Günlük Hayatın Felsefesi

Bir Ördek mi Yoksa Tavşan mı? Ludwig Wittgenstein Ve Algının Felsefesi

Gördüğümüz şeyleri açıklamak nadiren basit olur. Bazen gördüğünüz şeyin ne olduğu net değildir ya da gördüğünüz şeyden emin olsanız bile fikriniz kolayca değişir. Şimdi aşağıdaki görsele dikkatlice bakın. Muhtemelen bir kısmınız ördek, bir kısmınız ise tavşan görecektir.

Bir Ördek mi Yoksa Tavşan mı? Ludwig Wittgenstein Ve Algının Felsefesi

Bu görselin bilinen en eski versiyonu bir Alman mizah dergisi olan Fliegende Blätter’in 23 Ekim 1892 sayısında yer almıştı. Sonrasında aynı görsel psikolog Joseph Jastrow tarafından kullanıldı. Günümüzde de ara sıra sosyal medyada karşımıza çıkan bu görselin asıl ünlenmesi felsefeye dahil olmasından sonra oldu.

Aslında bu ördek-tavşan görseli felsefedeki en ikonik görsellerden bir tanesidir. Bunun nedeni, Avusturyalı felsefeci Ludwig Wittgenstein’ın, ölümünden sonra yayınlanan eseri Felsefi Soruşturmalar (1953)’da, felsefecilerin ‘bakış açısı algısı’ dediği şeyi göstermek için bu görseli kullanmasıdır.

Bu görsel iki şekilde de görülebilir; ya bir ördek ya da bir tavşan. Bir çoğumuz da istediğimiz gibi bu iki şekil arasında gidip gelebilir, “Az önce bir ördek iken, şimdi de bir tavşan görüyorum” diyebiliriz. Bu nedenle görsel, gerçekliğin ve algının doğası hakkında ciddi soruları gündeme taşır.

Wittgenstein, kitabında iki tür görme olduğundan bahseder. İlk olarak, standart ve doğrudan görme eylemine sahibiz. Bu sayede telefonumuzdan yansıyan ışığı, bir ağacın yeşil rengini ya da bir masanın şeklini görebiliriz.

Bir Ördek mi Yoksa Tavşan mı? Ludwig Wittgenstein Ve Algının Felsefesi
Az önceki ördek-tavşan görselinde olduğu gibi burada da bakanlar birbirine dönük iki yüz veya bir kadeh görebiliyor. Eğer arka plan siyah renk olarak kabul edilirse kadeh veya vazo görülecektir. Ancak, beyaz kabul edilirse de birbirine bakan yüzler ortaya çıkar.

Ama aynı zamanda “bir yönü fark etme” yeteneğine de sahibiz. Bu farklı bir görme deneyimdir. Şimdi aşağıdaki görsele bakın. Konu hakkında bilgisi olmayan kişiler için bu görsel aslında pek bir şey ifade etmeyecektir. Sadece mavi bir semin üzerine çizgiler biçiminde görecektir. Ancak bir mühendis bunu “blueprint” olarak adlandırılan bir teknik çizim olarak görecektir.

Bu Şekilleri Felsefi Açıdan Önemli Kılan Şey Nedir?

Bir örnekte matematikten verelim. Diyelim ki iki kişinin eline abaküs verdiniz. Eğer kişilerden biri bunu daha önce hiç görmediyse muhtemel bir süs eşyası ya da oyuncak zanneder. Ancak ikinci kişi eğer matematik hakkında bir ön bilgiye sahipse bunu hemen tanıyacaktır.

Wittgenstein, “bakış açısında değişiklik” denilen bu konuda bir örnek daha verir. Şimdi de aşağıda verilen noktalara bakın. Onları bir arada yani 4 noktayı bir bütün olarak algılamış olabilirsiniz. Ya da noktaları iki noktadan oluşan iki grup şeklinde ya da kenarları bir noktayla çevrelenmiş tek bir ikili nokta grup olarak da görebilirsiniz. Gördüğünüz gibi görseldeki noktalar aynı olduğu halde algımız değiştiği için bakış açımızda değişimler yaşanacaktır.

Dünyaya belli kavramlarla yaklaşırız ve gördüğümüz her şey bu kavramlar tarafından filtrelenir. Genellikle başkaları tarafından bize söylenenler veya hayatta öğrendiklerimiz, nesneleri ve hatta insanları nasıl gördüğümüzü biçimlendirir. Bir arkadaşınızın kardeşinizi sevdiğiniz bir sanatçıya benzettiğini ve bunu bir iki defa söylediğini düşünün. İşte bu noktada yavaş yavaş algınız değişmeye başlayacaktır. Zaman içinde kardeşinize her baktığınızda sizin de onu aynı sanatçıya benzetmeniz olasıdır.

Ördek-tavşan görüntüsünde olduğu gibi, nesneye ilişkin birbiriyle rekabet eden ve eşit derecede geçerli iki algıya sahip olduğunuzda ise işler tuhaflaşmaya başlar. Her ikisi arasında algınızı değiştirerek dakikalar harcayabilirsiniz. Aynı durum aşağıda gördüğünüz Necker küpü için de geçerlidir.

Necker küpü basit bir küp çizimidir ama dikkatli bir şekilde uzun süre bakıldığında ilginç sonuçlar verir. İlk bakışta birbirine paralel olan karelerden birini küpün bize yakın olan yüzü olarak görürsünüz. Ancak biraz zaman geçtiğinde küpün ön yüzü yer değiştirir. Nasıl görmek istediğinize bağlı olarak çizgileri önce bir yöne sonra da diğer yöne konumlu olarak göreceksiniz.

Necker küpü

Herkes Aynı Şeyi Göremez

Dikkat dağınıklığı, önceden öğrenme eksikliği ya da sadece bilinmeyen bir psikolojik faktör, sebep ne olursa olsun, bazı insanlar bir şeyi başka bir şey olarak göremezler. Bu durumu Wittgenstein görünüm körlüğü olarak tanımlar. Şimdi en popüler optik illüzyonlardan biri olan ‘Eşim ve Kayınvalidem’ görseline bakın. Bir çok kişi genç ve yaşlı kadını birbirinden ayırt eder. Ancak kimi insanlar bunu göremez. Aynı biçimde  ¯\_(ツ)_/¯ kimisi için bir emoji anlamına gelmez. Sadece anlamsız çizgilerdir.

‘Eşim ve Kayınvalidem’ görseli ilk kez 1888’de Almanya’da yayımlanan bir kartpostalda yer almıştı. 1915’te İngiliz karikatür ustası William Ely Hill, görseli kendi yorumuyla sunmuştu. 1930’daysa ABD’li psikolog Edwin Boring, çalışmayı yayınladığı bir makalede kullandıktan sonra görsel, okul kitaplarında en iyi optik illüzyon örneklerinden biri olarak yaygın bir şekilde kullanılmaya başlamıştı.

Wittgenstein’ın ördek-tavşan imajını incelemesi bize öğrenmemizin gücünü gösteriyor. Bu arada bu noktaya kadar aktardıklarımız işin felsefi boyutu ile ilgili idi. Psikolojik açıdan ele alındığında da bu görsel farklı bir anlam taşır. Her iki hayvanı da kolayca görebilen insanların genel olarak daha yaratıcı olduğunu söylenir.

Tavşan ördek yanılsamasının geçerliliğini test etmek için, 2011’de British Journal of Psychology’de yayınlanan bir araştırma teoriyi doğruladı. Hayvanlar arasında en hızlı geçiş yapabilen katılımcılar, tavşan ve ördek arasında geçiş yapmakta zorlanan katılımcılara kıyasla günlük hayatta daha yaratıcı gibi gözüküyorlardı.

Kısaca Ludwig Wittgenstein

Bir Ördek mi Yoksa Tavşan mı? Ludwig Wittgenstein Ve Algının Felsefesi

26 Nisan 1889’da Avusturya’nın Viyana şehrinde doğan Ludwig Josef Johann Wittgenstein, kendine özgü, yalnız dahi arketipine eksiksiz olarak uyan, karizmatik ve gizemli biriydi. Kült bir figür oldu ama şöhretten uzak durdu. Berlin’de makine mühendisliği eğitimi aldı.

Mühendislik alanındaki çalışması, onu matematikle ilgilenmeye yöneltti. Bu da ardından onu matematiğin temelleriyle ilgili felsefi sorgulamalar üzerine düşünmeye yöneltecekti. Nihayetinde Wittgenstein Cambridge’te Bertrand Russell’ın yanında çalışmaya başladı.

Babası 1913’te öldüğü zaman Wittgenstein, hızlıca tüketeceği bir servet devraldı. Bir sonraki yıl savaş patlak verdiğinde Avusturya ordusunda gönüllü oldu. Felsefi çalışmalarına devam etti ve savaş sürecince cesareti ona pek çok madalya kazandırdı.

Mantık üzerine akıl yürütmelerinin sonucu, Tractatus Logico-Philosophicus oldu. Bu kitap, Wittgenstein’ın kendi yaşamı süresince yayımlanan tek kitabıydı. Tractatus’ta Wittgenstein kendinden emin bir şekilde (daha sonra bunu reddedecek olmasına rağmen) tüm felsefi açmazları çözümlediğini öne sürdü. Buna güvenerek bir süre felsefeden uzak durdu.

Ancak 1929’da, aslında felsefe alanında yapacak daha çok işi olduğunu fark ederek, Trinity Koleji’nde öğretmenlik yapmak için Cambridge’e geri döndü. 1939’da Cambridge’te felsefe profesörü oldu. 1949’a kadar, ölümünden sonra yayımlanan, tartışmasız en önemli çalışması olan Felsefi Soruşturmalar’ın tüm içeriğini hazırlamıştı.

Ömrünün son iki yılını Viyana, Oxford ve Cambridge’te geçirdi ve 1951’de prostat kanserinden ölene kadar çalışmayı sürdürdü. Wittgenstein’ın son sözü, “Onlara harika bir hayatım olduğunu söyle,” oldu.


Kaynaklar ve ileri okumalar:

Matematiksel

Sibel Çağlar

Temel eğitimimi Kadıköy Anadolu Lisesinde tamamladım. Devamında Marmara Üniversitesi İngilizce Matematik Öğretmenliği bölümünü bitirdim. Çeşitli özel okullarda edindiğim öğretmenlik deneyiminin ardından matematiksel.org web sitesini kurdum. O günden bugüne içerik üretmeye devam ediyorum.

İlgili Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir