Tarih boyunca pek çok felsefe okulu ortaya çıkmıştır. Ancak tanımlanmasında okul kelimesi geçmesine rağmen bahsedilen şey günümüzdeki gibi sistematik, resmi ve formel bir eğitim binasından ziyade bir grup insanın etrafında oluşan bir “ekol” olarak anlaşılmalıdır.
Dünyadaki ilk felsefe okulu Assos’ta açılmıştır. M.Ö. 348 ile 345 yılları arasında Aristoteles, Kral Hermias’ın daveti üzerine buraya gelmiş ve öğretilerini yaygınlaştırmak için bu okulu açmıştır. Sonrasında da çoğu zaman birbirlerinin devamı ya da karşıtı biçiminde farklı felsefe okulları kurulmuştur. Bir yazıya sığamayacak kadar çok felsefe okulu vardır. Bu yazıda 10 tanesini ele alacağız.
Nihilizm
19. yüzyıl Avrupa’sında, Friedrich Jacobi, Max Stirner, Søren Kierkegaard, Ivan Turgenev ve bir dereceye kadar Friedrich Nietzsche gibi önde gelen düşünürlerin önderlik ettiği, Latince ‘hiçbir şey’ anlamına gelen ‘nihil’ kelimesinden türetilen Nihilizm, muhtemelen felsefenin en karamsar okuludur.
Nihilizm, hayatın özünde anlamsız olduğunu ve hiçbir şeyin gerçekten önemli olmadığını savunarak hükümet, din, hakikat, değerler ve bilgi de dahil olmak üzere tüm otorite biçimlerini sorgular. Kimi nihalistler bu öğretileri reddetme fikrini özgürleştirici bir olasılık olarak kabul eder. Devamında Nihilizm, daha az karamsar olan Varoluşçuluk ve Absürdizm felsefi tarzlarının yolunu açtı.
Varoluşçuluk
Varoluşçuluk, Avrupa’da ortaya çıkan ve İkinci Dünya Savaşı’nın yıkıcı olaylarından sonra, sistematik felsefeye karşı bir tepki olarak doğan ve kısa sürede son derece popüler hale gelen bir felsefedir. Søren Kierkegaard, kendisi terimi hiç kullanmamış olsa da genel olarak ilk varoluşçu filozof olarak kabul edilmektedir. Ancak kendini varoluşçu olarak tanımlayan ilk kişilerden biri Jean-Paul Sartre‘dir.
Varoluşçuluk temelde, her şeyden önce dünyada kendimizi var olurken bulmamız ve ardından yaşamımızla ilgili ne yapacağımıza karar vermek zorunda olmamız düşüncesinden gelmektedir. Varoluşçuluğun bir başka önemli konusuysa, varoluşumuzun saçmalığıdır. Varoluşçular ayrıca özgür irade, seçimler ve birey olmanın zorlukları hakkında da sorular sorarlar.
Nihilizm ile ortaya çıkan sorular Varoluşçuluk ideolojileriyle cevaplanır. Nihalizm hayatın bir anlamı olmadığını ileri sürer. Varoluşçuluk ise hayata anlamını sizin verdiğinizi söyler.
Stoacılık
Stoacılık, Antik Yunan’da başlayan ve günümüzde de takipçileri bulunan bir felsefedir. Ahlaki mükemmelliği nihai hedefi olarak benimseyen bir yaşam biçimidir. Temelinde işlerin istediğiniz gibi gitmediği bir dünyada nasıl yaşanacağına odaklanan bir felsefe okuludur. Kalbindeki fikir, kontrolünüz dışındaki her şeyi kabul etmektir.
Stoacılar, evrende her şeyin bir amacı olduğunu ve insanların da kendi amaçlarını keşfetmeleri gerektiğini savunur. Bunun yanı sıra Stoacılar, kişisel sorumluluk, akıl ve erdem gibi kavramlara da önem verir. Stoacıların önemli temsilcileri arasında Zenon, Cleanthes, Chrysippus, Seneca, Epictetus ve Marcus Aurelius bulunmaktadır. Ayrıca göz atmak isterseniz: Stoacı Filozof Epiktetos’a Göre İnsanlar Nasıl Mutlu Olur?
Hazcılık
Hazcılık veya hedonizm, hazzın mutlak anlamda iyi olduğunu, insan eylemlerinin nihai anlamda haz sağlayacak bir biçimde planlanması gerektiğini, sürekli haz verene yönelmenin en uygun davranış biçimi olduğunu savunan felsefe okuludur. Bir hedonist ise hazzı en üst düzeye çıkarmaya ve acıyı en aza indirmeye çalışan kişidir. Bu okul tarafından mutluluk genellikle haz olarak yorumlanır.
Hedonizmin çok köklü bir geçmişi var. Başlangıcı Aristippos tarafından kurulan bir düşünce okulu olan Kirene Okulu ile MÖ dördüncü yüzyıla kadar uzanır. Hedonizm aynı zamanda kaydedilen en eski felsefedir ve Gılgamış Destanı’nda yer alır. Detaylar için: Hedonizm Nedir? Hedonist Kime Denir? Hepimiz Doğuştan Hedonist miyiz?
Mantıksal Pozitivizm
Her şeyi kesinlikle mantığa ve ampirik kanıtlara dayandırıp dayandıramayacağımızı hiç merak ettiniz mi? Mantıksal pozitivistler bunu bir çıkmaz bulana kadar denediler. 1920’lerde ve 30’larda popüler olan bu felsefe okulu, tüm bilgileri ampirik verilere veya mantıksal totolojilere dayandırmaya çalışan doğrulama fikrine odaklanmıştı.
Mantıksal deneycilik olarak da adlandırılan mantıksal pozitivizm, 1920’lerde Viyana’da ortaya çıkan ve bilimsel bilginin tek gerçek bilgi türü olduğu ve tüm geleneksel metafizik doktrinlerin anlamsız olduğu gerekçesiyle reddedilmesi gerektiği görüşüyle karakterize edilen felsefi bir harekettir.
Okulun, özellikle Karl Popper ve Wittgenstein’ın çalışmaları üzerinde büyük etkisi vardı. Hareketin ünlü üyeleri arasında Bertrand Russell, Ludwig Wittgenstein ve Viyana Çevresi bulunmaktadır.
Taoculuk
Taoizm, Antik Çin’de ortaya çıkmıştır ve temeli Laozi’nın yazılı eseri Dao De Jing’e dayanan bir öğretidir. Uyum ve denge fikrine odaklanır. Diyalektik, olgular veya fikirler içindeki gerçek veya görünen çelişkileri çözmekle ilgilenen bir felsefe alanıdır.
Hepimizin tanıdığı Yin-yang’ın sembolü, dünyadaki her şeyin dengeli ve birbirine bağlı olduğu ve ch’i olarak bilinen temel bir enerji tarafından yönlendirildiği yönündeki Taocu inancından kaynaklanmaktadır. Evrenle uyum içinde yaşamak, “Tao” ya da “Yol” ile aynı hizada olmaktır.
Çin’in Taoizm ile tarihsel ilişkisi ilginçtir. Çünkü Çinli seçkinler sıklıkla bu felsefeyi küçümsemişti. Ancak Taoculuk sıradan insanlar tarafından benimsendiği için genellikle bir halk felsefesi olarak kabul edilmektedir.
Rasyonalizm
Rasyonalizm; bilginin doğuştan gelen akıl ve onun bir görevi olan düşünme gücü ile meydana geldiğini benimseyen ve doğru bilginin kaynağını da duyularda değil, akılda gören bir felsefe okuludur. Rasyonalizme göre aklımız doğuştan birtakım ilkeler ve yetilerle donatılmıştır. Evreni oluşturan tüm nesneler hakkında kesin bilgi edinmemiz için yalnızca bu ilkelere uygun biçimde mantığımızı kullanmamız yeterlidir.
Rasyonalistlere göre matematik ve mantık bilgileri akılsal olduğu için, değişmeyen, herkes için doğru bilgilerdir. Filozoflar da aynı yöntemle evrenle ilgili tüm gerçekleri bilebilir. Bu görüşe göre, kesin bilgi örneği matematiktir. Rasyonalizmi savunan düşünürler arasında Socrates, Rene Descartes ve Spinoza vardır.
Budizm
Budizm, dünya çapında 507 milyondan fazla takipçisi ile dünyanın en popüler dördüncü dinidir. Bununla birlikte Budizm, özellikle Batı’daki insanlar tarafından, popüler felsefe okullarıyla ortak birçok öğretiyi paylaştığı için, sıklıkla bir felsefe olarak da anılır
Budizm ilk olarak MÖ 6. yüzyılda Hindistan’da ortaya çıktı. Teist olmayan bir dindir, yani yaratıcı bir Tanrı’ya inanmaz. Kurucusu Hindu prensi olan Siddhartha Gautama’dır. Kendisini genellikle bütünüyle uyanmış anlamına gelen Buda ismi ile tanırız.
Dharma olarak bilinen Budist öğretileri (Sanskritçe: “gerçeklik hakkındaki gerçek”), biri Ehipassiko olan altı farklı özellik içerir. Bu kelime “gel ve kendin gör” anlamına gelmektedir. Bu da insanları eleştirel düşünmeye ve söylediklerini test etmek için kendi kişisel deneyimlerinden yararlanmaya güçlü bir şekilde teşvik eder. Bu yaklaşım biçimi Budizm’i diğer dinlerden farklı kılar. Bu nedenle daha çok bir felsefe olarak kabul görmesine neden olur. Detaylar için: Bir Din mi Yoksa Felsefe mi? Budizm Nedir?
Kinizm
Sinizm diğer adıyla Kinizm, antik Yunanistan’ın Sokratik döneminden bir felsefe okuludur. Kinikler, sahip olduğumuz şeyleri ve alışkanlıklarımızı terk edip, yalnızca temel biyolojik gereksinimleri önceleyerek, daha çok hayvanlara benzer bir yaşamı benimsememiz gerektiğini savundular. Bu, sağlık, zenginlik, güç ve şöhret için tüm geleneksel arzuları reddetmek ve her türlü mal ve mülkten uzak bir hayat yaşamak anlamına gelmektedir.
Kinikler, uygarlığın getirdiği yapay tuzakların insan ruhunu bastırdığını, köleleştirdiğini ve alçalttığını savundular. Platon ve onun okulu Akademi’nin öğretilerinin, gösterişçi ve anlamsız olduğuna inandılar. Kiniklere göre, yalnızca temel gereksinimlerimizi karşılayarak mümkün olduğunca doğaya dönmeliydik.
Felsefi bir hareket olarak Kinizm’in kurucusu, genellikle, 5. yüzyılın başlarında Sokrates’in en önemli öğrencilerinden biri olan Antisthenes (MÖ 445 – 365 ) olarak kabul edilmektedir. Ancak elbette bir çok kişi için kinizm en çok Sinoplu Diogenes ( Diyojen) ile ilişkilidir.
Septisizm
Kuşkuculuk, septisizm veya şüphecilik, her tür bilgiyi kuşkuyla karşılayan, bunların temellerini ve kesinliklerini irdeleyen, felsefi bir görüştür. Antik çağ Yunan bilgiciliğinin kurucusu Protagoras tarihte ilk şüpheci (septik) düşünürdür. Ancak bu yazımızda ele alacağımız filozof Pyrrhon (M.Ö. 365-270) ise tüm zamanların en ünlü ve belki de en uç şüphecilerinden birisidir.
“Hiç kimse bir şey bilemez, hatta bu bile kesin değildir. Doğru olduğuna inandığınız şeylere güvenemezsiniz çünkü yanılıyor olabilirsiniz. Her şey sorgulanabilir, her şeyden şüphe edilebilir. Bu nedenle yapabileceğiniz en iyi şey, açık fikirli olmayı sürdürmektir. Kendinizi bir düşünceye adarsanız, hayal kırıklığına uğrarsınız.“
Bu cümleler şüpheciliğin ana öğretisidir. Sokrates’in, tek bildiğinin, hiçbir şey bilmediği olduğunda ısrar etmesi de şüpheci bir bakış açısıdır. Pyrrhon ise konuyu bir adım öteye taşımış ve bu nedenle kendisi şüpheciliğin babası olarak anılmaya başlanmıştır. Detaylar için: Şüphecilik Nedir? Pyrrhon Neden Şüpheciliğin Babası Olarak Tanınır?
Kaynaklar ve ileri okumalar
- 10 schools of philosophy and why you should know them. Yayınlanma tarihi: 10 Aralık 2017. Bağlantı: 10 schools of philosophy and why you should know them
- Rationalism vs. Empiricism. Yayınlanma tarihi: 2 Temmuz 2021. Bağlantı: Rationalism vs. Empiricism
Matematiksel