Günlük Hayatın Felsefesi

Diyalektik Nedir? Herakleitos’tan Karl Marx’a Diyalektiğin Gelişimi

Sokrates öncesi dönemden beri diyalektik, filozoflar arasında çok fazla fikrin ateşlenmesine yol açan önemli bir unsur olmuştur. Bu nedenle diyalektik kavramına çok farklı yorumlar getirilmiştir.

diyalektik nedir
Diyalektik Nedir?

Safsata, retorik, Sokratik sorgulama yöntemi, Platon’un duyularla algıladıklarımızdan ruhani olana yolculuğu, Aristo’nun görüşleri incelemesi, Kant’ın aşkın anlayış yanılsamalarını keşfetmesi, Marx’ın kapitalizmden sosyalizme sosyo-ekonomik aşamaları yorumlaması bunlardan bazılarıdır.

Filozoflar aynı zamanda diyalektiğin gerçekliğe içkin mi yoksa insan zihnindeki bir süreç mi olduğunu da tartışmıştır. Bu tartışmalara rağmen diyalektik kavramı, sürekli olarak ileri-geri hareketle karakterize edilen bir değişim veya ilerleme sürecine işaret eder. Öyleyse diyalektik nasıl ve ne zaman ortaya çıktı?

Bu düşüncenin kökenlerinin izini sürmek için Antik Yunan’a bakmamız gerekir. Ve bu konuda öne çıkan ilk isim, Sokrates öncesi dönemde yaşamış Herakleitos’tur. 19. yüzyılda Friedrich Engels ve Karl Marx, Herakleitos’u diyalektiğin öncüsü olarak kabul etmişti. Çünkü o, kozmostaki karşıt güçlerin önemini ve değişimdeki önemini vurgulayan bir filozoftu.

Herakleitos’un Karşıtların Birliği Görüşü

Diğer Sokrates öncesi filozoflar gibi Herakleitos da arkhe problemine kafa yormuştu. Antik Yunanca’da arkhe, köken veya başlangıç anlamına gelir. Filozoflar arkhe problemini düşünmekle aslında evrenin ve varoluşun kökenlerini bulmaya çalışıyordu.

Mesela tarihteki ilk filozof olarak kabul ettiğimiz Thales’e göre arkhe suydu. Benzer şekilde çağdaşı Anaksimandros’a göre arkhe hava; Pisagor’a göreyse sayılardı. Buna karşılık İyonyalı filozof Herakleitos’a göre arkhe ateşti. Peki ama neden ateş? Çünkü Herakleitos’un felsefesi değişim üzerine kuruluydu. Ve ona göre ateş, değişimin somutlaşmış haliydi. Ateş, öz tüketim yoluyla hareketi sembolize ediyordu. Bu yüzden her şey ateşten çıktıktan sonra sürekli akış halindeydi.

Diyalektik Nedir? Herakleitos'tan Karl Marx'a Diyalektiğin Gelişimi
Efesli Herakleitos (MÖ 535 – 475); karşıtların birliği ve savaşı, ana madde ateş, logos, değişim ve akış gibi kavramlarla felsefesini ortaya koyan bir filozoftur. Yaşamı hakkında pek fazla bilgimiz olmasa da ortaya koyduğu felsefe ile hem felsefe dünyasını hem de bilim dünyasını derinden etkileyen bir filozoftur.

Herakleitos aynı zamanda her şeyin akış halinde olduğunu savunuyordu. Bu görüşünü meşhur “Değişmeyen tek şey değişimdir.” ve “Aynı nehirde iki kez yıkanamazsınız.” cümleleriyle ifade etmişti. Herakleitos’a göre doğa, sürekli değişim halindeydi ve bu döngü sonsuzdu. Ateş, suya ve toprağa dönüşüyor ve bunun tersi de gerçekleşiyordu.

İşte bu noktada karşımıza Herakleitos’un karşıtların birliği görüşü çıkmaktadır. Ona göre her töz, kendi içerisinde karşıtını da içermektedir. Bu da evrenin istikrarını koruyan sürekli bir döngü ve değişime işaret eder. Yani evrenin birliği ve bütünlüğü, karşıt güçlerin dinamik etkileşimleriyle mümkün olmaktadır. Herakleitos bu durumu açıklamak için yaşam ve ölüm, uyku ve uyanıklık, ısınma ve soğuma gibi örnekler vermiştir.

Herakleitos’tan sonra başka bir filozofun diyalektiğin önemini fark etmesi ve sadece bir argümantasyon veya mantık aracı olarak uygulanmasının önüne geçmesiyse 2000 yıl sürecekti.

Platon’un Diyalogları ve Sokratik Yöntem

Antik Yunan felsefesinde diyalektik, karşımıza genellikle tartışmacı diyaloğa dayalı bir akıl yürütme biçimi olarak çıkar. Elealı Zenon ve Sofistler de bazı akıl yürütme biçimlerini kullansalar da, biz bu bölümde daha çok Platon’un yazdığı Sokratik diyaloglardan bahsedeceğiz.

Sokratik diyaloglar, kavramların ardındaki anlamları ortaya çıkarmak ve ifadelerin doğruluğunu tespit etmek için sorular etrafında dönen bir sorgulama yöntemidir. Bu sayede de diyalektiğin gelişmesine katkıda bulunur. Platon’un Sokratik diyaloglarında Sokrates başkahramandır ve genelde insanlardaki ahlaki kavramlara meydan okur. İronik bir yaklaşım benimseyen ve sınırlı bilgiye sahip olduğunu iddia eden Sokrates, karşısındakinin anlayışındaki tutarsızlıkları ortaya çıkarmaya çalışır.

Diyalektik Nedir? Herakleitos'tan Karl Marx'a Diyalektiğin Gelişimi
Marcello Bacciarelli’nin Sokrates ve Alcibiade’yi gösteren 1776 tarihli tablosu. Sokrates, Sokratik yöntemi kullanarak Alcibiades ile sohbet ediyor.

Sokratik yöntemden esinlenen Platon, diyalektiğe kendince daha kesin bir tanım getirmiştir. Meşhur eseri Devlet’in VII. kitabında diyalektiği, “bir şeyin gerçek doğasını ayırt etmek için duyu algısını kullanmadan yalnızca rasyonel söylem yoluyla arama” olarak tanımlar.

Bu nedenle Platon’un diyalektiği adalet, hakikat, güzellik gibi felsefi kavramları keşfetmeye yönelik rasyonel bir yaklaşım olarak görülebilir. Bu durumu daha Platoncu bir şekilde şöyle ifade edebiliriz. Platon’a göre diyalektik, her formun özünü kavramak için var olan bir yöntemdir. Bu yöntem, görünüşlerin ötesindeki gerçeklik dünyasına (idealara) ulaşmak için bir araç olarak hizmet eder.

Aristoteles’in Diyalektiği ve Orta Çağ Felsefesine Etkisi

Platon’un öğrencisi olan Aristoteles, hocasının fikirlerini geliştirdi ve diyalektik üzerine bilinen en eski olgun çalışmayı üretti. Mantık üzerine 6 kitaplık bir çalışma olan Organon adlı eserinde, diyalektiği yaygın olarak kabul gören görüşlere dayalı argümanları icat etme ve keşfetme süreci olarak tanımladı. Hatta kendisinden önce diyalektiğin sistemli ve temel bir şekilde incelemediğini ifade etti.

Diyalektik Nedir? Herakleitos'tan Karl Marx'a Diyalektiğin Gelişimi
Aristoteles (sağda) ve hocası Platon (solda)

Aristoteles araştırmacı diyalektik ve retorik diyalektik arasında ayrım yapıyordu. Böylece diyalektiğe tümdengelimli akıl yürütme ve çıkarım yoluyla ilk ilkeleri (arkheleri) oluşturma fırsatını vermiş oluyordu. Platon, diyalektiğin nihai amacını fikirlerin açığa çıkarılması olarak görüyordu. Aristo ise süreci daha kapsamlı ve bilimsel olarak ele alıyordu. Yani Platon’un diyalektiği nihai gerçeğin peşinde koşarken, Aristo’nunki temel doğruları bulmayı hedefliyordu.

12. yüzyılda Aristo’nun düşüncelerinin yeniden canlanmasıyla diyalektiğin saygın konumu daha da sağlamlaşmaya başladı. Örneğin önde gelen Orta Çağ filozoflarından St. Thomas Aquinas, ünlü eseri Summa Theologica‘da diyalektik bir çerçeve kullandı. Bununla birlikte birçok Orta Çağ düşünürü diyalektiği mantığı bütünüyle kapsayan bir şey olarak yorumladı. Böylece diyalektik, retorik ve dil bilgisiyle birlikte kurumsallaşmış Orta Çağ eğitim sisteminin ayrılmaz bir parçası haline geldi.

Alman İdealizmi: Kant ve Hegel’in Diyalektiği Yeniden Kuruşu

René Descartes’ın kesinlik arayışı ve bilinçli görüşlere dayanan salt akla yatkınlığı reddetmesi, 18. yüzyılda diyalektik akıl yürütmenin eleştirel bir incelemesinin temelini atmıştı. Ancak diyalektiğin kapsamlı bir incelemesini yapan kişi, Alman idealizminin yükselişine damgasını vuran Immanuel Kant’tı.

O zamanlar diyalektik, ebedi gerçeğe ulaşmada mantık ilkelerine dayalı olarak kabul edilen bir araçtı. Fakat Kant’a göre insanoğlu, şeylerin temel doğası hakkında kesin bir teorik bilgiye ulaşamazdı. Onun bu görüşü metafizik hakkındaki fikirlerine de yansımıştır.

Immanuel Kant (
Immanuel Kant (1724 – 1804), Prusya kökenli Alman filozoftur. Alman felsefesinin kurucu isimlerinden biri olmuş, Aydınlanma Çağı ve felsefe tarihini kendisinden sonraki dönemde belirgin olarak etkilemiştir.

Saf Aklın Eleştirisi adlı eserinde Kant, metafiziğin sınırlarını ve kapsamını belirlemeye çalışır. Çalışmasının ana teması, nesneleri hiçbir zaman gerçek doğasında gözlemden kopuk olarak kavrayamayacağımızdır. Kant’a göre nesnelerin sadece görünüşlerini kavrayabiliriz.

Çünkü insan, zaman ve mekan gibi kavramlarla sınırlıdır ve nesneleri de bu şekilde algılayabilmektedir. Ayrıca Kant’a göre akıl, her sorunun başka bir soruya yol açtığı diyalektik bir süreçte dolaşıktır. Bu yüzden de Kant, diyalektiği aşkın bir anlayış yanılsaması olarak görüyordu.

Georg Wilhelm Friedrich Hegel
Georg Wilhelm Friedrich Hegel (1770 – 1831), kendisinden sonraki birçok önemli ismi etkilemiş Alman filozoftur. Felsefede ilk kez tarihin önemli olduğunu savunan filozoftur.

Alman idealizminin bir diğer önemli filozofu olan Georg Wilhelm Friedrich Hegel’in eserleriyle diyalektik, tamamen yeni bir bakış açısı kazandı. Belki de bu sebepledir ki diyalektik deyince birçoğumuzun aklına direkt Hegel gelmektedir.

Aslında Hegel, Kant’ın diyalektik hakkındaki fikirlerine katılıyordu ancak eksik buluyordu. Bu yüzden diyalektiği değişimi kendi iç çelişkileriyle açıklayan bir kavram haline getirdi. Böylece söylemsel diyalektiğin yerini doğal süreç diyalektiği aldı. Hegel’in felsefesindeki diyalektik hareket, bağımsız olarak var olan iki varlık arasındaki çatışmadan doğmaz. Ona göre diyalektik hareket ister zihinsel ister maddi olsun, tüm varlıklarda mevcut olan çelişkilerin yol açtığı içsel bir potansiyeldir.

Karl Marx’ın Tarihsel Materyalizmi ve Tarihin Diyalektiği

Hegel’in eski bir öğrencisi olan Karl Marx, diyalektiği materyalist bir biçimde kullandı. Kendisi Hegel’in kapsamlı diyalektik görüşünü tamamen reddetmese de diyalektiğin maddi dünyaya uygulanması gerektiğini düşünüyordu. Çünkü Hegel, tarihin ve düşüncenin diyalektik bir süreç içinde geliştiğini savunmuştur. Dinden siyasete, mantıktan estetiğe kadar bütün süreçlerde diyalektiğin geçerli olduğunu söylemiştir. Ve diyalektiğin Mutlak Tin’e ya da zihne (geist) varılmasıyla son bulacağını ileri sürmüştür.

Karl Marx'ın Tarihsel Materyalizmi ve Tarihin Diyalektiği
Hegelci diyalektik tez, anti-tez ve sentez olmak üzere 3 basamaktan oluşur. Tez ve anti-tez bir araya gelerek sentezi oluşturur. Bu noktada Herakleitos’un karşıtların birliği fikrini hatırlamak önemlidir. Çünkü Hegelci diyalektik de aslında Herakleitos’un bu görüşüne dayanır.

Bu yüzden Marx, Hegelci diyalektiğin ters durduğunu söylemiştir. Ona göre görselde gördüğünüz şemayı ters çevirmemiz gerekmektedir. Çünkü Marx, maddi koşulların insan fikirlerini ve bilincini etkilediğine inanıyordu. Bu yüzden de maddi dönüşümlere odaklanarak tarihin analizinde diyalektiği kullanmaya çalıştı.

Karl Marx'ın Tarihsel Materyalizmi ve Tarihin Diyalektiği
Marx’ın diyalektik materyalizmini gösteren bir şema. Ezen ve ezilen arasındaki sınıf çatışmaları toplumun yeni bir aşamaya geçmesine yol açar. Marx bu sayede ilkel toplumların köleci devletlere, ardından feodal toplumlara ve kapitalist devletlere geçişini açıklar. Sağ altta ise Hegel’in diyalektiğini görüyorsunuz.

“Şimdiye kadar var olan tüm toplumların tarihi, sınıf mücadelelerinin tarihidir.” Bu cümle aslında Marx’ın diyalektik materyalizmini özetlemektedir. Marksist diyalektikte tarihin itici güçleri karşıt sınıflardır. Buna göre tarih boyunca çatışan sınıflar olmuştur. Ve bunlardan biri ezen, diğeriyse ezilen taraf olmuştur. Daha sonraysa toplumdaki üretim tarzı geliştikçe daha gelişmiş bir ekonomik yapının oluştuğu yeni bir durum ortaya çıkmıştır.

Marx’ın diyalektiği en somut ve en çekici örneklerden biridir. Ancak modern dünyada en ses getiren fikirlerden olduğu için de fazlaca eleştirilmiştir.


Kaynaklar ve İleri Okumalar

Matematiksel

Melike Üzücek

Ankara Fen Lisesi'nden mezun oldum. Araştırma yapmayı ve sorgulamayı seven biriyim. Matematik ve biyoloji başta olmak üzere felsefe, astronomi, modern fizik ile ilgileniyorum.

İlgili Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir