Sosyal bir tür olduğumuzdan yaşamımızın en önemli unsurlarından biri ilişkilerimizdir. İlişkilere başlama şeklimiz, ilişkilerden beklentilerimiz, ilişkide olduğumuz kişilere ne kadar yakın hissettiğimiz hatta ilişkileri nasıl sonlandırdığımıza kadar pek çok unsur, bağlanma stilimizle yakından ilişkilidir.
Erken çocukluk döneminde en çok ilişki içinde olduğumuz kişiler ebeveynlerimizdir. Bu nedenle, bu dönemle ilgili bağlanma stilleri, çocukların ve ebeveynlerin nasıl etkileşime girdiğine odaklanır. Yetişkinlikte ise bağlanma stilleri, romantik ilişkilerdeki bağlanma modellerini tanımlamak için kullanılır.
Bağlanma üzerine yapılan araştırmaların kökleri, Freud’un teorileriyle başlar. Ancak Psikiyatrist John Bowlby genellikle bağlanma teorisinin babası olarak kabul edilmektedir.
Bağlanma Nedir?
Bağlanmanın kökenini anlamak için Avusturyalı bir zoolog ve onun kuşlarının hikayesiyle başlamalıyız. 1930’larda, çalışmayla Nobel Ödülü kazanan Konrad Lorenz, kazların davranışlarını gözlemliyordu. Lorenz’in araştırmasında keşfettiği şey, yüzyıllardır süren düşüncenin aksine, kuşların gerçek annelerine zorunlu olarak bir bağlılık geliştirmediğiydi. Aslında yumurtadan çıktıktan sonraki saatler içinde ilk gördükleri hareketli nesneye bağlanma geliştirmeleri mümkündü.
Gözlemleri, ‘damgalama teorisi’ olarak bilinen şeyi geliştirmesine neden oldu. Lorenz, çalışmasında yeni doğan ördeklerin, bisiklet, lastik, bahçe hortumu veya manken giyen bir bilim insanına son derece güçlü bir bağlılık geliştirebileceğini gösterdi.
Bebekler ebeveynlerine neden bağlanırlar?
On yıllar boyunca psikologlar, bağlanmanın birincil temelinin hayatta kalmak olduğunu varsaydılar. Harry Harlow, 1950’lerde bebek rhesus maymunları üzerinde yaptığı araştırmayla bu varsayımı tersine çevirdi. Harlow bebek maymunları doğumdan sadece birkaç saat sonra annelerinden ayırdı.
Daha sonra onları tel ve sünger gibi malzemelerden yapılmış maymuna pek de benzemeyen, temsili annelerin yanına koydu. Telden vekil annede bebek maymunu beslemek için gerekli süt bulunmaktaydı. Diğer vekil anne ise daha yumuşak bir etki yaratmak için havlu kumaşla kaplıydı.
Harlow, bebek maymunların rutin olarak tel annelere süt için gitmelerine rağmen, zamanlarının çok daha fazlasını kumaş annelerle geçirdiklerini keşfetti. Buna ek olarak Harlow, bebek maymunları ses ile korkuttuğu zamanlarda maymunlar güvenlik için havlu kumaştan anneye gidiyorlardı. Harlow, bu fenomeni dokunmanın sağladığı olumlu duygular ile ilişkilendirdi.
İnsanların bağlanma stilleri geliştirmesi için hassas dönemleri var mıdır?
Bağlanılan kişiden erken ve uzun süreli ayrılma, sosyal bağ da dahil olmak üzere psikolojik uyum üzerinde zararlı etkiler yaratır. Bu olasılığa dair en iyi kanıtlardan bazıları, Romanya’daki yetimhanelerden evlat edinilen bebeklerle yapılan bir çalışmadan geliyor.
1970’lerde ve 1980’lerde Romanya’da her türlü doğum kontrolü yasaklanmış ve neticesinde doğum oranları çok artmıştı. Sonucunda da çocuklarının bakım masraflarını karşılayamayacak kadar yoksul olan birçok aile, onları yetimhanelere bırakmak zorunda kalmıştı. Ancak bu yetimhaneler çok az sosyal etkileşim veya duygusal bakım imkanı sunmaktaydı.
Bu trajik “doğal deney”, John Bowlby’ye Bağlanma Teorisi’ni test etmesine olanak sağladı. Çalışmasında Bowlby, beş yaşından önce ebeveynlerinden ayrılan çocukların hayatlarının ilerleyen dönemlerinde suç içerikli davranışlarda bulunma olasılıklarının önemli ölçüde daha yüksek olduğunu öngörecekti.
Çocukluğumuzun Bağlanma Stilleri Yetişkinliğimizi Nasıl Etkiler?
Tüm bu çalışmaların sonucunda John Bowlby bağlanmanın dört ayırt edici özelliği olduğunu kaleme alacaktı. 1970’lerde psikolog Mary Ainsworth “Garip Durum” adlı çalışmasıyla da bu kuramı geliştirdi.
Bebekler ve bakıcılar arasındaki duygusal bağı açıklamak için Bowlby tarafından geliştirilen bağlanma teorisi romantik ilişkileri anlamak için de çıkarımlara sahiptir. John Bowlby’ye göre, kişinin yetişkinlikteki ilişkileri erken dönemdeki bağlanma stillerinin bir devamıdır. Bebeğin birincil bağlanma figürünün davranışı, bebeğin sonraki ilişkilerinde aynı şeyi beklemesine yol açar. Başka bir deyişle, erken bağlanma deneyimleri ile sonraki ilişkiler arasında süreklilik olacaktır. Bu süreklilik hipotezi olarak bilinmektedir.
Yetişkinlikte Karşımıza Çıkan Dört Bağlanma Stili Nedir?
Yetişkin bağlanma stilleri, insanların yakın ilişkilerdeki rahatlığını ve güvenini, reddedilme korkularını ve samimiyet özlemlerini ve kendi kendine yeterlilik veya kişilerarası mesafe tercihlerini tanımlar. Bireyler, kendilerine ilişkin olumlu ya da olumsuz bir inanca sahiptir. Ayrıca başkalarına ilişkin olumlu ya da olumsuz bir inanca da sahip olacaktır. Bunun sonucunda da dört olası yetişkin bağlanma stilinden biri ortaya çıkar.
Güvenli bağlanma
Güvenli bir şekilde bağlanan yetişkinler, olumlu benlik imajlarına ve başkalarına ilişkin pozitif imajlara sahip olma eğilimindedir. Uzun vadeli ilişkilere güvenirler, yüksek bir öz güvene sahip olurlar. Ayrıca yakın ilişki kurmaktan keyif alırlar ve başkalarıyla duygularını paylaşma konusunda daha rahat olurlar.
Elbette çocukluğunda anne ile güvenli bir bağ kurarak yaşama başlamış pek çok yetişkin ileriki süreçte bir ilişkiyi sürdürmekte sorunlar ile karşılaşabilir. Ancak yine de insanları ve olayları nesnel olarak değerlendirecek ve genel olarak ilişkilere olumlu bir değer verecektir.
Saplantılı ( Kaygılı) bağlanma
Çocukluk döneminde kaygılı bağlanma stili geliştiren çocuklar gelecekte saplantılı bir bağlanma stiline sahip olabilirler. Bu kişiler olumsuz bir benlik imajına ve başkaları hakkında olumlu bir imaja sahiptirler. Bu da onların kendilerini değersiz ancak başkalarını normalden daha değerli hissetmelerine neden olur.
Bu tür bağlanmaya sahip çocuklar, yeni bir durumda annelerine yapışır ve eteklerinden ayrılmaz. Annelerinden ayrıldıklarında çok üzülürler. Anne döndüğünde onu görmekten memnun olurlar ve teselli için yanına giderler. Ama teselli edilemezler ve ona karşı öfke belirtileri gösterebilirler.
Bu bağlanma biçimi, annenin bazen bebeğin ihtiyaçlarını karşılaması bazen de duygusal ihtiyaçlarını görmezden gelmesi, yani annenin davranışlarının tutarsız olması nedeniyle oluşur. İleriki hayatlarında bu tip kişiler ilişkilerde yakınlık isterler. Ancak endişe her zaman bakidir. Özerklik ve bağımsızlık onları endişeli hissettirecektir. Kaygılı bağlanan kişiler kolaylıkla âşık olduklarını fakat gerçek aşkın kendilerini nadiren bulduğunu dile getirmektedirler.
Kaçıngan bağlanma
İnsanlar bu durumda, kaygılı bağlananların tam tersine düşük bağlanma kaygısı ve yüksek bağlanma kaçınması yaşarlar. Çocuklukta edindikleri kendi kendilerine yetme içgüdüsünü ilişkilerinde de sürdürürler. Kendini birine açmak ve insanlarla yakınlık kurmak onları çok rahatsız eder.
Duygusal yakınlık kurmadıkları gibi karşılarındaki kişinin ihtiyaçlarına karşı da duyarsız olurlar. Birinin onlara bağlanması ve onlardan beklenti içerisinde olması kaçıngan bireylerde kaçma eğilimi oluşturur. Partnerleriyle kısa süreli birliktelikler yaşarlar ve/veya uzun vadeli planlar yapmazlar. Sosyal olarak içine kapanan ve başkalarına güvenmeyen kaçınan çocukların tipik bağlanma davranışlarını sergilerler.
Kaygılı-kaçıngan bağlanma
Bu bireyler ise bağlanma kaygısı ve kaçınması yüksek seviyede olan insanlardır. Bu kişiler bir yandan yakın bir ilişki içerisinde bulunmak isterlerken öbür yandan güven problemi yaşarlar. Samimi bir ilişki içerisine girdiklerini fark ettikleri anda bunun onlara çok fazla geldiğini düşünerek uzaklaşmak isterler. Kendilerini duygusal olarak açtıklarında incineceklerine ve zarar göreceklerine inanırlar.
Bu bağlanma stiline sahip olanların çok kaotik ve zehirli bir evde büyümüş olması yaygın bir durumdur. Bu nedenle, kaygılı-kaçınan kişi, yetişkin olarak romantik ilişkilerinin de kaotik olmasını bekler. Güvenli ve sakin biriyle ilişki içindeyse, bunun neden olduğundan şüphelenebilirler. Bu durum onlar için bir şeylerin ters gittiğinin bir işareti olacaktır.
Sonuç Olarak;
Ampirik kanıtlar, bağlanma stilinin bağlama özgü olabileceğini ve herhangi bir değerlendirmeden elde edilen sonuçları kişinin bağlanma stilinin tek göstergesi olarak görmemesi gerektiğini hatırlatır. Yani şu ana kadar okuduklarınız doğru bilgiler olsa da bir kişiyi sadece bu bilgilerden ya da çocukluk travmalarından yola çıkarak yargılamanız doğru değildir.
Ayrıca kişinin bağlanma biçimi zaman içinde de değişebilir. Farklı araştırmalarda, insanların yaklaşık %70’inin daha istikrarlı bağlanma stillerine sahip olduğu, geri kalan %30’unun ise değişime daha fazla maruz kaldığı bulundu. Bu tür bulgular, bağlanma stili değerlendirmelerinin daha ihtiyatlı bir şekilde yorumlanması gerektiğini düşündürmektedir. Sonucunda değişim her zaman mümkündür. ve bunun illa ki olumsuz olaylar ile ilgili olması gerekmez.
Kaynaklar ve İleri Okumalar:
- Attachment Styles And Their Role In Adult Relationships. Yayınlanma tarihi: 31 Mayıs 2023; Bağlantı: https://www.simplypsychology.org/attachment-styles.html
- The Different Types of Attachment Styles. Yayınlanma tarihi: 26 Mayıs 2022; Bağlantı: https://www.verywellmind.com/
- What’s your attachment style? Take this quiz to find out. Yayınlanma tarihi: 15 Şubat 2022; Bağlantı: https://www.npr.org/2022/02/09/1079587715/whats-your-attachment-style-quiz
- Demirdağ, Muhammet Fatih . “Bağlanma Teorisi’nin Kökenleri: John Bowlby ve Mary Ainsworth”. Düzce Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 1 / 2 (Kasım 2017): 76-90
Matematiksel