Tarih

Bazen Bir “Evreka!” Anı Gerçekten Dünyayı Değiştirir

Evreka anı, aniden gelen bir fikir, buluş veya keşif anıdır. Bu terim, antik Yunan filozofu Arşimet’in suyun kaldırma kuvvetini keşfettiğinde söylediği rivayet edilen “Eureka!” (Buldum!) ifadesinden türemiştir.

Küvetteki Arşimet heykeli kaldırma kuvvetinin ilkesini gösteriyor. Hayfa’daki İsrail Ulusal Bilim, Teknoloji ve Uzay Müzesi Madatech’te yer almaktadır.

Bilim ve icatlar tarihinde, bir evreka anı, genellikle uzun süren çalışmaların, gözlemlerin ve denemelerin ardından gelen anlık bir farkındalık anı olarak kabul edilmektedir. Ancak, bu tür anlar genellikle bir tesadüften çok, bilim insanlarının ve mucitlerin hazırlıklı zihinleri ve dikkatli gözlemleriyle mümkün olur.

Tarihte Ünlü Evreka Anları

1- Newton’un Evrensel Kütleçekim Yasası (1666)

Elma Newton’un kafasına muhtemelen düşmedi. Ancak yine de bu, çocuklarınıza yerçekimini öğretmek için güzel bir hikayedir.

Isaac Newton’un bir elmanın düşüşünü izleyerek kütleçekim yasasını keşfettiği hikaye o kadar ünlüdür ki, çoğu zaman bir efsane olarak görülür. Ancak Newton, olayın gerçekten yaşandığını her zaman savunmuştur—elbette elmanın başına çarpması dışında.

Newton, bu hikayeyi birçok kişiye anlatmıştır, bunlar arasında ünlü Fransız filozof Voltaire de vardır. 1726 yılında, yakın arkadaşı John Conduitt’e, yaşadığı olayı anlatmıştı. Conduitt’in aktardığına göre Newton, bir elmanın ağaçtan düşüşünü gözlemledikten sonra kütleçekim fikrini geliştirmeye başladı. Neden elmanın her zaman yere düştüğünü sorguladı. Bu gözlem, onun evrensel kütleçekim yasasını oluşturmasına yol açtı.

newtonun basina gercekten elma dustu mu
Newton, veba salgını nedeniyle çocukluğunu geçirdiği Woolsthorpbue Manor adıyla bilinen evine dönmek zorunda kalmıştı. Bahsi geçen ağacın bugün Woolsthorpe Manor’da sergilenen bu ağaç olduğu düşünülmekte

Bugün, bu efsanevi elma ağacının hâlâ ayaktadır. Newton’un doğduğu Woolsthorpe Manor’daki bu ağaç, hâlâ bahçede durmaktadır ve her yıl yere düşen elmalarıyla Newton’un keşfini hatırlatmaya devam etmektedir.

2- Elektromanyetizma (1820)

1820’lere gelindiğinde, bilim insanları manyetizma ve elektriğin doğasını giderek daha fazla merak ediyordu. Önceki yıllarda, İtalyan fizyolog Luigi Galvani, bir elektrik akımı kullanarak ölü hayvanların kaslarını hareket ettirmeyi başarmıştı.

Frankenstein deneyler
Giovanni Aldini’nin deneylerinin bir tasviri. O zamanlar idama mahkum edilen katillerin cesetleri üzerinde bu deneylere izin veriliyordu.

Bu fikir, Mary Shelley’nin Frankenstein gibi bilim kurgu eserlerine ilham verdi. Ancak dönemin en zeki bilim insanları bile elektrik ve manyetizmanın nasıl çalıştığını tam olarak anlamıyor ve bu iki fenomenin birbirine bağlı olabileceğine inanmıyordu.

