Eğitimin birincil amacı, öğrencilerin yalnızca sınav sorularını doğru yanıtlayabilmelerini sağlamak değildir. Öğrenilen bilgilerin gerçek hayatta da işe yarayabilmesi gerekir. Ancak çoğu zaman bu gerçekleşmez. Pek çok bilgiyi bilsek bile, onu yeterince anlamamış oluruz. Bu şekilde ezberlenen ve anlamdan yoksun olarak taşınan bilgilere “eylemsiz / ezbere bilgi” denir.

Örneğin, bir öğrenci bir matematik formülünü sınavdan önce ezberler. Ancak bu bilgi yalnızca ezbere dayalıdır. Asıl önemli olan, öğrencinin bu formülü ne anlama geldiğini bilerek öğrenmesi ve gerektiğinde hayatında uygulayabilmesidir. Ne var ki çoğu zaman bu mümkün olmaz. Çünkü öğrenci büyük olasılıkla formülün neyi temsil ettiğini, hangi durumlarda işe yaradığını ya da neden öyle olduğunu kavramamıştır.
Ezbere öğrenmenin çarpıcı bir örneği, yabancı dil öğrenme sürecimizde karşımıza çıkar. Okul yıllarında yıllarca gramer kurallarını öğreniriz, ama bu bilgileri konuşma ya da anlama pratiğine dönüştüremediğimizde edindiğimiz bilgi eylemsiz kalır. Yıllar boyunca ders almış olsak bile yabancı biriyle konuşmaya çalıştığımızda ne söyleyeceğimizi bilemememiz, bu durumun tipik bir sonucudur.

Bilgi ne zaman ezbere sayılır?
Bir bilginin eylemsiz olarak kabul edilmesinin temel nedeni, kişinin onu yalnızca bilmesi ama gerçekten anlamaması ve dolayısıyla onu kullanamamasıdır. Eylemsiz bilgi, hayatta ya da başka bağlamlarda işe yaramayan, zihinde bir yere “koyulmuş” ama orada öylece kalan bilgidir.
Bu durum, kişinin bilgiyi ne anlama geldiğini bilmeden ezberlemiş olmasıyla başlar. O bilgiyle ne yapılabileceğini, başka bilgilerle nasıl ilişkilendirileceğini ya da alışılmış kalıbın biraz dışına çıkıldığında onu nasıl tanıyacağını bilmeyebilir. Uygulamaya dökmesi ya da farklı bir durumda esnek biçimde kullanması genellikle mümkün olmaz.
Örneğin, bir fizik öğrencisi bir formülü ezbere biliyor olsa da, bu formülün ne anlama geldiğini, neden öyle olduğunu ya da farklı şekilde ifade edildiğinde aynı şeyi temsil ettiğini anlamıyorsa, o bilgi onun için eylemsizdir.
Bu düşünce, özellikle filozof ve eğitimci Alfred North Whitehead’in eğitim anlayışında önemli yer tutar. 1929 tarihli The Aims of Education adlı kitabında şöyle der: “Çocuğun düşünme yetisini geliştirmeye çalışırken, en çok kaçınmamız gereken şey ‘eylemsiz fikirler’dir. Yani zihne sadece alınan ama kullanılmayan, sınanmayan ve yeni bileşimlerle buluşturulmayan fikirler.”
Benzer şekilde, Lee S. Shulman da Taking Learning Seriously (1999) adlı eserinde şöyle yazar:
“Anlam kurmak için bilgi gerekir; bu bilgi anlayışın temelidir, ama tek başına asla yeterli değildir. Eylemsizlik, bilgiyi edinmiş ama onunla düşünemeyen, sentezleyemeyen ya da yeni bir duruma uygulayamayan zihin durumudur.”

Eylemsiz bilgi birçok bilim insanı ve eğitimci tarafından tartışılmıştır. Ancak konunun popülerleştirilmesi Alfred North Whitehead (1929) tarafından olmuştur. Yukarıda gördüğünüz Bloom taksonomisine göre eylemsiz bilgi, bir kişinin en düşük yetenek düzeyidir.
Eylemsiz bilgiyi daha iyi kavramak için Bloom’un Yenilenmiş Taksonomisi faydalı bir araç sunar. Bu taksonomiye göre bilişsel yetiler altı düzeyde ele alınmaktadır. Eylemsiz bilgi, genellikle sadece hatırlama düzeyinde kalır. Öte yandan, bilgi anlama, uygulama veya yaratma gibi daha üst düzey bilişsel becerilerle birlikte kullanılabiliyorsa artık eylemsiz değil, etkin hale gelir.
Eylemsiz Bilgi Nasıl Anlaşılır?

Kendinizde ya da başkalarında bir bilginin eylemsiz olup olmadığını anlamanın en etkili yolu, o bilgiyle ne yapılabildiğine bakmaktır. Örneğin, belli bir istatistiksel kavramı gerçekten anlayıp anlamadığınızı sorguluyorsanız, şu soruları kendinize sorabilirsiniz: Bu kavramın ne anlama geldiğini kendi sözlerinizle açıklayabiliyor musunuz? Onunla ilgili örnekler verebiliyor musunuz? Benzer kavramlarla bağlantı kurabiliyor musunuz?
Eğer yalnızca tanımını ezberden tekrarlayabiliyor, ama içeriğini açıklayamıyor ya da farklı bir bağlamda tanıyamıyorsanız, bu bilginin büyük ölçüde eylemsiz olduğunu gösterir. Elbette sorular konuya ve bağlama göre değişecektir. Ancak burada önemli olan, bilginin ne kadar esnek ve kullanışlı hale geldiğini sorgulamaktır.
Ayrıca, bir bilginin tamamen eylemsiz ya da tamamen etkin olduğunu varsaymak yerine, bu iki uç arasında bir ölçek olduğunu unutmamak gerekir. Örneğin bir kavramı sınırlı bir şekilde anlayabiliyor ama farklı durumlarda zorlanıyorsanız, bu bilgi tamamen işe yaramaz değildir. Ancak daha derinlemesine çalışılması gereken yönleri vardır. Bu farkındalık, o bilgiyi daha etkin hale getirmek için nereye odaklanmanız gerektiğini gösterir.
Eğitimde Ezbere Bilgiden Kaçınmak İçin Öğretmenler Neler Yapmalıdır?
Eğitimde ezberci yaklaşımdan kaçınmak ve bilgiyi gerçekten anlamaya dayalı bir öğrenme süreci oluşturmak mümkündür. Bu hedefe ulaşmak için öğretmenlerin benimsemesi gereken iki temel yaklaşım öne çıkar.
İlki, bilgiyi aktif hâle getirecek şekilde öğretmektir. Bir kavramı öğrencilere sunarken yalnızca tanımını vermek yeterli değildir. Öğrencinin bu kavramın ne anlama geldiğini, daha önce bildiği şeylerle nasıl ilişkili olduğunu ve onu gerçek yaşamda nasıl kullanabileceğini anlayabilmesi gerekir. Bu, öğretmenin rehberliğinde yürütülen yapılandırıcı bir öğrenme süreciyle mümkün olur.
İkincisi ise, öğrencileri aktif öğrenmeye yönlendirmektir. Yani öğrenciye yalnızca bilgi vermek değil, o bilgiyi nasıl değerlendireceğini de öğretmektir. Bu noktada, öğrencilere “eylemsiz bilgi” kavramının doğrudan anlatılması ve neden sorunlu olduğu açıklanması da önemlidir. Ayrıca, öğrencilerden edindikleri yeni bilginin ne kadar işe yarar ve anlamlı olduğunu sorgulamaları beklenmelidir.
Sonuç olarak,
İster kendi öğrenme sürecinizde ister başkalarına bir şey öğretirken olsun, anlamdan kopuk, ezbere dayalı yaklaşımlardan uzak durmak son derece önemlidir. Bu konuda dikkat çeken önemli kaynaklardan biri, “eylemsiz bilgi” kavramını yaygınlaştıran Alfred North Whitehead’in Eğitimin Amaçları adlı eseridir. Whitehead, bu kavramı “zihinsel çürüme” tehlikesiyle ilişkilendirir ve şu uyarıyı yapar:

“Eğitim sistemimizde bu zihinsel çürümeye karşı nasıl bir önlem alabiliriz? İki temel eğitim kuralı ortaya koyuyoruz. ‘Çok fazla konu öğretmeyin’ ve ‘Ne öğretiyorsanız, onu derinlemesine öğretin.’”
Whitehead’e göre çok sayıda konunun yalnızca yüzeysel olarak öğretilmesi, öğrencide anlamdan yoksun, kopuk fikirlerin pasif biçimde edinilmesine yol açar. Bunun yerine, bir çocuğun eğitimine az sayıda ama gerçekten önemli fikirler dâhil edilmelidir.
Bu fikirler farklı bağlamlarda ve çeşitli şekillerde yeniden ele alınmalı, çocuğun bu fikirleri kendi düşünsel yapısının bir parçası hâline getirmesi sağlanmalıdır. Bu fikirlerin, çocuğun içinde yaşadığı dünyayla nasıl ilişkili olduğu anlaşılmalı, eğitimin ilk gününden itibaren “keşfetmenin sevinci” yaşatılmalıdır.
Bu bağlamda Whitehead’in mesajı nettir. Eğitim, öğrencinin hayatında karşılaştığı olaylar akışına yön verecek genel fikirlerle bağ kurmasını sağlamalıdır. Gerçek anlamda öğrenme, bu fikirlerin yalnızca bilinmesi değil, öğrencinin yaşamıyla bütünleşmesiyle mümkündür.
Kaynaklar ve ileri okumalar
- Renkl, Alexander & Mandl, Heinz & Gruber, Hans. (1996). Inert knowledge: Analyses and remedies. Educational Psychologist. 31. 115-121. 10.1207/s15326985ep3102_3.
- Inert Knowledge: The Problem of Knowing Without Understanding; Bağlantı: https://effectiviology.com/inert-knowledge/
- Renkl, Alexander & Mandl, Heinz & Gruber, Hans. (1996). Inert knowledge: Analyses and remedies. Educational Psychologist. 31. 115-121. 10.1207/s15326985ep3102_3.
Size Bir Mesajımız Var!
Matematiksel, matematiğe karşı duyulan önyargıyı azaltmak ve ilgiyi arttırmak amacıyla kurulmuş bir platformdur. Sitemizde, öncelikli olarak matematik ile ilgili yazılar yer almaktadır. Ancak bilimin bütünsel yapısı itibari ile diğer bilim dalları ile ilgili konular da ilerleyen yıllarda sitemize dahil edilmiştir. Bu sitenin tek kazancı sizlere göstermek zorunda kaldığımız reklamlardır. Yüksek okunurluk düzeyine sahip bir web sitesi barındırmak ne yazık ki günümüzde oldukça masraflıdır. Bu konuda bizi anlayacağınızı umuyoruz. Ayrıca yazımızı paylaşarak da büyümemize destek olabilirsiniz. Matematik ile kalalım, bilim ile kalalım.
Matematiksel