Astronomi

Gezegenlerin İsimleri Nereden Geliyor?

Zamanda geriye giderseniz, binlerce yıl önce, insanlar hemen hemen her yerde en parlak gezegenleri biliyorlardı. Bunlar Merkür, Venüs, Mars, Jüpiter ve Satürn’dür. Bu gezegenlerin isimleri ise Roma isimlerinden geliyordu. Bunun nedeni Avrupa’daki ilk astronomların Latince yazmasıydı ve Latince Roma İmparatorluğu’nun diliydi. 

Gezegenlerin İsimleri Nereden Geliyor?

İngiliz gökbilimci William Herschel, 1781’de teleskopunu gökyüzüne doğru çevirdiğinde tuhaf bir şey fark etmişti. Herschel, şimdi Uranüs dediğimiz gezegeni tesadüfen keşfetmişti. Anıtsal keşfinin ardından Herschel bu gezegene Georgium Sidus adını vermeye karar verdi. ( O sırada Kral 3.George kendisine sağlam bir fon sağlamaktaydı.)

Kısa bir süre astronomi kitapları gezegenleri Merkür, Venüs, Dünya, Mars, Jüpiter, Satürn ve… George olarak sıraladı. Neyse ki Johann Bode daha sonra antik çağlardan beri var olan bir geleneğe uygun biçimde Uranüs adını önerdi.

Gezegenlerin İsimleri Nereden Geliyor?

Dünya haricinde, güneş sistemimizdeki tüm gezegenlerin Yunan veya Roma mitolojisinden isimleri vardır. Bu gelenek Uranüs, Neptün ve Plüton daha modern zamanlarda keşfedildiğinde devam etti. Romalılar tarafından kullanılan gezegen isimlendirme geleneğinin kökenlerinin ise Babilliler zamanına dayanmaktadır.

Tarih boyunca iktidarlar el değiştirdikçe gezegenlerin isimleri de değişti. Bunun sonucunda da Babil’de bir aşk tanrıçası olan İştar ( İnanna), Yunanlılar zamanında Afrodit ve Romalılar zamanında da Venüs olarak anılmaya başlandı. Peki, gezegenlerin isimleri ile ilgili bu gelenek neydi? Örneğin Dünya neden Dünya’dır? Gezegenler hakkında kısa bilgiler eşliğinde bunun cevabına bakalım.

Merkür (Mercury)

Gökyüzünde ışıldayan en parlak beş gezegenden biridir ve bu durum da tüm kültürlerin dikkatini çekmiştir.

Merkür‘ün kaydedilen en eski görüntüleri, Merkür’ün karmakarışık bir çivi yazısıyla “zıplayan gezegen” olarak tanımlandığı MÖ 14. yüzyıldan kalma Mul-Apin tabletlerinden gelmektedir. MÖ 1. binyılda Babilliler gezegene yazı ve kader tanrılarının adını vererek Nabu diyorlardı.

Antik Yunanlılar Merkür’e “parıldayan” anlamına gelen Stilbon adını verirken, daha sonraki Yunanlılar gökyüzünde çok hızlı hareket ettiği için en hızlı tanrıları olan seyahat ve ticaret tanrısı Hermes adını verdiler. Bu tanrının Romalılardaki karşılığı ise Merkür idi.

Venüs

Venüs atmosferi kurşunu eritecek kadar sıcak bir dünya sunsa ve gezegenimizin 90 katı kadar bir yüzey basıncına sahip olsa da, Dünya’nın rahatlığından bakıldığında yadsınamaz derecede güzel bir görüntüye sahiptir.

 Venüs’ün yakınlığı ve güneş ışığını yansıtan yoğun bulut örtüsü nedeniyle, gökyüzündeki üçüncü en parlak doğal nesnedir (güneş ve aydan sonra). Gözlemlenebilirliği ve parlaklığı onun Roma aşk ve güzellik tanrıçası Venüs’ün adını almasına neden olmuştur. Bu Tanrı’nın Yunan mitolojisinde karşılığı ise Afrodit’tir.

Dünya (Earth)

dunya-adi-nereden-geliyor.j
Meskenimiz olan bu mavi gezegen, güneş sistemindeki en büyük beşinci gezegendir. Şu anda yaşamın mevcut olduğu bilinen tek yer burasıdır

Sonucunda biz gezegenimize Dünya diyoruz ancak İngilizce konuşan ülkeler için gezegenimizin adı Earth, Portekizce’de Terra, Felemenkçe’de aarde’dir. Bu isimlerin hepsinin tarihin derinliklerinden gelen bir hikayesi vardır.

Şaşırtıcı bir şekilde, kendi gezegenimize isim verirken gezegenlerin isimleri ile ilgili geleneğine karşı geldik. “Dünya” kelimesinin kökeni “dünüvv” kelimesi olup, “yakın olmak” anlamına gelmektedir ve çoğulu “dünâ” şeklindedir. Ayetlerde kullanılan dünya kelimesi sözlük anlamı itibariyle yakınlık ifade etmektedir. Dünya, kimi zamanlarda “ilk” anlamında da kullanılmaktadır. Bu anlamda kullanıldığı zaman, “son” anlamandaki ahirettin zıddı anlamına gelir.

İngilizce de ise Earth köklerini Eski İngilizce “eorşe” teriminden alır. Bu kelimenin toprak, kara kır gibi birden çok anlamı vardır. Dünya’nın Yunan mitolojisinde eşdeğeri Gaia’dır. Roma mitolojisinde ise “Terra” olarak anılmaktadır.

Sonuç olarak gördüğünüz gibi tüm dillerde dünya kelimesi köklerini, insanların Dünya’nın aslında bir gezegen olduğunun farkında olmadığı zamanlardan almaktadır. İnsanlar kendi inançları doğrultusunda sadece deneyimledikleri ayaklarının altındaki zemini ifade etmeye çalışmışlardı.

Mars

Antik Roma panteonunda, savaş tanrısı Mars Jüpiter’den sonra ikinci sıradaydı. Mars aynı zamanda Roma’nın koruyucusu olarak da kabul edilmekteydi. Peki gökyüzündeki kan kırmızısı gözüken bir gezegene ne ad verilmelidir? Cevap elbette Mars olacaktı. Bunun Yunan mitolojisinde eş değeri savaş tanrısı Aries’tir.

Gezegenin toprağındaki oksitlenmiş demir ve tozlu atmosferi Mars’a kırmızı bir renk tonu verir. Bu nedenle de gezegeni Kızıl Gezegen olarak da isimlendiririz.

Jüpiter

Jüpiter, Güneş sistemindeki en büyük gezegendir. Esas olarak hidrojen ve helyum gibi gazlardan oluşur, bu yüzden gaz devi de denir. Kuşkusuz gezegenin en olağandışı özelliği dev kırmızı lekesidir.

Gökyüzündeki en parlak dördüncü nesne olduğu için Jüpiter çok eski zamanlardan beri bilinmektedir. Bununla birlikte, ilk teleskopik gözlemler 1609’da Galileo Galilei tarafından gerçekleştirilmiştir. Birçok kültür Jüpiter’i gözlemlediğinden, hepsi ona farklı isimler vermiş ancak gezegenlerin isimleri ile gelenek yine devam etmiş ve sonunda Jüpiter adını Yunan tanrısı Zeus’un eşdeğeri olan Roma tanrısından almıştır.

Bu dinamik gaz devi, güneşin etrafında dönen diğer gök cisimlerinin toplamından iki kat daha fazla maddeden oluşuyor ve kendine ait 67 uydusu var. Roma’nın resmi baş tanrısının adını taşıması şaşırtıcı değil.

Satürn

Satürn, Güneş sistemindeki altıncı ve en büyük ikinci gezegendir. Jüpiter gibi, Satürn de devasa bir gaz topudur. Binlerce güzel halka ile çevrelenen Satürn, karmaşık sistemiyle gezegenler arasında eşsizdir. Tarih öncesi çağlardan beri bilinmektedir ve gözlemlenen gezegenlerin en uzak olanıdır. Bu nedenle Satürn, birçok kültürde büyük bir saygıyla anılmıştır.

Antik Yunanlılar, altıncı gezegeni tarım ve zaman tanrısı Kronos’a adadılar. Satürn, gökyüzünde gözlemlenebilen en uzun tekrarlanabilir periyoda sahip olduğu için, zamanın bekçisi olduğu da düşünülüyordu. Bu nedenle de Romalılar ona Jüpiter’in babası Satürn adını verdiler. Bu Kronos’un karşılığı idi.

Uranüs

uranüs

Buz devi Uranüs, Güneş’ten itibaren yedinci gezegendir. Çok uzak olduğu için çıplak gözle görülemez. Uranüs, tarih öncesinden beri sabit bir yıldız olarak gözlemlenmiş olsa da gezegen olarak keşfeden Sir William Herschel’di. Kral III. George’un anısına ona Georgium Sidus (George’un yıldızı) adını verdi.

Ancak bu isim Britanya dışında popüler olmadı. Sonunda astronom Johann Elert Bode’nin Satürn’ün babası ve gökyüzü tanrısı olan Uranüs adını önerdi. Sonuçta 1850’den itibaren geleneklere uyularak Georgium Sidus yerine Uranüs isminin kullanılması kabul edilecekti.

Neptün

gezegenlerin isimleri

Bir başka buz devi ve mavi gezegen olan Neptün, Dünya’dan astronomik uzaklığı nedeniyle, çıplak bir gözle izlenemez. Bu nedenle Neptün, gözlem yerine matematikle keşfedilen ilk gezegendi. Uranüs’ün hareketindeki düzensizlikleri, başka bir gezegenin sebep olduğunu doğru tahmin ederek açıklayan John Couch Adams ve Urbain Le Verrier tarafından “öngörüldü”. Johann Galle bu öngörülere dayanarak gezegeni 1846’da buldu. 

 Galle ve Le Verrier gezegene Le Verrier’in adını vermek istediler, ancak bu uluslararası astronomi topluluğu tarafından kabul görmedi. Janus ve Oceanus önerildi, ancak nihayetinde Le Verrier’in deniz tanrısı Neptün önerisi uluslararası olarak kabul gören lakap oldu. Bu, gezegenin metan kaynaklı, koyu mavi tonu göz önüne alındığında uygundu.

Plüton

Plüton‘un bir gezegen olup olmadığı uzun süredir tartışılsa da, bir çoğumuz için Plüton her zaman gerçek bir gezegen olacaktır. Varlığına dair tahminler Amerikalı gökbilimci Percival Lowell tarafından 1905 yılında yapılmıştı. Ancak keşif ölümünden 14 yıl sonra gerçekleşti ve dünya çapında manşetlerde yer aldı.

Keşfin yapıldığı Lowell Gözlemevi dünya çapında 1.000’den fazla isim önerisi aldı. Kazanan isim, klasik mitolojiyi seven İngiltere’deki 11 yaşındaki bir kız öğrenci tarafından önerilmişti. Sonuçta bu gezegen de yeraltı dünyasının tanrısı Plüton gibi görünmezdi.


Kaynaklar ve İleri Okumalar:

Matematiksel

Sibel Çağlar

Temel eğitimimi Kadıköy Anadolu Lisesinde tamamladım. Devamında Marmara Üniversitesi İngilizce Matematik Öğretmenliği bölümünü bitirdim. Çeşitli özel okullarda edindiğim öğretmenlik deneyiminin ardından matematiksel.org web sitesini kurdum. O günden bugüne içerik üretmeye devam ediyorum.

İlgili Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir