İnsanlar mide ülserinin varlığından çok uzun zaman boyunca haberdardı. Ancak buna tam olarak neyin olduğu anlaşılamıyordu. Bunun nedeninin anlaşılması için de bir doktorun ilginç bir fikri vardı. Helikobakter pilori’nin hastalık yaratma potansiyelinin keşfi ise sonucunda bir Nobel Ödülü kazandıracaktı.
Sindirim sistemimiz doğduğumuz anda çalışmaya başlar ve ölene kadar durmaksızın görevine devam eder. Baş oyuncusu midenin temel görevi besinleri eritip bağırsaklarda sindirime hazır hale getirmektir. Bir çoğumuz için bu süreç pek önemli gibi gözükmese de gastrit ve mide ülseri sorunu çekenler bu duruma katılmayacaktır.
Midenin besinleri eritmek için kullandığı temel araçlar asit salgısı ve enzimlerdir. Asit mide mukozasındaki hücreler tarafından salgılanır. Mukoza hücrelerinden salınan ve midenin iç duvarını kaplayan musin salgısı ise midenin kendisini bu güçlü asit sıvısından korur. Açlık esnasında mide asitlik düzeyi 1-3 arasındadır. Nötr dediğimiz normal asit düzeyi ise 7-8 civarındadır. Sonucunda gördüğümüz gibi midemiz yakıcı bir asit deposu gibidir.
İşler çoğu zaman yolunda gider ve sistem mükemmel işler. Ancak kimi durumlarda, mukoza hücreleri iltihap veya diğer etkenler nedeniyle işlev göremez hale gelir. Bunun sonucunda da koruyucu duvar yıkılır ve asit mide dokusu üzerinde yıkıma başlar. Sorunun şiddeti arttıkça önce gastrit, sonra mide ülseri ve sonunda mide kanaması sorunları ortaya çıkacaktır.
Mide Ülserini Nasıl Keşfettik?
Aslında mide ülseri hakkında uzun zamandır bilgi sahibiyiz. 1688’de bir otopsi vakasında karşılaşılan oniki parmak bağırsağı ülseri rapor edilmiştir. 18. ve 19. yüzyıllarda ise üst sindirim sisteminin işlevi ve mide salgıları konusunda önemli çalışmalar yapılmıştır. İlerleyen süreçte otopsi vakaları aracılığıyla da tespit edilen mide ülseri klinik semptomlarıyla beraber tanımlanmıştır. Devamında mide ameliyatları yapılmaya başlanmış, endoskop ve röntgen ile teşhis yöntemi gelişmiştir.
Ancak şüphesiz ki konu hakkındaki en önemli gelişme mide ülserine neyin neden olduğunun keşfidir. 1980’lerde hakim teori, mide ülserlerinin çoğunlukla çok fazla stresin neden olduğu psikosomatik bir rahatsızlık olduğuydu. Buna göre hastalar sakinleştirici, antidepresan, psikoterapi veya antiasitlerle tedavi edilirdi.
Kimsenin aklına sorunun bakteri kaynaklı olduğu ve antibiyotik ile tedavi edilmesi gerektiği gelmiyordu. Sonucunda midenin asitli ortamında bakterilerin yaşamasının imkansız olduğu düşünülüyordu. Neyse ki bu düşünce cesur ve biraz da çılgın bir bilim insanı sayesinde değişecekti.
Helikobakter Pilori Bakterisi Ve Mide Ülseri İlişkisini Nasıl Keşfettik?
Günümüzde gastrit ve mide ülseri vakalarının önemli bir kısmının Helikobakter pilori (Helicobacter pylori) enfeksiyonu nedeniyle ortaya çıktığını biliyoruz. Üstelik ülser ve bu bakteri arasındaki ilişkiyi yakın zamanda keşfetsek de bu bakteri insan var olduğundan beri hep var gibi gözüküyor. Bilinen eski insan dokusu örneklerinden biri olan buz adam Ötzi’nin mumyalaşmış midesinde bile Helikobakter pilori olduğu gösterildi.
Sonucunda birçok araştırmacı bu bakteriyi mikroskop altında gözlemleyip tespit etmişti. Ama mide hastalıklarıyla ilişkisi kurulamadı. Bunun önemli bir nedeni, midenin her şeyi eritecek düzeydeki asit ortamında bakterinin yaşamasına pek şans verilmemiş olmasıydı. Helikobakter pilori’nin hastalık yaratma potansiyelinin keşfi ise sonucunda bir Nobel Ödülü kazandıracaktı. Bu ödülün sahipleri ise Robin Warren ve Barry Marshall idi.
Robin J. Warren ve Barry Marshall’ın Noden Ödülü Aldıran Çılgın Çalışması
1981 yılında, bir patolog olan Warren mide biyopsilerini incelerken bir yara bölgesinde spiral bakterileri tespit etmişti. O sıralarda genç Barry Marshall ise dahiliye eğitiminin üçüncü yılındaydı ve bir proje üstlenmesi gerekiyordu.
Hastane patoloğu Robin Warren, spriral bakterileri iki yıl boyunca ülser ve mide kanseri hastalarının biyopsilerinde gördüğünü ve hepsinin aynı olduğunu söyleyince kendisi ile birlikte çalışmaya karar verecekti. Sonuçta ikili uzun bir çalışma sürecine girdi ve işin içinde Helikobakter pilori olarak adlandırdıkları bakteri olduğuna karar verdiler.
