Deprem ışıkları, doğanın en gizemli ve açıklaması en zor fenomenleri arasında yer alır. Nadiren görülürler, ancak varlıkları bilim dünyası tarafından ancak yakın zamanda kabul edilmiştir. Yine de, dünyanın dört bir yanındaki deprem bölgelerinden yüzlerce, hatta binlerce yıl öncesine dayanan raporlar, bu ışıkların sık sık gözlemlendiğini ortaya koyar.

Bilimin henüz gelişmediği ilkel zamanlarda, insanların deprem ışıklarını tanrılar ve ruhlar dünyasıyla ilişkilendirmesi oldukça anlaşılır bir durumdur. Halk hikayelerinde ve tarihsel kayıtlarda geçen birçok açıklanamayan ışık fenomeni, muhtemelen bu gizemli doğa olayına işaret etmektedir.
19. yüzyılda elektrik ışığının icadı ve ardından sismolojinin bilimsel bir alan olarak gelişmesiyle birlikte, bu tuhaf fenomenlere yönelik şüpheler giderek arttı. Deprem ışıkları, sismolojinin temelini oluşturan klasik mekanik kuramlarına uymuyordu. Bu durum, bilim insanlarını bu ışıkları açıklama konusunda çaresiz bıraktı ve genellikle tamamen göz ardı etmelerine neden oldu.

Bu şüphecilik, 1970’lerde zirveye ulaştı. 1965-1969 yılları arasında gerçekleşen Matsushiro deprem dizisi sırasında çekilen deprem ışıklarının renkli fotoğrafları bilim dünyasına sunulduğunda, Japonya’dan ünlü sismolog Tsuneji Rikitake gibi isimler, bu fotoğrafların sahte olabileceğini öne sürdü.
Deprem Işıklarının Olası Nedenleri
Ancak son zamanlarda bu konuda önemli bir değişim yaşandı. Avrupa ve Amerika’da son 400 yıl içinde rapor edilen yüzlerce, belki de binlerce deprem ışığı vakasını kapsayan detaylı bir inceleme gerçekleştirildi. Kanadalı araştırmacılar Robert Thériault ve France St-Laurent, ABD Jeolojik Araştırma Kurumu’ndan (USGS) John Derr ile iş birliği yaparak bu vakalar arasından en güvenilir 65 raporu seçtiler.

Araştırmacılar, deprem ışıklarının fay hatlarının yukarı yönlü hareketi sırasında kayaçların birbirine sürtünmesiyle oluşan elektrik yükleriyle bağlantılı olduğunu öne sürüyor. Bu elektrik yükleri, yüzeye ulaştıklarında atmosferdeki parçacıklarla etkileşime girerek ışık parlamalarına neden oluyor.
Yapılan bir araştırmada, 1deprem ışıklarıyla ilgili 65 kayıt incelendi. Sonucunda bu vakaların 56’sının dikey fay hatlarının bulunduğu yarık bölgelerinde meydana geldiği tespit edildi.

Braslov, Romanya’da, Mart 1977’deki 7,2 büyüklüğünde bir depremi izleyen artçı sarsıntılar sırasında fotoğrafı çekilen
deprem ışıkları. Fotoğraf, ışık kaynaklarını alışılmadık derecede yakından gösteriyor.
Araştırmacılara göre, kayaçların içindeki minerallerin kimyasal yapısı bu mekanizmanın başlamasında önemli bir rol oynuyor. Deprem sırasında oluşan gerilim, kayaçları oluşturan minerallerin kimyasal bağlarını kırarak elektrik yük taşıyıcılarının serbest kalmasına yol açıyor.
Bu yükler, dikey fay hatları boyunca hareket ederek yüzeye ulaşıyor. Sonrasında da havadaki molekülleri iyonlaştırarak ışık parlamaları oluşturuyor. Bu karmaşık süreç, deprem ışıklarının doğasının arkasındaki bilimi anlamamıza katkı sağlıyor.
Deprem Işıkları Konusunda Olası Cevabı Elde Ettik mi?
Deprem ışıklarını incelemedeki en büyük zorluklardan biri, bu fenomenin öngörülemez ve kısa ömürlü olmasıdır. Bu durumu aşmak için bazı bilim insanları, deprem ışıklarını laboratuvar ortamında yeniden yaratmayı denemiştir. ABD’nin New Jersey eyaletindeki Rutgers Üniversitesi’nden fizikçi Troy Shinbrot, bu amaçla üç farklı malzeme kullanarak deprem bölgelerinde oluşan mekanizmayı taklit etmeye çalıştı.
Deneyinde plastik bir disk, cam parçacıkları ve una benzeyen organik tozlar kullanan Shinbrot, bu malzemelere dışarıdan fiziksel güç uygulandığında, tümünün elektrik gerilimi ürettiğini keşfetti. Nasıl gerçekleştiği tam olarak anlaşılmamış olsa da bu sonuç, elektriğin beklenmedik malzemelerde bile ortaya çıkabileceğini gösterdi.
Sonuç olarak
Deprem ışıklarının kesin oluşum biçimini hala net olarak bilemiyoruz. Ancak kesin olarak bildiğimiz şey bu ışıkların tamamen doğal fenomenler sonucunda ortaya çıktığıdır.
Dünya’nın sinyallerini anlamaya başladığımız bir dönüm noktasındayız. Günümüzde sismolojiye dayalı deprem tahmini yöntemleri, genellikle 30 yıl veya daha uzun belirsizlik pencerelerine dayanıyor ya da yalnızca bir deprem zaten başlamış ve saniyede kilometrelerce hızla yer kabuğunu kat ederken “erken” uyarılar verebiliyor.
Ancak, yeterli kaynak ve çabayla, tüm ilgili bilimsel verileri fizik temelli bir yaklaşımla bir araya getirerek küresel bir deprem tahmin sistemi geliştirebiliriz. Bu sistem, en azından birkaç gün önceden erken uyarı sağlayacaktır. Bu da, depremlerin yıkıcı etkilerini azaltmada büyük bir adım olacaktır.
Kaynaklar ve ileri okumalar:
- Moses’ burning bush explained? The mysterious physics behind earthquake lights Yayınlanma tarihi: 13 Ocak 2024. Kaynak site: Conversation. Bağlantı: Moses’ burning bush explained? The mysterious physics behind earthquake lights
- *‘Light Shows’ Filmed During Mexico Quake Are Neither Earthquake Lights Nor UFOs. Yayınlanma tarihi: 8 Eylül 2021; Bağlantı: https://www.forbes.com/
- St-Laurent, France & Derr, John & Freund, Friedemann. (2006). Earthquake lights and the stress-activation of positive hole charge carriers in rocks. Physics and Chemistry of the Earth, Parts A/B/C. 31. 305-312. 10.1016/j.pce.2006.02.003.
Matematiksel, matematiğe karşı duyulan önyargıyı azaltmak ve ilgiyi arttırmak amacıyla kurulmuş bir platformdur. Sitemizde, öncelikli olarak matematik ile ilgili yazılar yer almaktadır. Ancak bilimin bütünsel yapısı itibari ile diğer bilim dalları ile ilgili konular da ilerleyen yıllarda sitemize dahil edilmiştir. Bu sitenin tek kazancı sizlere göstermek zorunda kaldığımız reklamlardır. Yüksek okunurluk düzeyine sahip bir web sitesi barındırmak ne yazık ki günümüzde oldukça masraflıdır. Bu konuda bizi anlayacağınızı umuyoruz. Ayrıca yazımızı paylaşarak da büyümemize destek olabilirsiniz. Matematik ile kalalım, bilim ile kalalım.
Matematiksel