Tarih boyunca, dahi olarak adlandırılan bazı yaratıcı bireyler, bilim, kültür ve toplum üzerinde derin ve kalıcı etkiler bıraktı. Onların başarılarına ve mirasına hayranlık duyuyoruz. Ancak hâlâ “dahi nedir?” sorusuna kesin bir yanıt bulabilmiş değiliz.

1951’de Massachusetts General Hospital’daki doktorlar, Albert Einstein’ın beynine EEG cihazı bağlayarak dâhiliğinin kaynağını keşfetmeye çalıştılar. 1955’te öldüğünde ise patolog Dr. Thomas Harvey, beynini 240 parçaya ayırarak detaylı bir inceleme yaptı. Ancak tüm bu araştırmalara rağmen, sinirbilimciler onun yaratıcı düşünme sürecinin nasıl işlediğini açıklayamadılar.
Benzer şekilde, Salzburg’daki adli patologlar, Mozart’ın kafatasını akrabalarının DNA’sıyla eşleştirerek onun genetik mirasını çözmeye çalıştılar. Ancak Mozart’ın genomu, günümüzde hâlâ tam olarak anlaşılamamış bir gizem. Milano’da çalışan bilim insanları da Leonardo da Vinci’nin DNA’sını inceliyor. Fakat onlar da kesin bir sonuca ulaşabilmiş değil.

Alman filozof Arthur Schopenhauer’ın 1819’da söylediği gibi: “Yetenekli bir insan, herkesin vuramadığı bir hedefi vurur; ancak bir dahi, kimsenin göremediği hedefleri vurur.” Deha, tek bir beyin bölgesine ya da belirli bir genetik faktöre indirgenemeyecek kadar karmaşık bir kavramdır.
Dahi ya da deha nedir?
En basit cevap -ve bizim de öyle kabul ettiğimiz- dehanın kökeninin ham yetenek olduğudur. Ancak onlarca yıldır süren araştırmalar aksini gösteriyor. Olağanüstü yetenek veya entelektüel cesaret, olağanüstü başarının garantisi değildir. Ve başarı da elbette tanınma garantisi değildir. Önemli bir atılım bile bir bireyin dahi olarak etiketleneceğini garanti etmez.

Olağanüstü başarıları inceleyen birçok akademik çalışma ve popüler yazıya rağmen, birini gerçekten neyin dahi yaptığını anlamamızı sağlayacak çok az kesin bilgiye sahibiz. Bunun en büyük nedenlerinden biri, bu tür araştırmaların çoğunun belirli bir seçim yanlılığına sahip olmasıdır.
Dahiler üzerine çalışmanın yaygın yollarından biri, ünlü dahilerin biyografilerini inceleyerek ortak modeller belirlemeye çalışmaktır. Ancak bu yöntem, dehanın gölgesinde kalan veya adı duyulmamış kişileri dikkate almaz. Dahilerin biyografileri vardır, ancak sıradan insanların çoğunlukla yoktur. Bu da, karşılaştırmalı bir kontrol grubunun eksik olduğu anlamına gelir ve araştırmalarda önemli bir boşluk yaratır.
Örneğin, 100 dâhinin güne sabah 6’dan önce başladığı tespit edilirse, olağanüstü başarının sırrının erken kalkmak olduğu düşünülebilir. Ancak, her gün güneş doğmadan uyanan milyarlarca insan, olağanüstü başarılar elde etmeden yaşamlarını sürdürmektedir. Bu nedenle, “dahi nedir?” sorusuna yanıt ararken nesnel bir ölçüt belirlemek gerekmektedir.
Altı milyon bilim insanının özgeçmişi aranıyor

Bir araştırmada, 22 farklı topluluk tarafından oluşturulmuş listeler incelenerek 375 fizik dahisi belirlendi. Galileo’dan Marie Curie’ye kadar uzanan bu isimler, sadece kendi alanlarında değil, genel kültürde de derin bir etki bırakmış kişilerdi. Ancak, yalnızca son 120 yıl içinde aktif olmuş ve bilimsel etkilerine dair güvenilir veri toplanabilen yaklaşık 100 kişi üzerine yoğunlaşıldı.
İlginç bir şekilde, Nobel Ödülü almak sanıldığı kadar belirleyici bir faktör değil. Dahi olarak tanımlananların yalnızca yarısı Nobel kazanmıştı. Üçte biri ise hiçbir büyük ödüle layık görülmemişti. Dahası, Nobel almak bile uzun vadeli tanınmayı garanti etmiyordu. Fizik alanında Nobel sahibi bilim insanlarının %75’i bu dahi listesine dahil olmadı.
Elbette, analiz edilen dahiler belirli açılardan akranlarından farklıydı. Ancak, yüksek üretkenlik ve akademik etki tek başına dahi statüsünü garanti etmiyordu. Hatta, bir bilim insanının sıkça alıntılanması, onun dahi olarak kabul edilmesini öngörmekte oldukça başarısızdı.
Peki, birini dahi yapan en güçlü belirleyici neydi? En güvenilir gösterge, bilim insanının Wikipedia sayfasının kaç farklı dile çevrildiğiydi. Başka bir deyişle, dahi olarak kabul edilmek, yalnızca bilim camiasındaki başarılarla değil, aynı zamanda geniş çaplı toplumsal tanınma ile de yakından ilişkilidir.
Eşsiz ve sıradan dahi nedir?

Olağanüstü başarı iki farklı şekilde ortaya çıktı. Küçük bir grup fizikçi, hem üretkenlik hem de bilimsel etki açısından çağdaşlarını açık ara geride bırakıyor. Bu kişilere eşsiz dahiler deniyor. Albert Einstein, Lise Meitner ve Murray Gell-Mann bu kategoriye giren isimler. Onlar, herhangi bir algoritmanın kolayca dahi olarak belirleyebileceği figürlerdi; çünkü bilimsel katkıları, akranları arasında rakipsizdi.
Diğer dahiler de etkileyici bir performansa sahipti, ancak onların üretkenliği ve etkisi, aynı alanda çalışan meslektaşlarıyla kıyaslanabilir düzeydeydi. Bu isimlere de sıradan dahiler dendi. Stephen Hawking ve parçacık hızlandırıcının öncüsü Ernest Walton bu gruba giriyordu.
Örneğin, Hawking’in kara delikler üzerine yaptığı çalışmalar, hem bilim insanları hem de kamuoyu için büyüleyiciydi. Ancak, onun çalışmaları tekil değildi. Yapılan analizler, bilimsel alıntılar açısından Hawking ile benzer etkiye sahip dört çağdaşını ortaya çıkardı.

Bunlardan biri, erken evren ve karanlık enerji üzerine yaptığı çalışmalar bilim dünyasında Hawking’in kara delikler konusundaki katkıları kadar önemli olan, ancak akademi dışında pek tanınmayan Rus asıllı Stanford kozmoloğu Renata Kallosh’tu.
Ancak Hawking’in olağanüstü görünürlüğü ve ilham verici kişisel hikâyesi, onu akranlarının önüne geçirdi. İlginçtir ki, Kallosh’un akademi dışındaki basında adının geçtiği tek bağlam, kocasının başarılarıyla ilgiliydi.
Veriye dayalı bir yaklaşım ile gerçekleşen bu çalışma bilimsel başarının bazı ilgi çekici yönlerini de açığa çıkardı. Örneğin çoğu bilim insanı en büyük keşiflerini kariyerlerinin ilk 15 yılında yapıyordu. Bu erken başarıları aşan bir keşif yapma şansı, 30 yıl sonra %1’in altına düşüyordu.
Çalışmada ayrıca bir insanının bir fikri bir araştırma makalesine dönüştürme yeteneğinin bir ölçümü olan ‘Q faktörü adı verilen bir kavram da belirlendi. Q faktörü, bir bilim insanının kariyeri boyunca sabit kalıyordu. Yani deneyim daha büyük başarı anlamına gelmiyordu.
Sonuç Olarak
Bu çalışma “dahi nedir? sorusu ardındaki kavramları yeniden düşünmemizi sağlıyor. Bazı bireyleri dahi olarak etiketleyip, aynı derecede başarılı olan diğerlerini göz ardı etmek büyük ölçüde rastlantısal görünüyor. Ancak olağanüstü başarıları anlamak, gelecekteki yetenekleri keşfetmek ve geliştirmek için kritik öneme sahip. Başarıyı etkileyen gizli faktörleri daha iyi kavradıkça ve tanınmayı şekillendiren sistematik önyargıları ortaya çıkardıkça, dahi kavramını yeniden düşünmek gerekiyor.
Kimin dahi olarak kabul edileceğini veya edilmesi gerektiğini sorgulamak, yalnızca adil bir değerlendirme sağlamakla kalmaz. Aynı zamanda toplum içinde gizli kalmış yeteneklerin fark edilmesini ve desteklenmesini mümkün kılar. Dehayı yalnızca bireysel zekâ veya üretkenlikle değil, aynı zamanda fırsat, tanınma ve tarihsel bağlam içindeki yerimizle de ilişkilendirmek, başarıyı daha doğru bir şekilde anlamamızı sağlayacaktır.
Kaynaklar ve ileri okumalar
- Why Einstein is a “peerless genius” and Hawking is an “ordinary genius”. Yayınlanma tarihi: 17 Temmuz 2022. Kaynak site: Big Think. Bağlantı: Why Einstein is a “peerless genius” and Hawking is an “ordinary genius”
- Why Einstein Was a “Peerless” Genius, and Hawking Was an “Ordinary” Genius: A Scientist Explains. Yayınlanma tarihi: 1 Ağustos 2023. Kaynak site: Open Culture. Bağlantı: Why Einstein Was a “Peerless” Genius, and Hawking Was an “Ordinary” Genius. A Scientist Explains
- Why Einstein is a “peerless genius” and Hawking is an “ordinary genius” | Albert-László Barabási. Kaynak: Youtube. Bağlantı: Why Einstein is a “peerless genius” and Hawking is an “ordinary genius”. Albert-László Barabási
Matematiksel