Hiç çok gerçekçi olduğuna inandığınız bir rüyanız oldu mu? Sanıyorum birçoğumuz bu durumla karşılaşmışızdır. Genelde uykudan uyanır ve “Hepsi rüya mıydı?” deriz kendi kendimize. Peki ama uyandığımızda gerçek hayata döndüğümüzü nereden biliyoruz?
Bu soru yeni bir soru değil aslında. Ünlü Fransız filozof René Descartes da kendisine aynı soruyu sormuştu. Bugün bilim sayesinde biliyoruz ki, bir şeyi gerçekten gördüğümüzde ve hayal ettiğimizde beynimizde çok benzer sinirsel aktiviteler meydana geliyor.
Hayal ve gerçeğin beyinde işlenmesi bile böylesine benzerken rüya dediğimiz durumun gerçek yaşam olmadığını nasıl bilebiliriz ki? Gelin bu yazımızda birlikte beynin hayal ve gerçek arasındaki koşuşturmasına bakalım.
Beynimiz Hayal ve Gerçeği Nasıl Ayırt Ediyor?
Pencerenizin önüne geçip sokakta dans eden bir uzaylı hayal edebilirsiniz. Hayal etmesi oldukça eğlenceli olduğu kadar hiç de zor değildir. Çeşitli dans figürleri sergileyecek ve çevredeki nesnelerle etkileşime geçiyor gibi görünecektir.
Fakat siz yine de onun bir hayal ürünü olduğunu bileceksiniz. Bu nasıl olabiliyor? Halbuki uzaylıyı sokakta dans ederken hayal etmeye başladığınızda sanki orada gerçekten de uzaylı varmış gibi görürsünüz. Ama yine de sokak lambasının, yolun gerçek; uzaylının hayal olduğunu bilirsiniz.
“Çünkü gerçekte sokakta bir uzaylı dans edemez” diyerek bu durumu açıklamaya çalışabilirsiniz. Fakat işe yaramayacaktır. Sokakta hiç kedi olmamasına rağmen bir kedi ve 5 yavrusunu hayal edebilirsiniz. Ve yine o kedilerin birer hayal ürünü olduğunu bilirsiniz. Peki ama nasıl?
Beyin, işlediği görüntüleri bir eşik değerine göre değerlendirmektedir. Eğer sinyal, eşik değerini geçebiliyorsa o halde o görüntü gerçektir. Aksi durumda, yani sinyal eşiği geçemiyorsa görüntü hayaldir. Bu sistem genelde çok iyi çalışan bir sistemdir. Çünkü hayal kurduğumuz esnada oluşan sinyaller genelde zayıftır. Ancak hayal olan bir durumun sinyali eşiği geçecek olursa beynimiz o hayali durumu gerçek olarak kabul eder.
Algılarımız ve Hayal Gücümüz Karışabilir mi?
1910 yılında, beynin hayal ve gerçek arasında nasıl bir ayrım yaptığını anlamak isteyen psikolog Mary Chaves West Perky bir deney yaptı. Perky, katılımcılardan boş bir duvara bakarak meyveleri hayal etmelerini istedi. Bu esnada da kendisi duvara çok soluk bir şekilde meyvelerin resmini yansıtıyordu.
Perky daha sonra katılımcılarına duvarda bir şey görüp görmediklerini sordu. Katılımcıların hiçbiri duvarda bir şey gördüğünü düşünmüyordu. Ancak hepsi hayal ettikleri meyvelerin çok gerçekçi olduğunu söylüyordu. Hatta katılımcılardan birisi “Hayal ettiğimi bilmesem meyvelerin gerçek olduğunu düşünürdüm” demişti.
Perky, yaptığı deney sonucunda algılarımızın hayal ettiğimiz şeyle eşleşmesi durumunda o şeyi hayal olarak adlandırdığımızı buldu. Günümüz psikolojisinde buna Perky etkisi diyoruz.
1970’lerde ise psikoloji araştırmacısı olan Sydney Joelson Segal, Perky’nin deneyini güncelledi. Segal, katılımcılarından boş bir duvara bakarak New York City’nin silüetini hayal etmelerini istedi. Bu esnada da kendisi duvara çok soluk bir domates görseli yansıtıyordu.
Katılımcılar deney sonunda gün batımı olan bir New York City silüeti gördüklerinden bahsetmişti. Yani Segal’in deneyinden çıkan sonuç da, algılarımızın ve hayal gücümüzün çok kolay karışabileceğiydi.
Yine de Hayal ve Gerçek Arasındaki Sınır Çok Belirgin Değildir
Devam eden yıllarda Perky’nin bulgularını destekleyen deneyler yapılmaya çalışıldı. Ancak başarılı olunamadı. Bunun üzerine bilim insanları gerçek ve hayal ayrımını nasıl yaptığımız konusunda yeni hipotezler üretmeye başladı.
