Günlük Hayatın Felsefesi

Özgür Olmak İstiyorsak Sartre’ın Kafe Garsonu Gibi Olmayalım

Jean Paul Sartre Varlık ve Hiçlik adlı kitabında, kendimizi bir kafede bir garsonun işini yaparken izlediğini hayal etmemizi ister.

santre kafe garsonu

Hepimiz eylemleri veya konuşması zorlayıcı, garip veya doğal olmayan biriyle etkileşime girmişizdir. Bu kişilerin gülümseyişinde bir samimiyetsizlik hissederiz. Veya üzüntüsünü dile getirirken gözlerine baktığınız zaman aynı duyguları görmeniz mümkün olmaz. Davranışları çoğu zaman gerçek benliği ile uyumlu değil gibi gözükür.

Sonucunda bu gibi kişiler ile iletişime geçerken bir gariplik olduğunu fark ederiz. Sonucunda bu durum da bizi son derece rahatsız eder. Filozof Jean Paul Sartre, bu tür kişileri bir kafe garsonu ve bir kadın hakkındaki hikayeler aracılığıyla ele alır. Sonra da kötü niyeti elimizdeki seçenekleri görmezden geldiğimiz hayatımızın herhangi bir anı olarak tanımlar.

Jean Paul Sartre Varlık ve Hiçlik adlı kitabında, kendimizi bir kafede bir garsonun işini yaparken izlediğini hayal etmemizi ister. Servis yapan bu garson etrafta koşturur, müşteriler ile konuşur ve bir Parisli garsondan beklenen tüm yapmacık hareketleri sergiler.

Jean Paul Sartre
Jean Paul Sartre Varlık ve Hiçlik adlı kitabında, kendimizi bir kafede bir garsonun işini yaparken izlediğini hayal etmemizi ister.

Ancak bir şeyler doğru gitmiyor gibidir. Hareketleri fazla hızlı ve fazla zorlama gözükmektedir. Ancak garson ile ilgili sorunun ne olduğunu sorsak bunu açıklamak da kolay değildir. Sonuçta ortada görünen herhangi bir sorun yoktur.

Ancak Santre bu konuda şu cümleyi yazar. ” Oynuyor, eğleniyor. Peki neyi oynuyor? Bunu anlamak için onu uzun süre gözlemlemek gerekmez: kafe garsonu olmayı oynamaktadır. Burada bizi şaşırtabilecek bir şey yok: oyun bir tür düzenleme ve sorgulamadır. Çocuk, keşfetmek için, bir dökümünü çıkarmak için bedeniyle oynar, kafedeki garson, kendi durumunu gerçekleştirmek üzere kendi durumuyla oynar. ”

Yani bu adam işini istediği gibi ya da doğasına uygun bir şekilde değil, insanların yapmasını istediğini düşündüğü şekilde yapmaktadır. Bu kişi repliklerini ne kadar mükemmel söylese ve adımlarını doğru atsa da, onların kendisine ait olmadığını biliriz.

Hepimiz Bir Miktar Sartre’ın Kafe Garsonu Gibi Davranmak Zorundayız

Her işin veya rolün talepleri ve yükümlülükleri vardır. Örneğin bir iş adamı iseniz takım elbise giymeniz gerekir. Ayrıca müşterilerinizi karşılarken el sıkışmak zorundasınızdır. Öğretmen öğrencilerini disipline etmeli ve kuralları uygulamalıdır. Ödev vermeli, sınav yapmalıdır.

Sonucunda her kişinin sürdürmek zorunda oluğu mesleğe göre ezbere bilmesi gereken bir repliği, bir senaryosu bulunur. Shakespeare’in de dediği gibi; “Bütün dünya bir sahnedir ve tüm erkekler ve kadınlar sadece oyunculardır.”

Ancak bu aslında önemli bir sorunu da beraberinde getirir. Sonuçta, eylemlerimizi ve sözlerimizi bir etiketin önceden belirlenmiş tanımlamasına teslim ederken, aynı zamanda kendi özgün benliğimizi de teslim ederiz. Varlığımızı pasif bir kuklaya indirgeriz.

Bir rolü yeterince uzun süre oynadıktan sonra da kişiliğimizde bölünmeler başladığını hissedebiliriz. Gerçek benliğimiz ve duygularımız ile yapmak zorunda kaldıklarımızın arasında bir yerlerde kalmak giderek daha da zorlayıcı bir hal almaya başlar. Var olan düzen içerisinde öylece yaşamaya devam ederiz. İstediğimiz zaman bu prangalardan kurtulma özgürlüğünde olduğumuzu da çoğu zaman unuturuz.  

Jean Paul Sartre varlık ve hiçlik
Paul Sartre’ın (1905-1980) yaş günü. Simgesel başyapıtı ‘Varlık ve Hiçlik’ özelinde, özgürlük, kendi-olmak ve insanın dünya üzerindeki varlığı üzerine çok değerli ifadelerini yeniden anımsamak için kaleme alınmıştır.  Bu kitabın Sartre’ın ününe olan katkısı, okuyanların onu anlamasından değil daha çok anlayamamasından kaynaklanmıştır. Sartre “Varoluşçuluk” olarak bilinen felsefi akımın ana figürü olarak bilinmektedir.

Bu noktada Sartre’nin kitabında verdiği ikinci bir örneği anımsamak gerekir. Yeni tanıştığı bir erkekle ilk kez randevuya çıkan bir kadını hayal edin. Kadın çekici ve bunun farkında. Kendisiyle konuşmakta olan adamın onun hakkında beslediği niyetleri de çok iyi biliyor. Aynı zamanda er ya da geç bir karar alması gerekeceğini de hisseder.

Yine de, bunun kafasını karıştırmasına izin vermez. Bunun yerine kendi kurduğu bir anlatı ile yaşamayı seçer. Sonucunda yakışıklı prens ile ilgili kafasında bir senaryo vardır. Bu senaryo da orada olduğunu bildiği gerçeği görmesine izin vermiyor.

Jean Paul Sartre İçin Kötü Niyet Nedir?

Jean-Paul Sartre
En ünlü varoluşçu filozoflardan birisi olan Jean-Paul Sartre aynı zamanda roman, oyun ve biyografi yazarıdır. Eğitim kurumlarına ve onların niteliklerine oldukça değer veren bir kültürde Sartre asla bir üniversite profesör olmamıştır. Bunun yerine bir dizi lisede öğretmenlik yaparak kariyerine devam etmiştir. 

Kendi seçimlerimizle değil de, bizim için önceden hazırlanmış anlatılarla yaşadığımız bu anlar, Sartre’ın kötü niyet dediği şeylerdir. Kötü niyet, bir durum üzerinde sahip olduğumuz gücü kendimizden saklamamız anlamına gelir. Kötü niyet kendin gibi olmamak bir yerde kendini kandırmaktır. Garson oynadığı oyunu görmeyi reddeder. Randevudaki kadın orada olduğunu bildiği gerçeği görmek istemez.

Sartre’ın kötü niyeti, onun en anlaşılan ve kendimize uyarlayabileceğimiz fikirlerinden biridir. Eve geldiklerinde “iş kıyafetlerini” çıkarmaktan büyük zevk alan herkes onun ne demek istediğini bilir. Milyonlarca insanın belirli bir şekilde davranma baskısına teslim olan herkes onun ne demek istediğini anlar. Oysaki hiçbir şeyin olduğu gibi olması gerekmez. Yükümlülükler ve taahhütler arasında kendimize hayal etme fırsatı tanıdığımızdan daha özgür oluruz.

Hepimiz hayatımızın büyük bir bölümünü kötü niyetle yaşıyoruz. Ona bir isim vermek işleri biraz daha iyi hale getirmemize izin verebilir. Santre bizi normal olandan uzaklaştırmak ve hayal gücümüzü özgürleştirmek ister.

Her gün işe gitmek için otobüse binmek, hoşlanmadığımız insanlara karşı yalancı samimiyet takınmak veya kendimizi sözde güvende hissetmek için yaşam enerjimizden vazgeçmek zorunda değiliz. Ancak Sartre’ın ilk işaret edeceği gibi bunu sadece isterseniz başarabilirsiniz.

Sonuç Olarak;

Sartre, hiçbir şeyin olduğu haliyle olmak zorunda olmadığı yönündeki ısrarı ile ilham vericidir. Bize, varoluşun akışkanlığını kabul etmemiz ve yeni alışkanlıklar, yeni görüşler edinmemiz, yeni fikirler ileri sürmemiz için ısrar eder.

Sartre özellikle gençlik çağında; ebeveyn beklentileri ve sosyal beklentiler bizi ezdiği zaman, orta yaşın kasvetli anlarında, bir şeyleri değiştirmek için hala biraz vaktimiz olduğunu fark ettiğimiz, ancak çok da zamanımızın kalmadığının bilincinde olduğumuz zamanlarda bizim için faydalıdır. Göz atmak isterseniz: Jean-Paul Sartre 1964’te Nobel Ödülünü Neden Kabul Etmemişti?


Kaynaklar ve ileri okumalar için:


Size Bir Mesajımız Var!

Matematiksel, 2015 yılından beri yayında olan ve Türkiye’de matematiğe karşı duyulan önyargıyı azaltmak ve ilgiyi arttırmak amacıyla kurulmuş bir platformdur. Sitemizde, öncelikli olarak matematik ile ilgili yazılar yer almaktadır. Ancak bilimin bütünsel yapısı itibari ile diğer bilim dalları ile ilgili konular da ilerleyen yıllarda sitemize dahil edilmiştir. Bu sitenin tek kazancı sizlere göstermek zorunda kaldığımız reklamlardır. Yüksek okunurluk düzeyine sahip bir web sitesi barındırmak ne yazık ki günümüzde oldukça masraflıdır. Bu konuda bizi anlayacağınızı umuyoruz. Ayrıca yazımızı paylaşarak da büyümemize destek olabilirsiniz. Matematik ile kalalım, bilim ile kalalım.

Matematiksel

Sibel Çağlar

Temel eğitimimi Kadıköy Anadolu Lisesinde tamamladım. Devamında Marmara Üniversitesi İngilizce Matematik Öğretmenliği bölümünü bitirdim. Çeşitli özel okullarda edindiğim öğretmenlik deneyiminin ardından matematiksel.org web sitesini kurdum. O günden bugüne içerik üretmeye devam ediyorum.

İlgili Yazılar

Bir Yorum

  1. kaleme alıp yayınladığınız için Çok teşekkür ediyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir