Psikoloji

Gördüğümüz Rüyaların Gerçekte Bir Anlamı Var mı?

Bazı rüyalar sabah olduğu zaman aklımızdan silinip gider. Bazı rüyalar ise bir biçimde derin bir biçimde yaşantımızda yer bırakır. Bu rüyaların bir anlamı var mı?

Gördüğümüz Rüyaların Gerçekte Bir Anlamı Var mı?
Rüyalar, rüyayı görenin hayatı ve içinde bulunduğu koşullarla ilgisiz unsurlar içerebilir. Bu nedenle rüyaların bir anlamı olup olmadığı konusu uzun zamandır tartışılıyor

Aslına bakarsanız gördüğümüz rüyaların bir anlamı olup olmadığı uzun süredir tartışılıyor. Rüyalar hakkındaki ilk yazıların tarihi, antik Mısır’dan kalma, bugün British Museum’da bulunan MÖ 2050 tarihli Chester Beatty Tıp Papirüsü’ne uzanır.

Bu papirüste, kendilerini Tanrı Horus’a adamış rahiplerin yorumları eşliğinde, 200 rüya anlatısı yer alır. O dönemde Mısırlılar, rüya yorumuna büyük önem veriyor ve rüyaların önemli bir anlamı olduğunu düşünüyorlardı. Onlara göre rüyaların geleceğe açılan pencerelerdi. Tehlikelere karşı uyarmak, soruları cevaplamak, rüya görenin itaat etmesini sağlamak için tanrılardan gelen haberlerdi.

Gördüğümüz Rüyaların Gerçekte Bir Anlamı Var mı?
Rüya dünyası her zaman insanlığın ilgisini çekmiştir. Ancak buna rağmen mekanizmalarını ve amaçlarını günümüzde henüz anlayamadık. Eski Mısır’da da durum şimdikinden pek farklı değildi. Bilinçdışında olup biteni anlamaya çalışmakla oldukça ilgileniyorlardı. Bu konuda en özel keşiflerden biri bu papirüs serisidir.

Mısırlılar gibi Yunanlılar ve Romalılar da, rüyalarının ne anlama geldiğinin yorumlanmasını rahiplerden bekliyorlardı. Onlarda rüyaların bir kehanet değeri taşıdığına inanıyorlardı. 19. ve 20. yüzyıllarda bilim adamları bu doğaüstü fikirleri büyük ölçüde terk ettiler.

Rüyalar ile ilgili ilk bilimsel açıklamaları 19. yüzyılın sonlarında psikanalizin kurucusu Sigmund Freud ve analitik psikolojinin babası Carl Jung yaptı. Her ikisi de bağlam açısından farklı anlamlar taşısa da rüyalarda baskın olan gücün bilinçdışı olduğuna karar verdiler. Çoğu zaman, bilinçli zihin düşünme sürecimize hükmeder. Ancak, gece derin bir uykuya daldığımızda bilinçdışı zihin ortaya çıkar. Bilinçaltı zihni çalışırken görmek, “rüya görmek” dediğimiz şeydir. 

 Freud
 Freud 1899’da Rüyaların Yorumu isimli kitabını yayınladı. Kitap rüyalarla bilinçli ve bilinçdışı düşünme süreçleri arasındaki büyüleyici bağlantıları dünyanın dikkatine sundu.

Bazı Hikayeler Rüyaların Bir Anlamı Olabileceğini Düşündürüyor

Rüya gören beyin, uyanık hayatta mümkün olmayan deneyimler üretir. Örneğin, insanlar uçma yetisinden yoksun olsalar da, rüyalarında uçtuklarını görürler. Ancak kimi durumlarda rüyalar sorunları çözmemize yardımcı ya da esin kaynaklarımız olur. Tarihte bunun pek çok örneği vardır.

Otto Loewi
Otto Loewi

Bunlardan biri Alman nörofizyolog Otto Loewi ile ilgilidir. Loewi’nin anlatımına göre 1921’de bir gece kitap okurken uyuyakaldı. Daha sonra rüyasında sinirlerin birbirleriyle nasıl iletişim kurduğuna dair bir deney gördü. Gece yarısı uyandı, bu deneyle ilgili bazı notlar yazdı ve sonra yeniden uykuya daldı. Ancak yeniden uyandığında yazdığı notları okuyamadığı için büyük bir hayal kırıklığı yaşadı.

Ertesi gece, yine deneyle ilgili rüyalar gördükten sonra sabah saat 3’te uyandı. Bu kez hemen laboratuvara koştu ve kurbağalar ile deney yapmaya başladı. Loewi’nin deneyi, asetilkolin adlı bir kimyasalın sinir uyarımını iletmekten sorumlu olduğunu gösterdi. Bu, sinir hücrelerinin birbirleriyle iletişim kurarken kimyasal sinyaller kullandığını ve sinir iletiminin elektriksel değil kimyasal bir süreç olduğunu doğrulayan önemli bir bulguydu.

August Kekulé,
On dokuzuncu yüzyıl Alman kimyageri August Kekulé, rüyasında kendi kuyruğunu yiyen bir yılanı gördükten sonra benzenin halka yapısını resmettiğini iddia etti.

Otto Loewi bu sayede 1936’da Nobel Ödülü’nü kazandı. Ancak olayın gelişim süreci sadece kendi anlatılarına dayandığı için bir çok kişi doğruluğundan şüphe duyuyor.

Ancak benzer başka hikayeler var. Friedrich August Kekule benzenin halka yapısını rüyasında gördüğü kendi kuyruğunu ısıran yılan sembolünden ilham alarak keşfetmiştir. Benzer bir hikaye Dimitri Mendeleyev için de geçerlidir. Kendisi 1869 yılında periyodik tablosunu yayınlamadan önce bu elementleri nasıl organize edeceğini düşünürken masasında uyuya kalmıştı.

