Eğitimin birincil amacı, öğrencilerin sınavlardaki soruları cevaplayabilmelerini sağlamak değildir. Öğrendiğimiz bilgilerin hayatımızda da bir işe yaraması gerekir. Ancak ne yazık ki çoğu zaman bu geçerli olmaz. Çoğu bilgiyi bilsek bile yeterince anlamamış oluruz. Bu ezbere öğrendiğimiz ve anlamadan bildiğimiz bilgilere eylemsiz bilgi denir.
Örneğin bir öğrenci herhangi bir matematik formülünü bir sınavdan önce ezberler ise bu bir ezbere bilgidir. Önemli olan öğrencinin formülü ezbere bilmesi değil, onu hayatında da kullanabilmesidir. Ancak genelde bu mümkün olmayacaktır. Çünkü büyük bir ihtimal ile bu formülün ne anlama geldiğini, hangi durumlarda kullanacaklarını anlamamış olacaklardır.
Ezbere öğrenme ile ilgili güzel bir örnek yabancı bir dili öğrenme sürecimizdir. Bir dil edinimi esnasında gramer kurallarını öğrenme ancak bunu pratikte kullanamama durumunda öğrendiğimiz bilgi eylemsiz bilgi olacaktır. Onlarca yıl okulda ders olarak okuduktan sonra yabancı bir kişi ile karşı karşıya kaldığımızda elimizin ayağımızın dolaşması da bunun bir sonucudur. Atıl / eylemsiz bilginin başka bir örneği, Nobel Fizik ödüllü Richard Feynman tarafından anlatılan aşağıdaki hikayede görülmektedir:
Eylemsiz Bilgi İle ilgili Bir Anekdot
“Sonunda öğretmen olacak bir grup öğrenciye ders veriyordum. Çok acayip bir olay keşfettim: bir soru soruyordum, öğrenciler hemen cevap veriyorlardı. Ama başka zaman soruyu soruyordum -aynı konu, aynı soru- hiç cevap veremiyorlardı. Örneğin bir seferinde polarize olmuş ışık hakkında konuştum ve onlara birkaç tane polaroid şerit verdim. Polaroid sadece elektrik vektörü belli bir yönde olan ışığı geçirir. Bu yönün nasıl bulunacağını anlattım.
Önce iki şerit polaroid aldık ve ışığı en çok geçirene kadar döndürdük. Bundan çıkardığımız sonuç iki şeridin artık tek ve aynı yönde polarize olmuş ışığı geçirdiği idi. Bir polaroidden geçen ışık, diğerinden de geçecektir. Ama bundan sonra onlara tek bir polaroid şeridinden polarizasyonun mutlak yönünü nasıl bulacaklarını sordum. Hiçbiri fikir yürütemedi.
Onlara bir ipucu verdim, “dışarıda, yansıyan ışığa bakın”. Ses yok. Sonra “hiç Brewster açısı diye bir şey duydunuz mu?” dedim. “Evet efendim! Brewster açısı, ışığın kırılma indisi olan bir ortasından tamamen polarize olarak yansıdığı açıdır”. “Işık yansıtıldığında hangi yöne polarize olur?”. “Işık, yansıma düzlemine dik yönde polarize olur”.
Şu an bile düşünmeden edemiyorum. Bunları yüzeysel biliyorlardı! Bu çocuklar açının tanjantının indise eşit olduğunu bile biliyorlardı. “Yani …?” dedim. Tepki yok. Oysa şimdi bana körfezdeki su gibi, kırılma indisi olan bir ortamdan gelen ışığın polarize olduğunu ve hangi yönde polarize olduğunu söylediler. “Polaroidin arkasından körfeze bakın” dedim. “Aha, polarize oluyor!” dediler.
Anladım ki öğrenciler her şeyi ezberlemişti. Fakat ezberlediklerinin ne demek olduğunu bilmiyorlardı. “İndisi olan bir ortamdan yansıyan ışık,” sözünü işittiklerinde bunun su gibi bir madde olduğunu bilmiyorlardı. Tamamen ezbere dayalı olarak biliyorlardı her şeyi. Bu yüzden onlara “Brewster açısı nedir?” diye sorduğum zaman bilgisayara doğru kelimeleri girdiğim için cevap alıyordum. Oysa “suya bakın,” dediğimde hiçbir şey olmuyordu.“
Bilgi ne zaman Ezbere Bilgi Olarak kabul edilir?
Bilgiyi anlamadan öğrenenler aşağıdaki sorunları yaşarlar.
- Bilginin ne anlama geldiğini, etkilerinin ne olduğunu veya diğer ilgili bilgilerle nasıl bağlantılı olduğunu anlamazlar.
- Alıştıklarından biraz daha farklı şekillerde veya bağlamlarda sunulduğunda onu tanıyamazlar.
- Bilgiyi pratikte nasıl uygulayacaklarını bilemezler. Bilgi ile ilgili küçük ayarlamaları bile yapamazlar.
Eylemsiz bilgi birçok bilim insanı ve eğitimci tarafından tartışılmıştır. Ancak konunun popülerleştirilmesi Alfred North Whitehead (1929) tarafından olmuştur. Yukarıda gördüğünüz Bloom taksonomisine göre eylemsiz bilgi, bir kişinin en düşük yetenek düzeyidir. Feynmann’a geri dönelim.
Ezbere Öğrenme İle İlgili İkinci Bir Anekdot
“Daha sonra mühendislik okulundaki bir derse katıldım. Buradaki dersler eğer tercüme edecek olursak şu şekilde işleniyordu; “iki cisme eşit torklar uygulanınca eşit ivmeler oluşuyorsa bu cisimler birbirlerine eşdeğer olarak değerlendirilir…..” Bütün öğrenciler oturup not alıyordu. Profesör cümlesini tekrar ettiğinde yazdıklarını gözden geçirip doğru olduğunu kontrol ediyorlardı. Sonra, diğer cümleye geçiliyordu. Sınıfta profesörün eşit atalet momenti olan cisimlerden bahsettiğini bilen tek kişi bendim.
