. Bu aslında yıllardır süregelen bir mittir.
Bilgileri birkaç farklı şekilde sunmak, önemli bir stratejidir. Ancak bu, öğretimi öğrencinin tercih ettiği öğrenme yöntemiyle eşleştirmenin onu geliştirdiği anlamına gelmez, çünkü beyin bu şekilde çalışmaz.
Öğrenme Stilleri Fikri Neden Bu Kadar Yaygın?
Bu fikrin yaygın olmasının ve benimsenmesinin arka planındaki fikir aslında oldukça basit. Hepimiz kendimizi biricik kabul ederiz, bu nedenle farklılıklarımızın öne çıkmasını severiz. Sözel yönelimli öğrenciler en iyi sözcükleri vurgulayan öğretmenlerden öğrenecektir. Görsel yönelimli öğrenciler en iyi imgeleri vurgulayan öğretmenlerden öğrenecektir. İşin püf noktası da doğru öğretmen ile öğrenciyi birbiri ile eşleştirmektedir.
Bu inancın yaygınlığı, konu ile ilgili eğitim literatüründe yayınlanan çok sayıda makale, önerilen çok sayıda model ve ölçümün ticari başarısı ile de alakalıdır. Ağustos 2008’de yapılan bir araştırma, öğrenme stilleri ile ilgili 1.984 dergi makalesi, 919 konferans sunumu ve 701 kitap veya kitap bölümü ortaya çıkardı. Bunların detaylı incelemesinde 71 tane model ortaya konulduğu görüldü.
Örneğin, bir model görsel, işitsel ve kinestetik öğrenicileri hedefliyordu. Bir başka model ise, öğrencileri dört kategoriye ayırıyordu. Kendilerini yeni deneyimlere kaptıran “aktivistler”, arkasına yaslanıp gözlemleyen “yansıtıcılar”, sorunları mantıklı düşünen “teorisyenler” ve fikirlerini uygulayan “pragmatistler”. Yapılan inceleme sonucunda ilgili akademik yazıların sadece dörtte birinin hakemli dergilerde yayınlandığını görmek de düşündürücüydü.
Bu Fikir Eğitim Sistemine Nasıl Dahil Oldu?
Birçok insan, iddialar sinirbilim ile ilgili ayrıntıları içeriyor gibi görünüyorsa, konu kanıtlanmamış olsa bile, inanmaya kolayca ikna olur. Öğrenme stiller buna iyi bir örnektir. Çünkü iddianın doğru olan kısımları vardır.
Genel zeka fikrine karşı Çoklu zeka kuramı Howard Gardner (1983) tarafından tanıtıldığı zaman, eğitimde devrimci bir fikir olarak hayatımıza girmişti. Tek, yekpare bir zeka fikri, gözlemlediği dünyayla hiç uyuşmadığı için Gardner bilindiği üzere 8 farklı zeka önermişti.
Oldukça popüler hala gelen bu kavram zaman içinde amacının dışında kullanılmaya başlandı. Sonrasında da öğrenme stili sınıflandırılması olarak kabul gördü. Oysa ki Gardner, “çoklu zekânın kendi içinde, kendi başına bir eğitim hedefi olmaması gerektiğini” dile getirmişti. Ayrıca uygulamanın ve sonunda alınacak olan verimin sınıf iklimine ve öğretmenin tecrübesine kaldığını ekliyordu.
Öğrenme Stilleri Bir Nöromittir
Bu kanıtın olmamasının ilk nedeni net bir tanımın olmamasıdır. En popüler olanlar arasında muhtemel sizin de adını duyduğunuz görsel, işitsel ve kinestetik öğrenme gelir. Ancak daha onlarca model vardır. Ve bu konuda net bir anlaşmaya varılamamıştır. İkincisi, öğrencileri bu şekilde sınıflandırma ile bellek performansı arasında hiçbir ilişki bugüne kadar bulunamamıştır. Yani görsel öğrenenler, görevin görsel versiyonunda işitsel veya kinestetik öğrenenlerden daha başarılı değildir. Aynı şey tercih edilen her duyusal modalite için de geçerli.
1970’lerden bu yana, öğrenme stillerinin geçerliliğini ve bunların eğitime uygulanmasını inceleyen sistematik araştırma incelemeleri ve meta-analizler aynı sonuca varmıştır. Çekiciliğe rağmen, gerçek olduğuna dair çok az ampirik kanıt vardır veya hiç yoktur. Bilişsel psikoloji ve sinirbilim alanları bunu bir “nöromit” olarak kabul eder ve bu nedenle ret eder.
Öğretmenlerin zamanının ve çabasının yanlış yöne harcanmasına ek olarak öğrenme stillerine dayalı öğretimin potansiyel olarak zararlı başka etkileri de vardır. Öğrenciler kendi etiketlerine göre hareket edebilir. Bir öğrenci belirli bir baskın öğrenme stiline sahip olduğuna inanıyorsa, diğer tüm konulardan uzaklaşma eğilimi gösterebilir.
Öğrenme Stilleri Öğrenmeye Zarar Veren bir İnançtır
Bu biçimde eğitilen öğrenciler, yöntem göreve uymadığında bile bilgileri baskın olduklarını düşündükleri tarzda işlemeye çalışabilirler. Belirli bir materyali sunmak için en etkili yöntemlere odaklanmak yerine, bir derste birden çok öğrenme stilini barındırmaya çalışan öğretmenler, bilişsel aşırı yüklenmeye neden olarak öğrencinin öğrenmesini olumsuz etkileyebilir.
Gerçekten de hepimiz birbirimizden farklı öğreniriz. Ancak bu bilginin sunuluş biçiminde ziyade beynimizin içinde olan biten şeylerle ilgilidir. İnsanlar aktif biçimde düşündüklerinde, problem çözdüklerinde ve yazılı materyallerin görseller ile desteklenmesi sayesinde daha kolay öğrenirler. Ancak bu herkes için geçerlidir. Yani öğrenme stilleri ile herhangi bir ilgisi yoktur.
Nörobilim, öğrenme gerçekleştiğinde beynin nasıl büyüdüğü ve değiştiği konusundaki karmaşıklığı anlamamıza yardımcı olur. Öğretmenler, sinirbilim araştırmalarının öğrenmenin öğrenme stillerine değil, deneyime dayalı olduğunu gösterdiğini bilmelidir. Ayrıca unutmayalım, okul dışındaki yaşam her zaman tercih ettiğimiz öğrenme stilimize uymaz. Oysa ki ideal öğretim bizi gerçek dünyadaki zorluklarla yüzleşmeye hazırlamalıdır.
Kaynaklar ve İleri Okumalar:
- Multiple Intelligences Theory: Widely Used, Yet Misunderstood; Yayınlanma tarihi: 15 Ekim 2018; Bağlantı: https://www.edutopia.org
- The Biggest Myth In Education; https://www.youtube.com/
- Lawrence B, Ntelioglou B and Milford T (2020) It Is Complicated. Learning and Teaching Is Not About “Learning Styles”. Front. Young Minds. 8:110. doi: 10.3389/frym.2020.00110; Bağlantı: https://kids.frontiersin.org/articles/10.3389/frym.2020.00110
Size Bir Mesajımız Var!
Matematiksel, 2015 yılından beri yayında olan ve Türkiye’de matematiğe karşı duyulan önyargıyı azaltmak ve ilgiyi arttırmak amacıyla kurulmuş bir platformdur. Sitemizde, öncelikli olarak matematik ile ilgili yazılar yer almaktadır. Ancak bilimin bütünsel yapısı itibari ile diğer bilim dalları ile ilgili konular da ilerleyen yıllarda sitemize dahil edilmiştir. Bu sitenin tek kazancı sizlere göstermek zorunda kaldığımız reklamlardır. Yüksek okunurluk düzeyine sahip bir web sitesi barındırmak ne yazık ki günümüzde oldukça masraflıdır. Bu konuda bizi anlayacağınızı umuyoruz. Ayrıca yazımızı paylaşarak veya Patreon üzerinden ufak bir bağış yaparak da büyümemize destek olabilirsiniz. Matematik ile kalalım, bilim ile kalalım.
Matematiksel