Vasıf Öngören, Türkiye’de tiyatro denilince hatta epik/diyalektik tiyatro denince akla gelen ilk isimlerdendir. “Asiye Nasıl Kurtulur?”, “Almanya Defteri”, “Oyun Nasıl Oynanmalı?” ve “Zengin Mutfağı” oyunlarıyla sanat dünyamızda yer edinmiştir. Türkiye’nin yetiştirmiş olduğu bu değerli yazarın her eseri, ayrı ayrı incelenmeli ve topluma aktarılmalıdır. Yaşamını ve tiyatromuza katkısını anlatmadan önce epik tiyatro hakkında kısa bir bilgi vermek isterim.
Nedir Epik / Diyalektik Tiyatro?
Epik tiyatronun ne olduğunu yirminci yüzyılın en önemli oyun yazarlarından biri olan, asıl adıyla Eugen Bertolt Friedrich Brecht’in (1898-1956) tiyatroya bakışı ile açıklayabiliriz. Dünya tiyatrosuna armağan ettiği elli oyunu ile diyalektik tiyatronun isim babası Brecht’in tiyatro anlayışı, sanatın estetik kaygısından uzak eleştirel bir bakış açısına sahiptir (diyalektik tiyatro sözünü 16 Mayıs 1927’de yazdığı bir makalede kullanır); burada seyirci oyunun içinde değil dışında kalır ve seyircinin oyuna aktif katılımı sağlanır. Brecht şöyle ifade eder:
“Epik tiyatro ilişkisini birkaç alımlı söz kümesi ile ifade edemeyiz. Epik tiyatro kavramı; ayrıntıları, oyuncunun oyununu, sahne tekniğini, dramaturgiyi, sahne müziğini, film kullanılışını kapsamalıdır. Epik tiyatronun asal konusu seyircilerin duygularından çok akla yönelmesidir. Seyirci bir yaşantıyı paylaşmak yerine, olaylarla karşı karşıya gelir. Yine de bu tiyatronun duyguyu yadsıması yanlıştır.”
Yani dramatik ile epik tiyatronun farkını Brecht seyircilerin tepkisine göre ayırır. Dramatik tiyatroda seyirci sahneyi oyuncularla paylaşır, oyun kişilerini gördüğü gibi kabul eder ve onlarla birlikte duygularını yaşar; fakat bunları yaparken de kendi kendine düşünme, eleştirme ve oyun esnasında bilinçlenme eylemlerini oyunu izlerken yavaşlatır. Oysaki epik tiyatroda seyirci sahnenin dışındadır. Oyunda gözlemci konumuna girer, oyuncuları izlerken inceler, düşünür ve eleştirir. Yani sahnede kendine yansıtılan oyunu olduğu gibi kabul etmek yerine tam tersi oyunu irdeleyerek yorumlar ve kendine sunulan yolları değiştirme sürecine aktif katılır. (Brecht ve epik/diyalektik tiyatro kısmını daha fazla ayrıntılamayı başka bir yazıma bırakıyorum.)
Kısaca Vasıf Öngören
“Vasıf Öngören, ülkemizde aydın olmanın doğal sonucu sayılan bütün cezaları çekerek en verimli çağında aramızdan ayrıldı. Acımız büyüktür… Tiyatromuzun tarihinde seçkin yerini alan tiyatro ustasını selamlıyorum.” Genco Erkal
Öngören, tiyatro tarihimizin değişkenlik göstermeye başladığı 1960’lı yıllarda sanat dünyasında yer edinmeye başlamış oyuncu, yönetmen, dramaturg ve oyun yazarı olarak 15 Şubat 1938 tarihinde Kütahya’nın Tavşanlı ilçesinde dünyaya gelir. İstanbul Üniversitesi Fizik Bölümü’nü iki yıl okuduktan sonra bırakmasına Kütahya Lisesi’nde okurken başlayan tiyatro sevdası neden olur. 1958 yılında Türk Milli Talebe Federasyonu Gençlik Tiyatrosu’na giren Öngören, bu toplulukta 1962’ye dek oyuncu ve yönetmen olarak görev alır. Aynı toplulukla Erlangen Festivali’ne gider. Aktif olarak yer aldığı tiyatro dünyası, O’nun yaşama biçimi olur.
Tiyatro eğitimini tamamlamak üzere 1962 yılında Berlin’de Freie Universität Theaterwissenschaft (Felsefe Fakültesi’nin Tiyatro Bilimleri) bölümüne kaydolur. Doğu Berlin’e Berliner Ensemble’a gider ve Manfred Wekwerth’in (Alman tiyatrosu ve film yönetmeni ve yazarı, 1929 – 2014) reji çalışmalarına katılır. Böylece epik tiyatroyu yerinde öğrenme imkânına kavuşur. Hayatını sürdürmek için pek çok farklı işte çalışır. Nuran Oktar ile 1964 yılında evlenir ve bir kızı olur. Türkiye’ye döndükten sonra ilk oyunu Göç, 1966 yılında TMTF Gençlik Tiyatrosu tarafından İstanbul Tiyatro Festivali’nde sergilenir ve ikincilik ödülü alır. Askerlik görevini Kayseri’de yaparken tiyatro tarihimize damga vuran oyunu “Asiye Nasıl Kurtulur?”u 1966-68 yılları arasında yazar.
“Asiye Nasıl Kurtulur?”, oynandığı 1970 yılından itibaren içerik ve biçim bakımından tiyatromuzun başyapıtlarından biri haline gelir ve Sanatsevenler Derneği tarafından En İyi Yazar ve En İyi Yönetmen ödüllerini kazanır. Yabancı dillere de çevrilen bu oyun, Dostlar Tiyatrosu tarafından 70’li ve 80’li yıllarda yeniden sergilenir. Oyuncu olarak yer aldığı Halk Oyuncuları Topluluğu’ndan 1969 yılında ayrılarak Ankara Birliği Sahnesi’ni kurar. Burada Öngören, Brecht’in tiyatro anlayışını geliştirerek toplumsal gerçekleri gözler önüne seren deneme sahnesi yaratır.
Çünkü O’nun düşüncesine göre seyircinin yaşam biçimlerini, belli bir algıya yönelik değiştirerek farklılaştıran dramatik tiyatro ve onun modernize hali olan Stanislavski sistemi (psikolojik gerçekçi oyunculuk kuramı), toplumun ve özellikle ezilen kesimlerin gerçekliğini ortaya koymayı amaçlayan bir tiyatronun yöntemi olamaz. 12 Mart darbesiyle 1972 yılında Halil Ergün, Erdoğan Akduman ve Mustafa Alabora ile gizli örgüt kurmak suçundan askeri mahkeme tarafından 6 yıl 8 ay cezaya çarptırılır. İki yıl cezaevinde kaldığı sırada “Oyun Nasıl Oynanmalı?” adlı oyununu yazar ve “Göç” oyununu yeniden düzenleyerek “Almanya Defteri” adıyla oluşturur. 1974 genel affıyla serbest bırakılır.
İstanbul Birlik Sahnesi’ni 1975 yılında kurar ve burada Brecht’in Faşizmin Korku ve Sefaleti ile Sezuan’ın İyi İnsanı’nı sahneler. Aynı dönemlerde yine çok önemli bir oyun olan “Zengin Mutfağı” adlı oyununu kaleme almaktadır. Zengin Mutfağı, İstanbul Birlik Sahnesi’nde 1977’de, İstanbul Şehir Tiyatrosu’nda ve Ankara Sanat Tiyatro’sunda 1978 yılında sergilenir ve Öngören’e Yılın Oyunu Ödülü, İsmet Kuntay Ödülü ve Santsevenler Derneği En İyi Yazar Ödülü’nü kazandırır. Yine aynı yıl kızı Aslı Öngören’e adadığı “Masalın Aslı” adlı kitabı hem Türkiye’de hem de Almanya’da yayınlanır.
Nazım Hikmet’in “Memleketimden İnsan Manzaraları” adlı şiir kitabını tek kişilik oyuna dönüştürerek 1978-1979 döneminde sergiler. Maalesef bu çalışması O’nun ülkemizdeki son etkinliği olur. 1980 darbesi ortamı sebebiyle Amsterdam’a göç eder ve burada “El Kapısı” adını verdiği tiyatro topluluğunu kurar. Hollanda‘da yaşayan göçmenlerden oluşturduğu bu topluluk, günümüzde “Vasıf Öngören Tiyatro Topluluğu” olarak çalışmalarını sürdürmektedir. Tiyatro topluluğu ile son oyunu olan Yeni Nesil’i çalışırken 14 Mayıs 1984’te geçirmiş olduğu kalp krizi sonucu 46 yaşında aramızdan ayrılır. Başarısı kesinlikle tiyatroya bakışının ustalığında yatar. Ülke insanını hem felsefi hem de psikolojik olarak irdeleyen oyunları ve sahne anlayışı ile diyalektik tiyatroyu ülkemizde ileriye taşıyan Öngören, Anadolu insanını anlatır. Oyunlarını yazarken her bir ayrıntıyı titizlikle ele alır, ne yaptığını ve neyi ortaya koyacağını oldukça iyi bilir ve bunu sahneye yansıtır. Sosyal yaşamdaki sorunları bütüncül bakış açısıyla sunar.
Vasıf Öngören’in Tiyatro Oyunlarına Kısa Bir Bakış
“Tiyatro olarak yeni bir dünya ve seyirci amaçlıyoruz. Seyircimizi daha adil, daha iyi bir dünyaya kanalize etmeyi, onu bilinçlendirmeyi amaçlıyoruz. Dünyanın değişebilirliğini göstermek, yeryüzünü seyircinin eleştirisine sunmak istiyoruz. Bunu gerçekleştirebilecek tiyatro sistemi vardır. Bugüne kadar bu sistemin ülkemizde ele alınmayışı, dikkatimizi çekmelidir.”
Almanya Defteri: Bir Göç Olgusu
Çok partili yaşama geçiş akabinde 1950’li yıllarda ülkemizde, gerek politik gerekse ekonomik yönden görülen değişiklikler sanat alanına da yansır. Öngören bu oyunuyla dönemin koşullarına eleştirel bir bakış açısı sunar; fakat ideolojik olarak seyirciye herhangi bir dayatma da bulunmaz. Oyun oto tamircisi Recep’in, ülkede ekonomik durumların kötüye gitmesi sonucu yaşadığı sıkıntılarla mücadelesini anlatır. Recep Usta ve ailesinin Almanya’ya göç etme nedenleri tek tek açıklanarak seyirci sürece dâhil edilir. O dönem ülkede yedek parça bulmak zor olunca Recep Usta tamircilik yapamaz hale gelir ve arkadaşı Kazım’ın aklına girmesiyle çocuklarının düğün paralarını eski bir araba almak için harcar. Bu süreçte oğlu ve kendisi taksicilik yaparak geçimlerini sağlamaya çalışır.
Çırağına âşık olan kızı, çırakla birlikte olmak için evden kaçar, fabrikada çalışır. Düğün parasını harcadığı için evlenme işini erteleyen oğlu da sevgilisi ile birlikte olur ve kızın hamile kalmasıyla zorunlu olarak sevgilisiyle nikâh kıyar. İyice eskiyen arabanın masrafları artar ve kazandıkları para da taksinin masraflarına gitmeye başlar. Yine Kazım’ın ön ayak olmasıyla tefeciden borç para alır; önce tüm maddi birikimini sonra tamirhanesini ve en sonda da ipotek ettirdiği evini yitirir. Kızı ve çırağı Almanya’ya göç etmeye karar verir; oğlu da onlara katılmak ister. Her şeyini kaybeden Recep Usta da fabrikada işçi olarak çalışmaya başlar.
Oyun, ekonomik koşulları yüzünden hayatını yaşamayan insanların hayallerine ve çıkmazlarına değinen çarpıcı bir anlatıma sahiptir. Anne ve babanın çocukları konusunda düşmüş oldukları çıkmaz ve hasret olgusu oyunun temalarından biridir. Burada salt fiziksel koşulların değişimi değil; bir kültürden başka bir kültüre geçerken meydana gelen sosyo-ekonomik değişime ayak uydurmanın zorlu koşulları da seyirciye aktarılır. Sevdikleri her şeyi geride bırakıp yollara düşen bu insanlarla Öngören, umuda yolculuğu da işler. Kazım karakteriyle düzen adamı olarak ezeni, Recep Usta karakteriyle emekçi insan olarak ezileni anlattığı bu yolculukta sadece kendi dönemini anlatmakla kalmaz, günümüze kadar uzanan benzer sorunlara değinir.
Asiye Nasıl Kurtulur?
Bu oyun, İsveç Kraliyet Tiyatrosu Repertuarına kabul edilir, Sovyet Rusya’da TV filmi olur, ülkemizde ise Nejat Saydam tarafından 1973’te ve Atıf Yılmaz tarafından ise 1986’da olmak üzere iki kere filmi yapılır. Öngören, küçük yaşlardan itibaren kapitalizme kurban giden masum bir kızın öyküsünü, tartışmalı bir dille seyircisine sunar. Anlatıcı sorularıyla Seniye Hanım’ı yönlendirmez ve alacağı kararlara karışmaz. Oyunun başarısı da zaten burada yatar. Oyun, Seniye Hanım’ın kararları doğrultusunda ilerler. Seyirci hem oyunun gidişatına katılırken hem de Anlatıcı ile Seniye Hanım arasındaki oyuna yön veren diyaloglara kafa yorar.
Oyunun konusu, Asiye’nin hayat kadını olan annesi Zehra’nın evinde başlar. Zehra bakkallık yapan fakat başka bir kadınla da evli olan bir adamın tuttuğu eve taşınır. Asiye’yi istemeyen adamın dileğini yerine getiren Zehra, kızını karşısına alarak hayat kadını olma hikâyesini anlatır ve henüz Asiye ortaokulda olmasına rağmen ona iki seçenek sunar: ya annesi gibi hayat kadını olacaktır ya da kendi başının çaresine bakıp belki evlatlık belki de hizmetçi ya da sığıntı olarak birilerinin yanına yerleşecektir.
Ön dört yıl boyunca Fuhuşla Mücadele Dernekleri için çalışan Seniye Hanım’a göre Asiye elbette hayat kadını olmayacaktır. Dolayısıyla Asiye üç yıl boyunca öğretmenlerinin yardımıyla fakir ama namuslu bir genç kız olarak yetişir, daha sonra biriyle nişanlanmaya karar verir; fakat nişanlanacağı gün annesinin mesleğinin ortaya çıkması ile kayınpederi tarafından reddedilir.
Belli bir süre sonra Asiye, öğretmeninin yeğenine âşık olur; fakat yeğeni evlidir. Asiye öğretmeninden utanır ve oradan kaçar. Fabrikaya işçi olarak girer, tacize uğrar ve tacizcileri cezasız kalır. Üstelik işinden atılan Asiye olur. Mezeci dükkânından meze çalarken yakalanır. Dükkân sahibi eğer kendisiyle birlikte olursa onu polise şikâyet etmeyeceğini söyler. Asiye, adamla birlikte olmaya mecbur kalır ve böylece Asiye’nin hayat kadını olarak yaşantısı başlar.
Annesinin yanına giden Asiye, profesyonel olarak bu işi yapmaya koyulur. Annesinin oyunlarıyla birlikte zengin bir müşteriyi ikna ederek kendisiyle kaçmasını sağlayacakken “dostu” gelip adamı öldürür. Asiye de adamın paraları ile kendine randevu evi açar ve yine kendisine benzeyen kızlar ile bu yaşantısını sürdürür. Çok sıradan bir konu olmasına rağmen, oyunda toplumsal gerçeklik kayda değer bir yalınlıkla aktarılır. Öngören’in amacı, izleyicinin olayların gidişatına merakını beslemekten ziyade gidişatının, neden ve nasıl bu şekilde gelişebileceğinin sorularını seyirciye sordurarak eleştirel bir izleyici kitlesi yaratmaktır.
Oyun Nasıl Oynanmalı?
Öngören’in cezaevindeyken kaleme aldığı bu oyun, burjuva sınıfı ile işçi sınıfı arasındaki farkı yine diyalektik tiyatro çerçevesinde aktarır. Öngören bu oyunuyla, gerek politik gerekse sosyo-ekonomik anlamda sıradan bir Yeşilçam öyküsünü oyunlaştırır. Para ödüllü bir yarışmaya katılan evli çiftin aldığı kararlar ile gelişen oyun, Sevil adındaki bir genç kızın hikâyesi olarak sürer. Gecekonduda yaşayan ve işçi bir babaya sahip olan Sevil’in hayali film yıldızı olmaktır. Fakat film yıldızına gidilecek yola yarışmacı çift karar verecektir. Oyunun amacı, Sevil’in babasını ikna etmek ve onu film yıldızı yapma yollarını bulmaktır. Yarışmacı çift bunu başarırsa büyük ödülü noter huzurunda alacaktır.
Sevil’in babası Ahmet’in çalıştığı fabrikada eylem vardır ve işçi arkadaşları Ahmet’i eyleme katılması için ikna etmeye çalışırlar. Fakat oyunun başarılı kurgusu gereği ana amaç film yıldızı olmaya giden yol olduğundan; yazar burada yarışmacı çifte aslında seçim şansı olarak fazla bir şey bırakmaz. Namus konusuna değinerek kızının ünlü olmasını istemeyen Ahmet, yine de kızının evi terk etmesine engel olamaz.
Oyun ilerledikçe kazanma hırsıyla dolan yarışmacı çift arasında da gerginlik yaşanır ve oyunun ikinci perdesinde yarışmacı adam çekilerek oyunu sürdürme kararlarını eşine bırakır. Diğer bölümlere gelindikçe, Sevil’in hem babasıyla arası açılır hem de patronların ve yapımcıların eline düşer. Özellikle meşhur bir film yıldızı olan Sevil’in, yapımcı Kudret ile olan ilişkisinde, Kudret’in karısının buna şiddetle karşı çıkması ve Kudret’in öfkeyle eşine dönüp Sevil’e ihtiyacı olduklarını söyleyerek ilişkisine devam edeceğini açıklaması, durumun çarpıcılığını gözler önüne serer.
Oyun çıkmaza girdiği an yarışmacı kadın, Sevil’in oyunu sürdüremeyeceğini anlar ve kız kardeşi üzerinden oyuna devam etmek ister ve yanlış karar vererek oyunu kaybeder. Çünkü kural gereği Sevil’in öyküsünde başarılı olamamışlardır ve aynı oyunu kız kardeşi üzerinden oynayamazlar.
Zengin Mutfağı
Zengin Mutfağı, 1988 yılında Başar Sabuncu tarafından beyazperdeye aktarılmış ve başrolünde Şener Şen oynamıştır. Metnin yazıldığı 1970’li yıllar, ülkemizde toplumsal ayrımcılığın doruk noktasına çıktığı dönemlerden biridir. Oyun, saf tutup tutmama arasında kalan insanlar ekseninde, İşçi Murat’ın yer aldığı emek sınıfıyla Kerim Bey’in yer aldığı sermaye sınıfı arasında geçer. Öngören, sermaye ve emek çatışmasında patron ve işçiler arasındaki ilişkinin gerçekliğini, sınıf ayrışmasına bağlı oluşan toplumsal çatlakların sebebini anlatır.
Vasıf Öngören yine bu oyunuyla seyircisine, önce filmlerdeki zenginlerin mutfaklarının nasıl olduğunu gösterir; sonra da ön oyunlarda seyirciye sorduğu sorularla seyircinin oyuna aktif katılımını sağlar. Bu oyun, yazarın ikinci başyapıtı olarak değerlendirilir. Oyunun konusu tarihimize işçi sınıfının direnişi olarak geçen 15-16 Haziran 1970 sabahında başlar. Aşçı’nın çalıştığı evin sahipleri, olayların korkusuyla Avrupa’ya gider. Yanında çalışan kızın, üniversite öğrencisi Selim ile o gün nişanı olacaktır; fakat Selim yüzükleri alamadığından henüz eve gelemez. Selim’in en sonunda eve gelmesiyle -radyoda sıkıyönetim kararı ilan edilirken- kız ile Selim nişanlanır.
Patronları eve döner ve gelirken yanlarında köpek de getirirler. Bu sefer dönem, Haziran olaylarından bir yıl sonra yani 12 Mart sonrasıdır. Şoför Seyfi’nin yanına gelen Ahmet, işten çıkarıldığını anlatır. Bu esnada Aşçı mutfağa girer ve patronların Haziran olayları yıldönümü dolayısıyla 40 kişilik ziyafet vereceklerini söyler.
Aşçı, köpeğin insanlara saldırısından evdekilere bahsederken dönem yine 12 Mart’ın en katı günlerine tekabül eder. Bu esnada Selim’in tanıdığı Ali Kara isimli şahsın, arandığına dair radyoda anons geçer ve Selim polise şahsı ihbar eder. Polis, Selim ile Ali Kara’nın kaldığı eve baskına gider, bir kişi hariç tüm herkes öldürülür. Kaçan kişi Selim’i gördüğü için Selim de mutfağa sığınır. Bu arada da kızın abisi Murat da işten çıkarılır.
Selim, Kerim Bey tarafından vatansever olarak görülür ve onun yeni fedaisi olur. Kampa gönderilen ve beyni yıkanarak 6 ay sonra eve dönen Selim, Aşçı’nın patronu tarafından kullanılır olmuştur. Görevi, patronun fabrikasındaki işçileri kimin örgütlediğini bulmak olan Selim’in, aslında aradığı kişi nişanlısının abisi Murat’tır. Aşçı, köpeğin 9 kişiyi daha yaraladığını, en son Çingene bir kadını parçalayıp hastanelik ettiğini söyler. Bu duruma dayanamayan Aşçı, köpeği zehirleyerek öldürmeye karar verir.
Tam bir komünist karşıtı olan Selim, köpeği de komünist bir itin öldürdüğünü söyler. Selim kızın abisi Murat’a da diş bilemekte ve onun işçi eylemlerindeki duruşuna karşı çıkmaktadır. Üstelik kızın abisine duyduğu öfke o kadar büyür ki, nişanlısını öldürmeye karar verir. Kız bunu anlayınca nişanı bozar, mutfaktan ayrılır ve bir fabrikada çalışmaya başlar. Kızın ve diğerlerinin ayrılmasıyla mutfak, artık Selim ve arkadaşlarına kalır ve Aşçı sürekli onlara hizmet etmek zorundadır. Bu esnada Aşçı, köşkten ayrılıp ayrılmama kararını seyirciye sorarken faşizmin bütün şiddetiyle etrafına yayıldığı gerçeği ile yüzleşir.
Kızın fabrikada yapılan eylemde en ön safhada olup Selim ile karşı karşıya kaldığı öğrenen Aşçı kendini ayıplar ve “Ayrılmak mı zor, Kerim Bey’e hizmet etmek mi?” sorusunu seyirciye yöneltir.
Yaşadığı dönemden beri günümüze ışık tutan Vasıf Öngören’in anısına saygıyla.
Olgun Duran
“Amatör ruhumuzla oluşturduğumuz, tiyatronun seyircisi değil de parçası olmak için yola çıktığımız, her daim sevgi ve saygıyla anacağımız, tiyatro topluluğum Grup MOT’a ithaf olunur.”
Kaynakça:
- “Vasıf Öngören Bütün Oyunları”, Vasıf Öngören. Mitos Boyut 2. Basım, 1998.
- “Dünden Bugüne Tiyatro Düşüncesi”, Sevda Şener. Dost Kitapevi 1. Basım, 2006.
- “Bir Tiyatrocunun Anısına.” (Erişim Tarihi: 07.05.2020); https://core.ac.uk/
Matematiksel