Başarısızlık hoş değildir ama kaçınılmazdır. Ve çoğu zaman başarıya giden yolda bir basamaktır. Dahiler yola başarısız olmak için çıkmaz ama çoğu bir noktada başarısızlıkla karşılaşır. Hatta bazı başarısızlıkları çoğu zaman nefes kesici olacaktır.
Thomas Edison 1891’de New Jersey’de yüksek nitelikli demir cevheri çıkarıp işlemeyi denedi, bunu yapmak için bir tesis kurdu. Minnesota’da ucuz cevher keşfedildiği sırada bu tesis yerle bir oldu. “Olumsuz sonuçlar tam da istediğim şey … Onlar benim için olumlu sonuçlar kadar önemli .. :’ diyen Nikola Tesla, 1901’de bir yayın kulesinden elektrik yayabileceğini düşünmüştü ama yapamadı. Sonunda kulesi hurda olarak satılacaktı.
Dünyanın en önde gelen çağdaş koreograflarından birisi olan George Balanchine’in New York’ta başarılı bir bale gösterisi sergileyebilmesi için dört kez, Elon Musk’ın da bir roketi fırlatıp güvenli bir biçimde dünyaya döndürebilmesi için tam beş kez denemesi gerekecekti.
Mükemmeliyetçiliğin her şey olarak kabul edildiği bir toplumda, çoğumuz ne pahasına olursa olsun başarılı olmaya odaklanmış durumdayız. Üstelik kendimizin başarısız olmaya tahammülü olmadığı gibi, başarısız olma korkusunu bizden sonra gelen nesillere de itina ile aktarırız. Oysa ki Silikon Vadisi’nin resmi olmayan bir sloganı vardır: “Başarısız ol”.
Başarısızlık başlangıçta özgüveninize bir darbe vurabilir ve hatta sizi finansal sıkıntıya sokabilir, ancak yolun sonu değildir. En büyük yeniliklerden bazıları birkaç başarısız girişime dayanır. Çünkü başarısız olmak, büyümek ve daha iyi bir şeyler yapmak için bir fırsat olduğu anlamına gelir.
En büyük şirketler bile başarısızlığın değerini anlar. Coca-Cola 1985’te “yeni kola”yı tanıttığında, fiyasko şirkete milyonlarca dolara mal oldu. Ancak on yıl sonra, o zamanki CEO Roberto Goizueta bunu Coca-Cola’nın başına gelen en iyi şey olarak tanımladı. Şirket bundan ders çıkardı ve o zamandan beri mevcut “klasik” kola’yı korurken ürünün diğer versiyonlarını da üretti.
Yaratıcı Başarısızlık Nedir?
Hepimiz yaptığımız her şeyde hemen başarılı olmayı istesek de, gerçek şu ki bu mümkün değil. Yine de başarısızlık tamamen kötü değildir. Aslında öğrenmede, başarmanın anahtarlarından biri başarısızlıktır. Hatta Singapur’daki Ulusal Eğitim Enstitüsü’nde araştırmacılık görevi yürüten Manu Kapur tarafından ortaya atılan “Yaratıcı başarısızlık” isimli bir kavram bile vardır.
Kapur iki grup öğrenciyle bir deney yürüttü. Öncelikle bir grupta öğrenciye birtakım sorular verdi ve yanlarında da onlara destek olmaları amacıyla öğretmenleri bulundurdu. İkinci gruba da aynı sorular verdi ancak öğretmen yardımı ya da herhangi başka bir yardım bu gruptaki öğrencilere sunulmadı. Bunun yerine, öğrenciler çözümleri bulmak için işbirliği yapmak zorundaydılar.
Yardım edilen grup problemleri doğru bir şekilde çözebilirken, yardım almayan grup bunu başaramamıştır. Ancak destek olmamasından dolayı, ikinci grup problemleri birlikte çalışarak daha derinden inceleme şansını yakalamıştı. Problemlerin kökünü ve onları hangi yöntemlerin çözebileceğini anlamaya çalışmışlardır.
Daha sonra iki grup teste sokulduğunda, öğretmen desteği olmayan grup diğer gruptan daha başarılı olacaktı. Bu grup Kapur’un “gizli fayda” olarak nitelendirdiği şeyi keşfetmiştir: araştırma ve süreç sayesinde problemin yapısına dair daha derin bir anlayışa sahip olmuşlardır.
Tam Olarak Ne Kadar Başarısız Olmak Gerekir?
Eğitimciler ve bilim insanları, uzun zamandır öğrenme ve başarısızlık söz konusu olduğunda bir tür sınır olduğuna inanıyorlardı. Sonuçta, bizi hiç zorlamayan basit bir görev, gerçek bir öğrenmeyle sonuçlanmaz. Aynı şekilde, görev çok zor olduğunda da, tamamen başarısız olacağımızdan korktuğumuz için kolayca pes ederiz. Öyleyse, öğrenmeyi kolaylaştırmak için ne kadar başarısız olmalıyız? Cevap bütünün %15’i biçiminde.
Araştırmacılar bu sayıyı çeşitli makine öğrenimi deneyleri yaptıktan sonra formüle ettiler. Bu deneylerde bilgisayarlara farklı desenleri tanımlayıp belirli kategorilere ayırmak veya tek ile çift sayılar arasındaki farkı tanımak gibi basit işlerin nasıl yapılacağı öğretildi. Bilgisayarlar, görevleri %85 doğrulukla yanıtladıklarında en verimli şekilde öğrenebildiler.
Araştırma ekibi, bilgisayarların yanı sıra, hayvan öğrenimine odaklanan önceki araştırmaları da analiz etti. % 85 kuralının büyük ölçüde hayvanlar için de geçerli olduğunu keşfetti. Çalışmanın yazarları, bulgularının özellikle algısal öğrenme veya yavaş yavaş beceri kazanma yoluyla öğrenme süreci ile ilgili olduğunu söylüyor. Bu kolay ile zor arasında bir sınır gibi duruyor.
Bu Sonuçlardan Ne Anlamamalıyız?
Bir kişiye bir konuyu öğretmeye çalıştığınızı düşünün. Hep kolay örnekler verirseniz her zaman başarılı olacaktır. Bu durumda yeni bir şey öğrenmeyecektir. Aynı şey her zaman zor örnekler verilmesi durumunda da geçerlidir. Bu durumda ideal olan arada bir yerde örnekler vermektir. Bu durumda kişi hatalarından daha etkili bir biçimde öğrenecektir.
Bu durumun, bilgisayar algoritmaları dışında, daha geniş ölçüde eğitim alanında nasıl geçerli olduğunun anlaşılması için elbette daha fazla araştırma gerekecek. Fakat şimdilik bu bilgiler bize şunu söylüyor. Öğrenmemiz gereken konu çok kolay olursa sıkılırız. Tamamen başarısız olursak da pes etme eğilimi gösteriliriz. Başarılı olmak ve de başarısız olmak arasında bir sınır vardır. Bu sınır da şimdilik %15 başarısızlık gibi gözükmektedir.
Kaynaklar ve İleri Okumalar:
- Entrepreneurs know that failure is sometimes necessary – here’s what we can learn from them. yayınlanma tarihi: Kaynak site: Conversation.Bağlantı: Entrepreneurs know that failure is sometimes necessary – here’s what we can learn from them
- Learning is optimized when we fail 15% of the time; Yayınlanma tarihi: 5 Kasım 2019. Kaynak site: Scinece Dailey. Bağlantı: Learning is optimized when we fail 15% of the time;
- Wilson, Robert & Shenhav, Amitai & Straccia, Mark & Cohen, Jonathan. (2019). The Eighty Five Percent Rule for optimal learning. Nature Communications. 10. 4646. 10.1038/s41467-019-12552-4
Matematiksel