Hipotezlerden birine göre beynimiz hayal ve gerçek için aynı sinir ağlarını kullanıyor. Ancak fonksiyonel manyetik rezonans taramalarının (fMRI), bu ağların kullanımındaki farklılıkları gösterecek çözünürlüğe sahip değil. Çünkü fMRI görüntülerinin her bir pikselinde 1000 adet nöron var ve hepsini ayırt etmek imkansıza yakındır.
Nitekim çalışmalardan biri, hayali deneyimlerin görsel kortekste gerçek deneyimlerden daha yüzeysel bir katmanda kodlandığını öne sürüyor.
Covid-19 pandemisi sırasında araştırmacılar yeni bir deney daha yaptılar. 400 katılımcıdan oluşan bu deneyde katılımcılardan hareketsiz çizgilere bakıp çizgilerin sağa sola eğildiğini hayal etmelerini istediler. Daha sonra da bu deneyimlerini 1 ile 5 arasında ne kadar gerçekçi olduğunu puanlamaları istendi.
Son görselde araştırmacılar, katılımcıların haberi olmadan çizgilerin yoğunluğunu değiştirerek çizgileri eğiyorlardı. Araştırmacılar daha sonra katılımcılara gördüklerinin hayal mi gerçek mi olduğunu sordu. Deney sonucunda araştırmacılar Perky etkisiyle karşılaşacaklarını düşünüyordu. Fakat bunun yerine katılımcılar büyük oranda gördüklerinin gerçek olduğunu ifade etti.
Öyle görünüyor ki, zihnimizdeki görüntülerle çevremizde algıladığımız gerçek görüntüler kolaylıkla birbirine karışabiliyor. Bu karışık sinyal yeterince güçlüyse eğer onun gerçek olduğunu düşünüyoruz. Buna rağmen beynimiz hayal ve gerçeği anlamada yeterince başarılı görünüyor. Çünkü beynimiz tıpkı gerçek dünyadan gelen görsel sinyalleri yorumladığı gibi zihnimizde oluşan görsel sinyalleri de yorumluyor.
Ancak hayali bir görüntünün canlılığını veya görüntünün sinyal gücüyle gerçeklik eşiği arasındaki farkı neyin belirlediğini henüz bilmiyoruz. Nörotransmitterler, nöral bağlantıdaki değişiklikler ya da tamamen farklı bir şey buna sebep olabilir.
Dünya’yı Atalarımızdan Daha Farklı Algılıyor Olabiliriz!
İnsan, görme duyusu oldukça baskın olan bir canlı. Neredeyse hepimiz “duyduklarımızdan çok gördüklerimize” inanmaya meyilliyiz. Ancak görme duyusu çok kolay manipüle edilebilen bir duyudur.
Özellikle televizyonun icadından sonra “gerçek” kavramı insanlık için farklı bir hal almış gibi görünüyor. Teknolojinin gelişmesiyle daha fazla görsel uyarana maruz kalmamızın gerçeklik eşiğimizin sadece 1 yüzyıl önce yaşayan insanlara göre daha düşük olmasına sebep olduğu düşünülüyor. Yani 1900’lerde yaşayan biri için hayal ve gerçek arasındaki fark, 2000’lerde yaşayan bizlere göre daha büyüktü.
Günümüzdeyse sanal gerçeklik gözlüklerinden bahsediyoruz. Hayal ve gerçek arasındaki ayrım her geçen gün daha da silikleşiyor gibi. Ve bu duruma beynimizin nasıl ayak uyduracağı tam bir merak konusu. Ayrıca göz atmak isterseniz: İçimizdeki Sınırsız Evren: Hayal Gücü Nasıl ve Neden Evrimleşti?
Kaynaklar ve İleri Okumalar
- Is It Real or Imagined? How Your Brain Tells the Difference. ; Bağlantı: Is It Real or Imagined? How Your Brain Tells the Difference. | Quanta Magazine ; Yayınlanma tarihi: 24 Mayıs 2023
Size Bir Mesajımız Var!
Matematiksel, 2015 yılından beri yayında olan ve Türkiye’de matematiğe karşı duyulan önyargıyı azaltmak ve ilgiyi arttırmak amacıyla kurulmuş bir platformdur. Sitemizde, öncelikli olarak matematik ile ilgili yazılar yer almaktadır. Ancak bilimin bütünsel yapısı itibari ile diğer bilim dalları ile ilgili konular da ilerleyen yıllarda sitemize dahil edilmiştir. Bu sitenin tek kazancı sizlere göstermek zorunda kaldığımız reklamlardır. Yüksek okunurluk düzeyine sahip bir web sitesi barındırmak ne yazık ki günümüzde oldukça masraflıdır. Bu konuda bizi anlayacağınızı umuyoruz. Ayrıca yazımızı paylaşarak veya Patreon üzerinden ufak bir bağış yaparak da büyümemize destek olabilirsiniz. Matematik ile kalalım, bilim ile kalalım.