Derste atalet momentinden bahsediliyordu. Ama bir kapının arkasına ağır yük konduğunda, yükün menteşeye daha yakın yerleştirilmesinin kapının açılmasını kolaylaştıracağı veya zorlaştıracağı üzerine bir tartışma olmadı. Dersten sonra öğrencilerden biriyle konuştum. “Tuttuğun bütün o notlarla ne yapacaksınız?”. “Onları sınav için çalışacağız” dedi.
“Sınav nasıl olacak?”. “Çok kolay. Size sorulardan birini söyleyebilirim” deyip notlarını karıştırdı. “İki cisim ne zaman birbirine eşdeğerdir?”. Cevap da, “iki cisim eşit tork uygulandığında eşit ivmelenme kazanıyorlarsa birbirlerine eşdeğerdir.” dedi. Görüyorsunuz, öğrenciler sınavı geçebilir ve bunların hepsini öğrenebilir ama ezberledikleri dışında hiçbir şey bilmeyeceklerdir.“
Bir bilgiyi Öğrenip Öğrenmediğiniz nasıl belirlenir?
Belirli bir kavram hakkındaki bilginizi test etmek için, kendinize aşağıdakiler gibi yol gösterici sorular sorabilirsiniz:
- Ne kadar iyi tanıyorum? Örneğin, alışkın olduğumdan farklı bir bağlamda sunulduğunda tanımlayabilir miyim?
- Ne kadar iyi anlıyorum? Örneğin, ilgili alanda uzmanlığı olmayan birine bunu sezgisel bir şekilde açıklayabilir miyim?
- Ne kadar iyi uygulayabilirim? Örneğin, bunu çeşitli gerçek dünya durumlarında uygulayabilir miyim?
- Ne kadar iyi analiz edebilirim? Örneğin, bilgiyi diğer ilgili kavramlarla bağlayabilir miyim?
- Ne kadar iyi değerlendirebilirim? Örneğin, bu bilgiyle olası sorunları belirleyebilir miyim?
- Ne kadar iyi yaratabilirim? Örneğin, bu bilgiyi yeni bir şey üretmek için kullanabilir miyim?
Bu sorular elbette bilginin türüne göre değişiklikler gösterecektir. Ancak genel anlamda bir bilgiyi “gerçekten anladık mı yoksa ezberledik mi?” sorusunun cevabını verebilmek için bu gibi sorulara cevap vermek gerekir.
Eğitimde Ezbere Bilgiden Kaçınmak İçin Öğretmenler Neler Yapabilir?
Genel olarak, eğitimde ezberden kaçınmak ve bu hedeflere ulaşmak için de öğretmenlerin uygulaması gereken iki ana yaklaşım vardır.
- Aktif bilginin gelişimini teşvik edecek şekilde öğretin. Örneğin, öğrencilere belirli bir kavramı öğretirken, onun ne anlama geldiğini, bildikleri diğer şeylerle nasıl ilişkili olduğunu ve bu bilgiyi pratikte nasıl kullanabileceklerini gerçekten anlamalarına yardımcı olun.
- İnsanları aktif bilginin gelişimini teşvik edecek şekilde öğrenmeye teşvik edin. Örneğin, öğrencilere atıl bilgi kavramını anlatabilirsiniz. Bunun neden sorunlu olduğunu açıklayabilir ve geliştirdikleri yeni bilginin aktif olduğundan emin olmaları için kendilerine ilgili yol gösterici sorular sormalarına teşvik edebilirsiniz.
Sonuç olarak, hem kendi öğrenmenizde hem de başkalarına öğretirken anlamadan, ezbere öğrenmeden kaçınmak gereklidir. Bu konu ile ilgili referans kaynak, Alfred North Whitehead tarafından kaleme alınan “Eğitimin Amaçları, Eğitimde Reform Çağrısı” adlı kitap olabilir. Ayrıca bu yazımıza da göz atmanızı öneririz: “Bildiğim Tek Şey Hiçbir Şey Bilmediğimdir”: Sokrates Bu Sözle Ne Anlatmak İstemişti?
Kaynaklar ve ileri okumalar
- Heinz Mandl, Alexander Renkl; Inert knowledge: Analyses and remedies; Yayınlanma tarihi: Mayıs 1996; Bağlantı: https://www.researchgate.net/
- Inert Knowledge: The Problem of Knowing Without Understanding; Bağlantı: https://effectiviology.com/inert-knowledge/
Size Bir Mesajımız Var!
Matematiksel, 2015 yılından beri yayında olan ve Türkiye’de matematiğe karşı duyulan önyargıyı azaltmak ve ilgiyi arttırmak amacıyla kurulmuş bir platformdur. Sitemizde, öncelikli olarak matematik ile ilgili yazılar yer almaktadır. Ancak bilimin bütünsel yapısı itibari ile diğer bilim dalları ile ilgili konular da ilerleyen yıllarda sitemize dahil edilmiştir. Bu sitenin tek kazancı sizlere göstermek zorunda kaldığımız reklamlardır. Yüksek okunurluk düzeyine sahip bir web sitesi barındırmak ne yazık ki günümüzde oldukça masraflıdır. Bu konuda bizi anlayacağınızı umuyoruz. Ayrıca yazımızı paylaşarak veya Patreon üzerinden ufak bir bağış yaparak da büyümemize destek olabilirsiniz. Matematik ile kalalım, bilim ile kalalım.
Matematiksel