Devamını şu şekilde anlatıyor. “Rüyamda tüm elementlerin tabloda olması gereken yerde olduğunu gördüm. Uyandığımda hepsini hemen bir kâğıt parçasına yazdım, sadece bir yerdeki elementi düzeltmem gerekti.”

Hangi Rüyaları Hatırlarız? Ya da Hatırlamayız?

Rüyaları incelemek zordur. Çünkü insanlar genellikle uyandıktan sonra ayrıntıları unutur. Bir kişi REM uykusu sırasında uyandırılırsa rüyalarını diğer evrelere kıyasla çok daha fazla hatırlar. Herhangi bir rüyanın %50’sinin 5 dakika içinde, yaklaşık %90’ının ise 10 dakika içinde unutuyoruz.

Günümüzde hala rüyalar sırasında beyinde neler olup bittiğinden tam olarak emin değiliz. Ancak bu esnada beyinlerimizin normalde uyanıkken olduğu gibi gama dalgaları yaydığını biliyoruz. Bu dalgalar da beynin tüm birimlerini harekete geçiriyor.

Rüyalar hakkında gerçekleştirilen ilk büyük araştırma 1953 yılında, uykudaki deneklerin beyin dalgalarının kayda geçirilmesiyle yapıldı. Araştırmada yaklaşık olarak her 90 dakikada bir uyanık konuma geçtiğimiz anlaşıldı. Ancak bu esnada elbette uyuyorduk. Yine de zihinsel aktivitemiz bunun tersini söylüyordu. Bunu istemsiz göz hareketleri ile belli ediyorduk. Sonrasında bu sürece, gözlerdeki ani hareketler nedeniyle REM (Rapid Eye Movement) denildi.

uyku
Rüya görmek için gerekli koşullardan biri bilinçli zihnin hareketsizliğidir. Uyuduğumuzda, bilinçli zihin mutlaka uykuda değildir.

Araştırmacılar REM uykusundaki denekleri uyandırdıklarında net olarak rüyalarını hatırladıklarını gördüler. Ancak kişiler uykunun diğer aşamalarında gördükleri rüyaları hatırlamıyorlardı. Araştırmalar ayrıca insanların REM dışı evrelerde de rüya gördüğünü göstermiştir. Bilim insanları henüz bu REM dışı rüyaların kaynağını kesin olarak bilmiyorlar. Bu durumu bilinçli zihnin kontrolünü kaybetmesine bağlıyorlar.

Ya Rüyaların Hiçbir Anlamı Yoksa?

Rüyaların geleceği haber vermesi, ilahi olanla iletişim kurmamıza olanak sağlaması ya da sadece kendimizi daha iyi anlamamızı sağlamasına bakılmaksızın, onları analiz etme süreci her zaman son derece sembolik olmuştur. Bu nedenle insanlar bir rüya gördüğü ve bunu hatırladığı zamanlarda hemen rüya tabirleri kitaplarına bakarak bir anlam yüklemeye çalışırlar. Peki ya rüyaların bir anlamı yoksa ve zamanımız boş yere bu tabirleri okuyarak geçiriyorsak?

Bu, rüyaların yalnızca daha temel nörolojik süreçlerin bir yan etkisi olduğuna inanan bazı modern sinirbilimcilerin çıkardığı sonuçtur. İnsanlar genellikle uyku sırasında beynin kapandığını düşünse de araştırmacılar artık uykunun yoğun nörolojik aktivitenin olduğu bir dönem olduğunu biliyor.

Uyumamızın ana nedenlerinden biri, beynin anılarımızı sağlamlaştırmasına ve düzenlemesine izin vermektir. Tüm araştırmacılar aynı fikirde olmasa da çoğu kişi rüyaların bu nörolojik süreçlerin istenmeyen bir sonucu olabileceğini düşünüyor. 

Ancak tüm bilim insanları rüyaların doğasında bir amaç veya anlam olmadığı konusunda hemfikir değildir. Rüyalar geleceği anlatmasa, doğaüstü şeylerle iletişim kurmamıza izin vermese ya da bilinçdışımızın derinliklerine dair özel bir içgörü sağlamasa da bize duygularımız hakkında bir şeyler anlatıyor olabilir.

Sonuç olarak bir rüya ne kadar kafa karıştırıcı, ne kadar açıklanamaz olursa olsun, kendinize “Neden şimdi? Neden bu rüya? Bu rüyaya göre mi hareket etmeliyim?” diye soruyorsanız, bu sorularınızı cevaplamak için nörolojiye bakmayın. Bir rüyanın bir denklem gibi açıklanamayacağını kabul edin. Ancak bir dizi kötü rüya görüyorsanız belki de ruh halinizi iyileştirmeye yardımcı olacak bazı eylemler olup olmadığını düşünmeniz faydalı olabilir.


Kaynaklar ve ileri okumalar

  • Valenstein, E. (2002). The Discovery of Chemical Neurotransmitters Brain and Cognition, 49 (1), 73-95 DOI: 10.1006/brcg.2001.1487
  • Do Dreams Really Mean Anything? Yayınlanma tarihi: 19 Şubat 2018. Kaynak site: Psychologytoday. Bağlantı: Do Dreams Really Mean Anything?

Matematiksel

Sibel Çağlar

Temel eğitimimi Kadıköy Anadolu Lisesinde tamamladım. Devamında Marmara Üniversitesi İngilizce Matematik Öğretmenliği bölümünü bitirdim. Çeşitli özel okullarda edindiğim öğretmenlik deneyiminin ardından matematiksel.org web sitesini kurdum. O günden bugüne içerik üretmeye devam ediyorum.

İlgili Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir