20. yüzyılın en etkili matematikçilerinden, mantıkçılarından ve filozoflarından biri olan Bertrand Russell, çoğu kişi tarafından modern dönemin en ünlü mantıksal paradokslarından biri olan Russell Paradoksu ile tanınır. Ancak, Russell hakkında bilinmesi gerekenler bundan çok daha fazladır.

Bertrand Russell, her ne kadar filozof, matematikçi ve mantıkçı kimliğiyle tanınsa da, toplumda esas olarak siyasi aktivizmi ve toplumsal reformlara dair cesur görüşleriyle öne çıktı. Hayatı boyunca barışı, insan haklarını ve özgür düşünceyi savundu.
Bertrand Russell, düşüncelerini yalnızca kitap sayfalarına değil, sokaklara ve kürsülere de taşıyan bir figürdü. Aklı, yüreği ve eylemi birleştiren nadir düşünürlerden biriydi. Bu ilkeli duruşu ve yazıları, 1950’de ona Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazandırdı.
Kısaca Bertrand Russell Kimdir?
Bertrand Russell her ne kadar analitik felsefenin kurucularından biri olarak, soğukkanlılık ve katı mantıkla özdeşleştirilmiş olsa da, yaşamındaki entelektüel arayışların ardında derin bir tutku vardı. Onun tutkularını anlamanın en yerinde başlangıç noktası, bilgiye duyduğu sarsılmaz inanç ve kesinlik arayışıdır.

Henüz çocukken, abisi Frank sayesinde matematikle tanışan Russell, bu alanı büyük bir heyecanla benimsedi. Ancak kısa süre içinde, matematiğin temelinin kanıtlanmamış, sezgisel kabul edilen aksiyomlara dayandığını fark etti. Bu hayal kırıklığı, onu yalnızca hesap yapmaktan fazlasını aramaya yöneltti.
1890’da gittiği Trinity College, Cambridge’te beklentileri karşılanmadı. Oradaki matematik eğitimi, ona göre yalnızca problemleri çözmeye yönelik teknik bir araç kutusundan ibaretti. Özellikle sayı, limit ve sonsuzluk gibi temel kavramların ne anlama geldiği konusundaki belirsizlikler onu rahatsız etti.

Bu arayış onu, felsefi temelleri olan bir matematik anlayışına yönlendirdi. Georg Cantor, Karl Weierstrass ve Richard Dedekind gibi matematikçilerin bu konulardaki derinlikli çalışmaları Russell’a ilham verdi. Böylece, onu uluslararası çapta tanınır hale getiren alan olan matematik felsefesine yöneldi.
Bertrand Russell’ın Matematiğe Katkıları
Cambridge’li filozof G.E. Moore ile birlikte, gündelik dildeki belirsiz kavramları netleştirerek doğru ve yanlış ayrımına varmayı hedefleyen analitik felsefe hareketini başlattılar. Bu yaklaşım, Russell’ın matematikteki temel kavramları sıkı bir mantıksal çerçeveye oturtma çabasıyla doğrudan uyumluydu.
1900 yılında Giuseppe Peano’nun aritmetiğin türetilebileceği aksiyomlar sistemi üzerine yaptığı çalışmaları keşfetmesi, Russell’a büyük bir yön verdi. Bu çalışmalardan ilham alarak Matematiğin İlkeleri (1903) adlı kitabını yazdı.
Bu kitabın ardından, daha kapsamlı bir çalışma yapmak üzere Alfred North Whitehead ile iş birliğine girdi. Whitehead’in Evrensel Cebir Üzerine Bir İnceleme (1898) adlı kitabının devamı niteliğindeki bu iş birliği, sonunda üç ciltlik Principia Mathematica’ya dönüştü (1910, 1912, 1913). Eser, titizlikle örülmüş bir mantıksal yapı sunuyordu. O kadar ki, 1+1=2 sonucuna ancak ikinci cildin ortasında ulaşılabiliyordu.

Ancak bu muazzam çabaya rağmen, Russell’ın arzuladığı amaca ulaşılamadı. Matematiğin tümünü mantığın birkaç temel ilkesi üzerine kurmak mümkün olmadı. Aksine, bu süreçte ciddi felsefi sorunlar gün yüzüne çıktı. Bunların en önemlisi Russell Paradoksu’ydu.
Bu tür çelişkiler, Russell ve Whitehead’in tüm matematiği mantıksal temellere oturtma girişiminin başarısız olabileceğini gösterdi. Nitekim daha sonra Kurt Gödel’in eksiklik teoremi, bu beklentiyi matematiksel olarak imkânsız hale getirdi.
Russell’ın matematikte kesinlik arayışı kulağa soğuk bir uğraş gibi gelecektir. Ama onun için bu bir tutkuydu. Genç yaşta dinî inancını kaybeden Russell, yaşamı boyunca agnostik kaldı ve dinsel inancın yerine geçecek bir entelektüel kesinlik aradı. Otobiyografisinde, “Ben kesinlik istiyordum. Bunun en çok matematikte bulunabileceğine inanıyordum,” diye yazdı.
Bu nedenle, biyografi yazarı Alan Wood onu şöyle tanımlar: “Tüm çalışmalarının arkasında, insan zihninden ve hatta insanın varlığından bağımsız olan, daha büyük bir hakikate duyulan neredeyse dinî bir tutku vardı.” Russell’ın bu hakikate ulaşamaması, onun için yalnızca entelektüel bir başarısızlık değil, aynı zamanda derin bir içsel hayal kırıklığıydı.
Bertrand Russell’ın Aktivist Düşünceleri

Bertrand Russell yalnızca bilgi peşinde koşan biri değildi. Yaşamı boyunca derin ve tutkulu bir biçimde aşkı da aradı. Matematikte kesinlik arayışı gibi, aşk hayatı da inişli çıkışlıydı. Russell’ın dört evliliği, aşk arayışını tamamlamadı. Evlilikleri sırasında ve aralarında pek çok ilişkisi oldu. Russell için aşk, bilgi kadar temel bir tutkuydu. Hayatının her alanında olduğu gibi, duygusal ilişkilerinde de derinlik, anlam ve dürüstlük aradı—ve çoğu zaman bu arayışın bedelini ağır ödedi.
Ancak Bertrand Russell’ın tutkusu yalnızca kesinlik arayışıyla ya da yoğun bir aşk hayatıyla sınırlı olmadı. O aynı zamanda, insanlığın acılarına karşı derin bir merhamet ve sorumluluk duygusu taşıyordu. Russell, yetişkinlik hayatı boyunca siyasetten hiçbir zaman uzak kalmadı. Ancak bu yönü özellikle Birinci Dünya Savaşı sırasında ön plana çıktı. Savaş karşıtı hareketlerde aktif bir rol üstlendi.
Ancaş karşıtı tutumu ona ağır bir bedel ödetti. Cambridge’teki görevine son verildi ve başta Alfred North Whitehead olmak üzere, pek çok dostuyla ilişkisi zedelendi. (Whitehead’in oğlu savaşta hayatını kaybetmişti.) Russell iki kez tutuklandı ve altı ay hapis yattı.
Siyasi çizgisi soldu. Savaş sonrasında, yeni kurulmuş Sovyetler Birliği’ni ziyaret etti ve Lenin’le birebir görüşme fırsatı buldu. Ancak bu ziyaretten sonra kaleme aldığı Bolşevizmin Pratiği ve Teorisi (1920) adlı eleştirel kitabı, Sovyetler’e hayranlıkla bakan birçok sol görüşlü dostunun tepkisini çekti. Hayatı boyunca komünizme karşı eleştirel bir duruş sergiledi.
1950’li yıllarda Russell’ın yeni mücadele alanı nükleer silahlanmaydı. Pek çok barış aktivisti yalnızca “bombayı yasaklayalım” çağrısıyla yetinirken, Russell daha köktenci bir görüş benimsedi: Nükleer çağda yalnızca silahlar değil, savaşın kendisi ortadan kaldırılmalıydı. Bu görüşünü birçok platformda dile getirdi. Bu faaliyetler, onun ikinci kez hapse girmesine neden olacaktı. Ancak bu seferki suç sivil itaatsizlikti ve Russell 89 yaşındaydı.
Özgür Düşünce İçin Mini Manifesto
Bertrand Russell, uygarlık tarihini iki zıt kötülük arasında gidip gelen talihsiz bir salınım olarak görüyordu: tiranlık ve anarşi. Ona göre her biri, diğerini doğuracak tohumları içinde barındırıyordu. Bu döngüden kaçınmanın en sağlıklı yolu ise liberalizmdi.

1951 yılında Bertrand Russell, The New York Times Magazine’de “Fanatizme Verilecek En İyi Yanıt: Liberalizm” başlıklı bir makale yayımladı. Alt başlığı şuydu: “Pek çok yerde tehlikeli görülen, ama insanlığın umudu olmaya devam eden dingin bir hakikat arayışı.”
- Hiçbir şeyden kesin olarak emin olma. Kesinlik, düşünmeyi durdurur. Gerçek bilgi şüpheyle başlar.
- İnandırmak için kanıtı gizleme. Gerçekler eninde sonunda ortaya çıkar; saklamak, uzun vadede zarar verir.
- Düşünmeyi bastırmaya çalışma. İnsanların düşünmesini engellemek kolaydır ama bu başarı tehlikelidir.
- Karşı görüşle otoriteyle değil, mantıkla mücadele et. Zorla kazandığın zafer gerçek bir zafer değildir.
- Otoriteye körü körüne saygı duyma. Her görüşe zıt bir otorite bulmak mümkündür.
- Zararlı bulduğun fikirleri bastırmak için gücünü kullanma. Bastırdığın fikir bir gün seni bastırabilir.
- Sıra dışı fikirlerden korkma. Bugünün sıradan fikirleri dünün aykırı düşünceleriydi.
- Zeki bir itiraza, sessiz onaydan daha çok değer ver. Gerçek düşünsel uyum, sorgulama ile mümkündür.
- Gerçek rahatsız edici olsa da dürüst ol. Gerçeği gizlemek, onun kendisinden daha büyük sorunlar doğurur.
- Kandırılmış insanların sahte mutluluğunu kıskanma. Gerçek mutluluk, sahte bir dünyada yaşamakla elde edilmez.
Russell’e göre göre bize kötü huylar veren eğitim idi. Bu durumda karşıt erdemleri verecek olan da gene eğitim olmalıydı. Onun düşüncesine göre yukarıda okuduğunuz öneriler çağdaş bir eğitimin ön koşullarıdır.
Bertrand Russell’ın İnsanlara Mesajı
Bertrand Russell, 1959’da katıldığı BBC’nin Face-to-Face programında, kendisine sorulan “Bundan 1000 yıl sonra yaşayan bir kuşağa, yaşadığınız hayat ve dünya hakkında ne söylerdiniz? Öğrendiğiniz dersler nelerdir?” sorusuna kısa ama derinlikli bir yanıt verdi. “İki şey söylemek isterim,” dedi Russell, “biri entelektüel, diğeri ahlaki.”
Entelektüel olarak vereceği mesaj şuydu: “Herhangi bir konu üzerinde çalışırken ya da felsefe yaparken, kendinize yalnızca şu soruyu sorun: Gerçek nedir ve elimizdeki veriler bize neyi gösteriyor? İnandığınızda size fayda sağlayacak, topluma yararlı olacağını düşündüğünüz ya da inanmak istediğiniz şeyler sizi yönlendirmemeli. Sadece ve sadece gerçeklerin ne olduğuna bakın.”
Ahlaki olarak söyleyeceği şey ise son derece basitti. “Sevgi bilgeliktir, nefret aptallıktır. Giderek daha fazla iç içe geçen bu dünyada, birbirimize hoşgörülü olmayı öğrenmeliyiz. Bazen hoşumuza gitmeyen şeyler söyleyen insanlara tahammül etmeyi öğrenmek zorundayız. Birlikte yaşamak istiyorsak, yardımlaşmayı ve hoşgörüyü öğrenmeliyiz. Aksi takdirde birlikte ölmeye mahkûm oluruz. Bu iki ilke, insan yaşamının bu gezegende sürdürülebilmesi için hayati önem taşıyor.”
Russell, yaşamı boyunca savunduğu düşünsel dürüstlük ve insani değerleri, birkaç cümleyle özetleyerek ardında hem akla hem vicdana hitap eden kalıcı bir miras bıraktı.
Kaynaklar ve ileri okumalar:
- Bertrand Russell’s Message to People Living in the Year 2959. “Love is Wise, Hatred is Foolish”; Yayınlanma tarihi: 11 Şubat 2015; Bağlantı: https://www.openculture.com/
- Dunne, Luke. “Bertrand Russell’s Paradox Explained” TheCollector.com, December 22, 2022, https://www.thecollector.com/bertrand-russell-paradox-explained/.
Matematiksel