Felsefi tartışmalar soyut olsalar bile onları ele alma şeklimiz hakikat dediğimiz şeye ulaşmamıza yarar. Pek çok felsefi tartışma vardır. Bu yazıda size dört örnek sunacağız.
Felsefe bilgi, değerler, akıl, dil, akıl ve varoluş konularıyla ilgili temel ve genel sorunların incelenmesiyle ilişkilidir. Felsefe okuyarak fikirlerin izlerini sürer ve aynı zamanda kendi fikirlerinizi de bu sayede geliştirebilirsiniz.
Bilmeniz Gereken Felsefi Tartışmalar
Okuyacağınız felsefi tartışmaların tek bir cevabı yoktur. Felsefede bazı sorulara tek bir cevap vermek asla mümkün olmayacaktır. Zaten felsefenin özü de buradan gelir.
1- İçinde yaşadığımız dünya gerçek mi?
Felsefenin alanına giriş yaptığınız andan itibaren, nesnel bir dış gerçekliğin varlığını şüpheyle karşılamaya başlarsınız. Bu düşüncenin bir türü Matrix filmiyle popülerleşmiştir. Deneyimlediğin gerçekliğin simülasyon olmadığından, gerçek olduğundan nasıl emin olabilirsin? Kavanozun içindeki bir beyinden ibaret olmadığına ilişkin duyduğun güvenin kaynağı nedir?
Kavanozdaki beyin, felsefede bilgi, gerçeklik, hakikat, zihin, bilinç ve anlam gibi kavramları sorgulamak için kullanılan bir düşünce deneyidir. Bu düşünce deneyi ilk olarak René Descartes tarafından önerilmiştir. Descartes düşünce deneyinde bir cin kullanır.
Kavanozdaki beyin düşünce deneyi popüler kültürde de kullanıldı. Dikkate değer çağdaş örnekler arasında 1999 filmi The Matrix ve Christopher Nolan’ın 2010 filmi Inception yer alıyor. İzleyici, bir düşünce deneyinin ekran versiyonunu izleyerek, hayal gücüyle kurgusal bir dünyaya girer ve bu sayede felsefi tartışmaları kolayca keşfeder.
Filozoflar bu konuda farklı düşünce akımlarını takip etmiştirler. Realistler nesnel bir dış gerçekliğin var olduğunu düşünürler. Anti-realizmin ise çeşitli türleri vardır. İdealizm, gerçekliğin düşüncelerimizin bir ürünü olduğunu iddia eder. Fenomenalizm ise (görüngücülük) algılarımızın ve geçmiş algılarımıza ait belleklerin bir ürünü olduğunu söyler.
Bütün bunların ötesindeyse, algıladığımız şeylerin hangi yönlerinin gerçek olup hangilerinin olmadığı üzerine tartışmalar bulunmaktadır. Örneğin bazı filozoflar geçmiş, şimdi ve geleceğin gerçek olduğunu fakat zamanın bir yanılsama olduğunu iddia ederler. Kimileriyse, evren şu anki haliyle gerçek olsa bile beş dakika öncesinin de gerçek olduğundan, mesela evrenin, geçmişin tüm çizgileriyle birlikte yeniden yaratılmadığından nasıl emin olabileceğimizi sorar. Bu sorular fizik sorularıyla da kesişir.
2- Bilinç nedir?
Hepimiz bilinçli olmanın ne demek olduğuyla ilgili ortak bir sezgiye sahibiz. Ancak bu sezgiyi tanımlamak zordur. Bilinç, kelimenin gerçek anlamında varlığın kendi konumunun farkına varmasıdır. Fakat bir de öz-bilinç vardır ki bu bilme eylemi diğer bütün bilme eylemlerinden farklıdır.
Bireyler olarak, bilincin ne olduğunu bildiğimizi hissediyoruz çünkü onu günlük olarak deneyimliyoruz. Ancak bilim henüz bilincin doğası konusunda bir fikir birliğine varamadı. Bu da konuyu günümüzün en önemli felsefi tartışma konularından biri haline getirdi. Bunun bir nedeni, bilim insanları da dahil olmak üzere çoğumuzun bilincin doğası konusunda düalist bir tutum benimsemesidir.
Düalizm, zihin ve beden arasında bir ayrım yapan felsefi bir görüştür. Bilinç beyin tarafından -bedenin bir parçası- üretilse de düalizm, zihnin fiziksel özelliklerimizden ayrı olduğunu ve bilincin yalnızca fiziksel beynin incelenmesiyle anlaşılamayacağını iddia eder. İnsan vücudundaki diğer tüm süreçler bizim gözetimimiz olmadan işleyip giderken, bilinç deneyimimiz farklıdır. Bilinci, nefes almamızı sağlayan otomatik sistemlerden farklı, özel bir şey olarak ele almamız bu nedenle şaşırtıcı değildir.
3- Ahlaki kararlar almak için hangi sistemi kullanmalıyız?
Felsefedeki en büyük sorulardan biri doğru ile yanlışı nasıl ayıracağımız, yani herhangi bir durumda izlenmesi gereken ahlaki yolun ne olduğunu nereden bileceğimizdir. Farklı ahlaki sistemleri açıklayan klasik bir örnek olarak “tramvay problemi” verilir. Filozoflar bu gibi senaryo ve düşünce deneylerini kullanarak, ahlaki ilkelerin işleyip işlemediklerini görmeye çalışırlar.
Bir tramvay, kötü adamın beş kişiyi bağladığı raylara son hızla yaklaşıyor. Eğer tramvay çarparsa insanlar ölecekler. Başka bir yöne giden farklı bir rayda ise yine bu kötü adamın bağladığı bu sefer bir kişi bulunmakta. Siz de demiryolundaki makasın yanında durmaktasınız. Kolu çekerseniz hızla yaklaşan tramvayı bir kişinin üzerine yönlendirmiş olacaksınız ve o kişi ölecek fakat bu hamleyle beş kişiyi kurtarmış olacaksınız. Kolu çekmek sizce doğru mu?
İç güdülerinizi test etmeyi daha ileri bir boyuta taşımak isterseniz, problemin farklı versiyonları da bulunmaktadır. Kontrolden çıkmış tramvayın yine beş kişiye doğru yol aldığını varsayalım. Siz ise oldukça kilolu bir adamla birlikte bir köprünün üzerindesiniz. Adamı köprüden iterseniz bu onun ölümüne yol açacak. Fakat onun ağırlığı tramvayın durmasını sağlayarak raydaki beş kişinin hayatını kurtaracak. Bu durumda adamı iter miydiniz?
Faydacı ilkelere göre, beş kişiyi kurtarmak için her zaman kolu çekmelisiniz. Sonucunda bu, en fazla sayıda insan için en büyük miktarda iyiliği yaratacaktır. Sonuççuluk, hem eylemin kendisini hem de sonuçlarını hesaba katar. Bu nedenle, masum insanı öldürmek için kasten kolu çekme eyleminin daha kötü sonuçlara yol açabileceği söyler. Sonucunda bu durum, insanların cinayeti bir araç olarak kullanmaya başladığı bir toplumun oluşmasına da neden olma potansiyeli taşımaktadır.
4- Özgür irade gerçekten de var mı?
Az önce bu yazının başlığını gördünüz, sonra özgür iradenizi kullanarak bu yazıyı okumayı seçtiniz. İsterseniz şu an “neyse sonra okuyayım” deyip yazıyı okumayı bırakabilirsiniz. Bunları yapmak hep sizin elinizde öyle değil mi? Sonuçta insanın özgür iradesi var ve istediğimizi yapabiliyoruz. Peki ya öyle değilse? Ya özgür irade diye bir şey yoksa?
En basit haliyle özgür irade, eylemlere özgürce karar verebilme yetisidir. Diyelim ki işaret parmağınızı biraz sağa hareket ettirmek gibi önemsiz bir şey yapmayı düşünüyorsunuz. Bunu yapmakta özgürsünüz. Bunu yapmamakta da özgürsünüz. Artılarını ve eksilerini tartıp yapmaya karar verirsiniz ya da vermezsiniz. Sonuç çok da değişmeyecektir. Ama o parmağı hareket ettirdiğinizde birinin idam edileceğini hayal edin. O zaman ahlaki açıdan sorumlu olursunuz çünkü bunu özgürce yaptınız.
Günümüzde pek çok filozof ve bilim adamı size özgür iradenin var olmadığını söyleyecektir. Bu argümanın çıkış noktası, özgür iradenin determinizmle bağdaşmamasıdır. Determinizm, olan her şeyin daha önce olan bir şeyden kaynaklandığı fikridir. Bugünün olayları, geçmişin olaylarının bir sonucudur. Aynı nedenle bugünün olayları, geleceğin olaylarına da neden olacaktır. Bu durumda her şeyin önceden belirli olduğu bir dünyanın varlığı sonucu ortaya çıkacaktır.
Bu aynı zamanda özgür irade diye bir şeyin olmadığı anlamına da gelir. Yaptığımız her şey neden ve sonuç ilişkisi ile belirlidir. Geçmiş, bugüne, bugün de geleceğe neden olur. Hayatımız dizili domino taşlarına benzer. Bu konu ile ilgili karşıt bir görüş ise Benjamin Libet Deneyi olacaktır.
Kaynaklar ve ileri okumalar
- 4 Debates in Philosophy Everyone Should Know About. Kaynak: 4 Debates in Philosophy Everyone Should Know About
- Lavazza A. Free Will and Neuroscience: From Explaining Freedom. Away to New Ways of Operationalizing and Measuring It. Front Hum Neurosci. 2016 Jun 1;10:262. doi: 10.3389/fnhum.2016.00262. PMID: 27313524; PMCID: PMC4887467.
Matematiksel