Ancak iş burada bitmiyordu. Sorunu tespit etmişlerdi ancak bulgularını deneylerle de desteklemeleri gerekiyordu. Laboratuvar fareleri ile yaptığı çalışmalarda iddialarını ortaya koymaları mümkün değildi. Ayrıca gönüllü olarak gastrit ya da ülser olmak isteyen bir denek bulmak da kolay iş değildi. Sonuçta tek bir etik çare kalıyordu.
1984 yazında, Robin Warren bir petri kabından biraz bakteri aldı, onları ılık sığır eti özüyle (laboratuvardaki bakteriler için normal besin solüsyonu) karıştırdı ve bir bardaktan biraz fazlasını bir behere doldurdu. Daha sonra bu karışımı Barry Marshall’a verdi ve o da şikayet etmeden mideye indirdi. Üç gün sonra Marshall midesinin bulandığını hissetti ve annesi ona nefesinin kötü koktuğunu söyledi. Sonra kusmaya başladı. Ama yine de midesindeki bakterileri öldürmesi için gereken antibiyotikleri almak için birkaç gün bekledi.
Kendi kendine yaptığı ünlü deneyle Marshall, Helicobacter pylori bakterilerinin akut gastrite ve bunun da ülsere neden olabileceğini gösterdi. Meslektaşları da, böyle bir risk aldığı için onun tamamen deli olduğunu düşündüler.
Helikobakter Pilori Bakterisi Hem Dost Hem de Düşmandır
Warren ve Marshall bu araştırmalarını bir dizi makale olarak yayımladı. Bu keşif gastritin ve mide ülserinin tedavisinde çığır açtı. Bakteriye rastlanan vakalarda asit baskılama ve antibiyotikle tedavi, sindirim sistemi hastalıkları açısından modern çağın en büyük keşfi oldu. Mucitleri Warren ve Marshall 2005’te bu alandaki çalışmaları nedeniyle Nobel Ödülü’ne layık görülecekti.
Pek çok çalışma, H. pylori’nin bağışıklık sistemimizin için önemli bir bileşeni olduğunu ileri sürüyor: Görünüşe göre bağışıklık tepkisini kontrol altına alıyor. Bu bakterinin yokluğunda bağışıklık sistemimiz polen, buğday glüteni veya yer fıstığı ile karşılaştığında aşırı tepki verebiliyor.
Marshall, bu bağlantının insanlık tarihi boyunca oluşan hayati bir mekanizma olduğunu düşünüyor. Tarih öncesi çağlarda homo sapiens grupları Afrika’yı terk ettiğinde, bu bakteriler onların uzun yolculuklarında karşılaştıkları tüm yeni bitkilere karşı ciddi alerjiler geliştirmelerini engelledi. Hatta bir teoriye göre, çeşitli beslenme biçimlerine, bu bakteri sayesinde uyum sağlayabiliyoruz.
Helicobacter pylori’nin yanı sıra insan vücudunda ve içinde 1.000’den fazla bakteri türü yaşar. Bunların olası sorun çıkarma ihtimalleri olsa da bizi biz yapan şey biraz da bu bakterilerin eşliğinde gelişmiştir. Bu nedenle bir çoğunun bağışıklık sistemimiz üzerinde önemli etkisi vardır. Antibiyotikler, bakteriyel enfeksiyonlarla savaşan ilaçlardır. Doğru kullanıldığında hayat kurtarabilirler. Ancak gereğinden fazla kullanıldıklarında da bu müttefiklerimizi de yok ederiz.
Kaynaklar ve ileri okumalar
- The Doctor Who Drank Infectious Broth, Gave Himself an Ulcer, and Solved a Medical Mystery. Yayınlanma tarihi: 18 Nisan 2023; Bağlantı: The Doctor Who Drank Infectious Broth, Gave Himself an Ulcer, and Solved a Medical Mystery
- When Scientists Experiment on Themselves: H. pylori and Ulcers. Yayınlanma tarihi: 5 temmuz 2014; Bağlantı: https://blogs.scientificamerican.com
Size Bir Mesajımız Var!
Matematiksel, 2015 yılından beri yayında olan ve Türkiye’de matematiğe karşı duyulan önyargıyı azaltmak ve ilgiyi arttırmak amacıyla kurulmuş bir platformdur. Sitemizde, öncelikli olarak matematik ile ilgili yazılar yer almaktadır. Ancak bilimin bütünsel yapısı itibari ile diğer bilim dalları ile ilgili konular da ilerleyen yıllarda sitemize dahil edilmiştir. Bu sitenin tek kazancı sizlere göstermek zorunda kaldığımız reklamlardır. Yüksek okunurluk düzeyine sahip bir web sitesi barındırmak ne yazık ki günümüzde oldukça masraflıdır. Bu konuda bizi anlayacağınızı umuyoruz. Ayrıca yazımızı paylaşarak veya Patreon üzerinden ufak bir bağış yaparak da büyümemize destek olabilirsiniz. Matematik ile kalalım, bilim ile kalalım.
Matematiksel