Bu anlayış, Danimarkalı bilim insanı Hans Christian Oersted’in bir ders gösterisi sırasında yaptığı beklenmedik bir keşifle değişti. Oersted, erken dönem bir pil kullanarak deney düzenini kurarken yanlışlıkla pusulayı pilin yanına koydu. O anda pusula ibresinin hareket ettiğini fark etti. Elektrik akımı taşıyan tel, çevresinde bir manyetik alan oluşturmuş ve pusulanın Dünya’nın manyetik alanı yerine bu yeni manyetik alana hizalanmasına neden olmuştu.

Bu deney ilk olarak 21 Nisan 1820’de Danimarkalı bilim insanı Hans Christian Oersted tarafından gerçekleştirilmiştir. Gösterildiği gibi telden bir elektrik akımı geçirildiğinde, pusula iğnesi başlangıçtaki konumundan bağımsız olarak tel ile dik açı yapacak şekilde sapar.

Sorumlu bir bilim insanı olarak Oersted, bu sonucu aylarca tekrar test etti. Sonunda, elektrik akımının gerçekten bir manyetik alan oluşturduğunu gösteren bir bildiri yayımladı. Bu keşif, bilim dünyasında büyük bir şaşkınlık yarattı. Yaklaşık on yıl sonra, İngiliz kimyager ve fizikçi Michael Faraday, bunun tersinin de mümkün olduğunu gösterdi. Değişen bir manyetik alan, bir elektrik akımı üretecektir. Bu evreka anı, telgraftan elektrik motorlarına kadar birçok icadın temelini oluşturdu.

3- Kauçuk (1839)

Erken dönem kauçuk malzemeleri birçok sorun barındırıyordu. Yaz aylarında eriyor, kışın donarak çatlıyordu. 1830’lara gelindiğinde, kauçuğun umut vaat eden bir malzeme olmaktan çıkmıştı. Ancak, Charles Goodyear aynı fikirde değildi.

charles goodyear
Bugün dünyanın en büyük kauçuk ve lastik firmalarından olan Goodyear Şirketi, adını Charles Goodyear’dan almıştır. Ancak bu şirketin ticari olarak yaşamını kauçuğa adayan Goodyear ile herhangi bir ilişkisi yoktur.

Goodyear, kauçuğu geliştirmek için birçok katkı maddesi denedi, ancak hiçbir yöntem işe yaramadı. Ta ki bir gün, kazara kauçuğu sıcak bir odun sobasının üzerine düşürünceye kadar. Bu olay, Goodyear’ın evreka anı oldu. Kauçuk kükürt ile karıştırılmıştı ve ısı, kükürdün moleküler düzeyde kauçuk ile birleşmesini sağladı. Sonuç olarak, sıcağa karşı dayanıklı ve esnek bir malzeme olan vulkanize kauçuk ortaya çıktı.

Ancak Goodyear, başarılı bir mucit olmasına rağmen, kötü bir iş adamıydı. Onun buluşu dünya çapında kullanılır hale geldi. Ancak Goodyear, bu keşfinden maddi kazanç sağlayamadı ve ne yazık ki borç içinde hayatını kaybetti.

4- Sentetik Boya (1856)

1856 yılında, 18 yaşındaki William Perkin, sıtma için bir tedavi ararken kazara kıyafetleri renklendirmenin yeni bir yolunu keşfetti.

mor renk
Mor renk,birçok imparatorluk ve monarşide kraliyet ailesi tarafından kullanıldı. Örneğin, Bizans İmparatorluğu’nda ve Avrupa’da birçok kraliyet arması ve kıyafeti mor renk içeriyordu.

Perkin, ünlü Alman kimyager August Wilhelm von Hofmann’ın yanında çalışıyordu. Hofmann, dönemin büyük endüstriyel atıklarından biri olan kömür katranını değerlendirmek istiyordu. Bu madde, aspirin gibi mevcut ilaçlarla kimyasal benzerlikler taşıdığı için, Hofmann, Perkin’in kömür katranını kullanarak ucuz bir kinin üretme yolu bulabileceğini umuyordu.

Paskalya tatilinde evinde deneyler yapan Perkin, potasyum dikromat ve sülfürik asit gibi kimyasalları kömür katranıyla karıştırdı. Ancak beklenildiği gibi kinin elde etmek yerine mor renkli bir çamur oluştu. Bu durum bir kimya deneyi için başarısızlık gibi görünse de, o dönemde mor rengin son derece değerli ve sadece zenginler tarafından kullanılabilen bir renk olması, Perkin için büyük bir fırsat yarattı.

Bu evreka anı, Perkin’in hayatını ve kimya dünyasını değiştirdi. Keşfini değerlendirmek için bir boya fabrikası kurarak mor rengin yaygınlaşmasını sağladı. Bu buluş, yalnızca modayı değil, aynı zamanda kimya endüstrisini de kökten değiştirdi. 50 yıl içinde 2.000’den fazla yapay boya geliştirildi ve bu boyalar boya sanayisinden gıda renklendirmesine, tıbbi görüntülemeye kadar birçok alanda kullanılmaya başlandı.

5- Plastik (1907)

Leo Baekeland, 20. yüzyılın en önemli kimyagerlerinden biri olarak kabul edilir. İlk büyük başarısını, fotoğrafçılık alanında devrim yaratan bir baskı kağıdı geliştirerek kazandı. 1899 yılında, bu buluşunu girişimci George Eastman’a 750.000 dolara (günümüz değerine göre yaklaşık 21 milyon dolar) sattı. Eastman, bu teknolojiyle Kodak Şirketi’ni büyüttü ve fotoğraf makinelerini daha geniş kitlelere ulaştırdı.

Leo Baekeland

Ancak Baekeland’in en büyük keşfi, 1907’de gerçekleştirdiği sentetik plastik üretimi oldu. Tesadüfen yumuşak bir sentetik reçine keşfetti ve bu maddenin ısı ve basınç altında kalıcı olarak sertleştiğini fark etti. Üç yıl boyunca esnek bir yalıtım malzemesi geliştirmeye çalışırken, sert ve dayanıklı bir malzeme olan Bakelit ile karşılaştı.

Bu evreka anı, modern plastik çağının başlangıcını simgeliyordu. Bu keşif, endüstride devrim yarattı ve günümüzde plastik malzemelerin yaygın kullanımının temelini attı.

6- Mikrodalga Fırın (1946)

Radar teknolojisinin kalbinde, radyo dalgalarını üreten cihaz olan “magnetron ” bulunur. II. Dünya Savaşı sırasında, Amerikan ordusu radar ihtiyaçlarını karşılamak için yeterli sayıda magnetron elde edemedi. Bu nedenle, Raytheon’da bir mühendis olan Percy Spencer, magnetron üretimini artırmakla görevlendirilecekti.

Bir gün, magnetronla çalışırken, Percy Spencer cebindeki bir şekerlemenin erimeye başladığını fark etti. Magnetrondan gelen radyo dalgalarının buna sebep olduğundan şüphelenerek bir yumurtayla deney yapmaya karar verdi.

Çiğ bir yumurta aldı ve radar ışınını ona doğrulttu. Yumurta hızlı ısınmadan dolayı patladı. Mısır taneleriyle yapılan bir başka deney, radyo dalgalarının hızla patlamış mısır yapabileceğini gösterdi. Raytheon, bir yıl sonra ilk ticari mikrodalga fırını Radarange‘i piyasaya sürdü. Ancak bu ilk model, bir buzdolabı büyüklüğündeydi ve günümüz parasıyla yaklaşık 50.000 dolara mal oluyordu.


Kaynaklar ve ileri okumalar

Matematiksel

Sibel Çağlar

Temel eğitimimi Kadıköy Anadolu Lisesinde tamamladım. Devamında Marmara Üniversitesi İngilizce Matematik Öğretmenliği bölümünü bitirdim. Çeşitli özel okullarda edindiğim öğretmenlik deneyiminin ardından matematiksel.org web sitesini kurdum. O günden bugüne içerik üretmeye devam ediyorum.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir