Öyle ya da böyle, hepimizin bir dünya görüşü var. Dünya görüşünden kastımız siyasi, dini, toplumsal görüşlerden ziyade, hayatı anlama biçimimiz aslında. Tüm var olmuş, var olan ve var olacak insanlar birbirinden ufacık da olsa farklıdır. Bu nedenle hayat dediğimiz şeye hepimiz bir başka bakarız.
İşte bugün, bu başka hatta bambaşka bakanların, yani filozofların fikirlerini inceleyeceğiz. İncelediğimiz bu 4 görüşten belki de katıldıklarınız olacaktır. Yoksa bile üzülmeyin. Dünya’ya bakış açınızı değiştirecek, yenileyecek bu 4 felsefi fikir eminim ki sizi düşündürecektir.
“Uzay ve Zaman Belki de Sadece Zihnimizde Vardır”
Günlük hayatta metafizik kavramını genelde “fizik üstü” anlamıyla kullanırız. Fakat metafiziğin ne anlama geldiğini anlatmak bu kadar kolay değildir. Eski ve Ortaçağ filozoflarından bazıları, metafiziğin de kimya veya astroloji gibi bir konu üzerinden tanımlanmış olması gerektiğini düşünmüşlerdir. Onlara göre metafizik; oluşu, şeylerin ilk nedenini ya da değişmeyen şeyleri inceleyen bir bilimdi. Ancak metafiziği artık bu şekilde tanımlayamıyoruz.
Metafizik bir sürü detayla dolu olduğu için bu yazımızda metafiziğin ne olduğuna derinlemesine değinmeyeceğiz. Yine de metafizik için kabaca şu tanımı yapabiliriz: Metafizik, gerçekliğin temel doğasını inceleyen bir felsefe dalıdır. Ve şu sorulara cevap aramaya çalışır:
- Var olan nedir?
- Benlik ne anlama gelmektedir?
- Neden-sonuç mekanizması nasıl çalışır?
- Uzay ve zaman nedir?
Son soru modern çağın en önemli filozoflarından biri olan Immanuel Kant’ın cevap aradığı sorulardan biriydi. Soru hakkındaki düşüncesi her ne kadar ürpertici olsa da birçok kişiyi etkilemeyi başardı.
Kant, sahip olduğumuz bilgilerin büyük çoğunluğuna duyularımız sayesinde sahip olduğumuzu düşünüyordu. Ancak duyularımızla tüm bilginin elde edilemeyeceğini de biliyordu. Ona göre nedensellik, uzay, zaman gibi kavramlara ihtiyacımız var gibi görünüyordu. Çünkü bu şekilde duyularımızın topladığı verileri doğru bir şekilde organize edebiliyorduk.
Yani uzay ve zaman aslında yoktu. En azından zihnimizin dışında yoktu. Zihnimizde var olan uzay ve zaman sayesinde dış dünyayı daha rahat algılayabiliyorduk Kant’a göre. Fazla çılgın bir fikir, öyle değil mi?
Örneğin uzay olmadan bir şeyin var olduğunu düşünmeye çalışalım. Kant bunu yapamayacağımızı savunuyor. Bomboş bir uzay ve uzaydaki şeyleri hayal edebilirsiniz. Peki ya uzayda olmayan şeyleri? Bu kısım zihnimizi aşıyor. Kant’a göre aynı durum zaman konusunda da geçerli. Zamansız bir şey düşünebilir misiniz?
Kant’a göre uzay ve zaman olmaksızın bir şeyleri hayal edemememiz, onların olmadığını söylemiyor. Sadece, uzay ve zaman olmadan hayatı deneyimlemenin mümkün olmadığını bize gösteriyor.
Eğer Kant haklıysa etkileşimde bulunduğumuz dünyayı anlamamızı sağlayan uzay ve zaman kavramları, aslında hiç etkileşime geçemediğimiz dünyayla aramızda bir köprü demektir. Yani aslında dünya, bizlerden tamamen uzak ve bizimle etkileşime açık olmayan bir yapı olabilir!
“Gerçek Olan Madde Değil, Fikirlerdir”
Platon’un meşhur mağara alegorisini birçoğumuz biliriz. Bu alegorisinde Platon, aslında dünyada deneyimlediğimiz şeylerin ideaların birer kopyası olduğunu ileri sürer. Bu fikri de onu felsefede idealizm denilince akla gelen bir numaralı filozof yapar.
İdealizm deyince akla gelen filozoflardan birisi de George Berkeley’dir. Maddi tözün varlığını tamamen reddeden Berkeley, her şeyin zihinde olduğunu savunuyordu. Aslında Berkeley ve Platon’un görüşlerine bakınca Kant’ın da idealist olduğunu söyleyebiliriz. Zira o da, uzay ve zamanın zihnimizde var olduğunu düşünüyordu.
Berkeley’in maddi olanı reddetmesi size çok tuhaf gelmiş olabilir. Ancak bundan daha fazlası olduğunu söylemek gerek. Bu noktada Alman filozof Georg Wilhelm Friedrich Hegel, mutlak idealizmin temsilcisi olarak karşımıza çıkıyor.
Hegel’e göre evrendeki her şey Tanrı’nın bir parçasıydı. İnsanların sanat ya da felsefe yapmasını evrenin kendi kendisini anlamaya çalışması olarak yorumluyordu. Eğer Hegel haklıysa, o zaman maddi dünyadan bahsedemeyiz demektir. Ya da maddi bir dünya var olsa bile onunla etkileşime girmemiz mümkün değildir. Bunun yerine tıpkı mağara alegorisindeki gibi gerçek dünyadan bir engelle ayrı tutuluyoruz.
“Her Şey Her Yerde ve Aynı Anda Gerçekleşir”
Normal yaşantımızda zamanı doğrusal bir şekilde algılarız. Öyle ki, şu andan önceki her şey geçmiş; şu andan sonraki her şey ise gelecektir. Ancak felsefe ve fiziğin bir araya geldiği oldukça ilginç bir fikir olan eternalizm, zamanı daha farklı ele alıyor.
Eternalizm yani sonsuzculuk, geçmiş, şimdi ve geleceğin eşit derecede gerçek oldğunu savunan bir görüştür. Sonsuzculukta evren, uzay ve zamanda farklı koordinatlara sahip dev bir blok şeklinde düşünülür. Bu blokta zamanın ince kesitlerini görebiliriz. Ayrıca zaman içerisinde daima entropinin daha fazla olduğu yönde ilerleyebilirsiniz.
Eğer eternalizm fikri doğruysa geçmiş, şimdi ve gelecek aynı anda var olmaktadır. “Şimdi” kavramı ise zamansal yerler için “burada, burası” demenin bir yoludur. Eternalizme göre aslında zaman doğrusal değildir ve geçmişten geleceğe doğru ilerlemiyoruz. Bu, tamamen bir yanılsamadır. Çünkü şimdi dediğimiz şey de geçmiş olacaktır ve gelecek dediğimiz şey de şimdi olacaktır. Görüldüğü üzere geçmiş, şimdi ve gelecek arasında kesin bir ayrım bulunmuyor. Eternalizmden çıkarabileceğimiz bir fikir daha var. Geçmiş, şimdi ve geleceğin bu dönüşümü bize değişimin imkansız olabileceğini gösteriyor. Bu kısım gerçekten fazlasıyla düşündürücü!
“Belki de Hiçbir Şeyi Bilemeyiz”
Şüphe, felsefe ve bilimde farklı şekillerde de olsa sıklıkla karşımıza çıkan bir kavramdır. Felsefe bağlamında şüpheden bahsettiğimizde aklımıza ilkin Descartes ve Septikler gelir. Descartes şüpheyi gerçekliğe ulaşmada araç olarak kullanıyordu. Ancak Septikler Descartes’tan farklı olarak şüpheyi bir araç olarak görmüyordu. Septikler’in ilgilendiği şey, gerçekten bir şeyler bilip bilemeyeceğimizdi.
Septikler yani şüpheciler, fazla bir şey bilemeyeceğimizi savunurlar. Buna Bertrand Russell’ın bir argümanını örnek olarak verebiliriz.
Russell’ın argümanına göre, belki de şu an yaşadığınız her şey bir oyundur. 5 dakika önce o ya da bu şekilde bu oyuna dahil olmuş olabilirsiniz. Geçmişteki anılarınız, kozmolojik bilgileriniz, tanıdıklarınız gibi bir sürü şey bu oyun için sahte olarak yaratılmış olabilir. “Şimdi”mizin böylesi bir durum olmadığını kanıtlayabilir miyiz? Russell’a göre hayır. Evet, kulağa çok absürt gelen bir argüman, yine de bu durumun gerçek olması ihtimal dahilindedir.
Russell’ın argümanının da ötesinde bilgi sahibi olma fikrine karşı olan görüşler de vardır. Buna örnek olarak Münchhaussen üçlemesini verebiliriz. Münchhaussen üçlemesi, tüm bilginin ya kanıtlanmamış iddialara ya da ilk etapta doğru oldukları kabul edilen döngüsel argümanlara dayandığını iddia eder. Detayları okumak için göz atabilirsiniz: Münchhausen Üçlemesi: Gerçeği Kanıtlamak İçin Üç Geçersiz Yöntem
Sonuç Olarak;
Felsefe ve bilim bu anlattığımız dört fikir gibi sayısız fikirle doludur. Elbette bu fikirler şu an için mutlak doğrularımız değil. Ancak gerçeği aradığımız yolda birer ışık görevi görüyorlar. Bu nedenle arada bir durup “neden, nasıl” diye sormak, şüphe etmek faydalı olacaktır. Yalnız bunun dozunu ayarlamayı da unutmamamız gerek.
Kaynaklar ve İleri Okumalar
- 4 bizarre philosophical ideas that will warp your worldview ; Bağlantı: 4 strange philosophical ideas to warp your worldview – Big Think ; Yayınlanma tarihi: 5 Haziran 2023
- Immanuel Kant ; Bağlantı: Immanuel Kant (Stanford Encyclopedia of Philosophy) ; Yayınlanma tarihi: 28 Temmuz 2020
- Being and Becoming in Modern Physics ; Bağlantı: Being and Becoming in Modern Physics (Stanford Encyclopedia of Philosophy) ; Yayınlanma tarihi: 6 Ekim 2023
Matematiksel