Tıp ve Sağlık

Alexander Fleming’in Tesadüf Sonucu Keşfettiği Penisilin Tıbbın Seyrini Değiştirecekti

Penisilinin keşfinin öyküsü tek kelimeyle olağanüstüdür. Ayrıca bilim tarihindeki rastlantısal buluş örnekleri arasında en şaşırtıcı olanıdır. Günümüzde Penisilin’in keşfi İskoç bakteriyolog Sir Alexander Fleming’in (1881-1955) adı ile birlikte anılır. Oysa ki Fleming’in keşfinden önce çok sayıda bilim insanının pe­nisilinle karşılaşmış olduğuna dair güçlü kanıtlar var.

Örneğin, antiseptik ameliyat yöntemini geliştiren Jo­seph Lister, 1871’de elindeki bakteri kültürlerinden birinin yan­lışlıkla Penicillium küfünün bulaşmasının ardından büyüyeme­diğini fark etmişti. Lister birtakım deneyler yaptı, ama elde ettiği sonuçlar kesinlikten uzaktı. Sonrasında da Lister söz konusu küfle ilgili daha fazla araştırma yapmayacaktı. Bu nedenle de penisilinin tari­hi Sir Alexander Fleming’le başlıyor.

Alexander Fleming Penisilin’i Tesadüfen Keşfedecekti

Alexander Fleming İskoçya’da bir çiftçinin oğlu ola­rak dünyaya gelmişti. Aslında ilk işi bir nakliyat şirketinde memurluktu. Ancak bir akrabanın ölümüyle kendisine bir miktar miras kalacaktı. O da bu parayı tıp mesleğine geçmek için kullandı. Devamında da Londra’daki St. Mary Hastanesi’nde tıp eğiti­mine başladı.

Kendisinin hayatı aslında tamamen tesadüfler ile şekillendi. Örneğin 1922’de nezle olmasına rağmen çalışmalarını sürdürdüğü bir esnada burnundan bir damla sü­mük, bakteri kültürü yetiştirdiği kaptaki besleyici ortamın yüzeyine damladı.

Birkaç gün sonra bakterilerin sümüğün hemen çevresinde değil, bir miktar uzağında çoğaldığını fark etti. Görünüşe bakılırsa, sümükte bakterilere za­rar veren bir madde vardı. Fleming bu maddeye lizozim adını koydu. Sonrasında da çeşitli vücut sıvılarında, yumurta akında ve bitkilerde bulunduğuna dair kanıtlar elde etti.

Lizozim sonradan yay­gın olarak üzerinde çalışılan bir protein oldu. Aslına bakarsanız penisilinin bulunuşu da, lizozimin keşfine çok benzer bir şekilde gerçekleşti.

1928’de Fleming hastanede bakteriyoloji profe­sörlüğüne yükselmişti. Esas araştırma konusu, stafilokoklar diye anılan bir bakteri sınıfının incelenmesiydi. Fleming hastanedeki hastaların vücutlarındaki çıbanlarından aldığı stafilokokları kültür kaplarındaki yetiştirmekteydi.

Fleming 1928 yazında tatile çıkmadan önce üzerinde çalıştığı bakteri kültürü kaplarını, döndüğünde tekrar inceleyebilmek için laboratuvar tezgahının bir ucuna üst üste yerleştirdi. Dönüşünde de kapları incelemeye başladı.

Bu esnada gözüne bir şey ilişti. Kabın bir kenarında tüylü bir mantarımsı küf kabarcığı yer almaktaydı. Ama küfün hemen çevresindeki bölgede pek az sayıda bakteri kolonisi bulunuyordu. Olanlarda ölmekteymiş ya da çoktan ölmüş gibi saydam bir görüntüye sahipti. Küfün çok daha uzağındaki bakterilerse gayet mutlu görünüyorlardı.

Buradaki kü­fün de, sümükteki lizoziminkine benzer bir işlevi var gibiydi. Hemen kültür kabının fotoğraflarını çektirtti ve kabı bölümündeki bilim insanlarına gösterdi. Fleming kül­tür kabını da aynen muhafaza etti ve yıllarca sakladı. Bu kap şimdi Londra’daki British Museum’da duruyor.

Fleming sonraki birkaç ayını heyecan içinde küf suyundaki antibakteriyel maddeyi araştırmakla geçirdi. Bu maddeye “pe­nisilin” adını vermişti, çünkü onu üreten küfün Penicillium mantarının bir türü olduğu anlaşılmıştı.

Alexander Fleming Penisilin İle İlgili Araştırmalarında Neredeyse Vazgeçme Noktasına Gelecekti

Penisilinin insan akyuvarla­rına yaptığı herhangi bir etki yoktu. Tavşanlara ve farelerle yaptığı çalışmada da hiçbir zararlı etkiyle karşılaşmadı. Hatta Fleming’in araştırma ekibinden bir kişi bir miktar Pe­nicillium küfü yedi ancak o da bir sorunla karşılaşmayacaktı.

Alexander Fleming

Fleming penisilinin özellikleriyle ilgili temel birtakım incele­meler yaptığında, penisilinin hayli etkili olduğu sonucuna vardı. Küf suyu, sekiz yüze bir oranında inceltildiği durumda bile ha­la bakterilere saldıracak güçteydi. Fleming ayrıca St. Mary Hastanesi’ndeki birkaç hastanın yaralarında da antiseptik ola­rak karbolik asit yerine penisilin kullandı.

Sonuçlar kimi vaka­larda iyiydi ama genelde olağanüstü başarılı oldukları da söyle­nemezdi. Sonunda Fleming, mikrop öldürmede bir seçenek ola­rak penisilinden yararlanma düşüncesini bir kenara bıraktı.

Fleming’le beraber çalışanlardan ikisi, daha fazla miktarda penisilin elde edebilmek için penisilini küf suyunun diğer bileşenlerinden ayırmayı denemeye karar verdiler. Ne yazık ki penisilin kararsız bir maddeye benziyordu.

Sonunda da bu işten vazgeçtiler. Bu girişimin ardından, penisilinin arıtılmasana yönelik başka pek fazla ça­ba harcanmadı. Penisilinin keşfinden sonra bir muci­ze ilaç olarak kullanıma girmesine kadar, dünyanın on yılı aşkın bir süre beklemesi gerekti.

Penisilin’in Mucize Bir İlaç Olduğunu Ernst Chain Sayesinde Anladık

Penisilinin gücünün açığa çıkarılışı ise İkinci Dün­ya Savaşı’nın başlarında Oxford Üniversitesi’nde, Profesör Ho­ward Florey’nin başında bulunduğu bir laboratu­varda gerçekleşti. Florey’nin araştırmalarının merkezinde lizozim yer almaktaydı. Araştırmalarında kendisine biyokimya araştırmacısı Ernst Chain eşlik ediyordu.

Fleming’in penisilinin keşfi ve özellikleri üzerine 1929′ da yayımladığı bir makalenin Chain’in ilgisini çekmesi ise dünya tarihini etkileyecekti. ­Chain bu küften biraz alarak, penisilinin arıtılmasına ve antibakteriyel bir madde olarak oynadığı rolün araştırılmasına yönelik inceleme­lerine başladı.

Florey 1940 Mayıs’ında Fleming’in on iki yıl önce yapmadığı çok önemli bir deney yaptı. Florey sekiz fareye öldürücü dozda bakteri şırınga etti. Sonra farelerin dördü kendi hallerine bırakılıp, di­ğer dördüne penisilin iğneleri yapılacaktı. Sonucunda diğerleri ölse de penisilin verilmiş farelerin dördü de hayattaydı.

Deney, birçok fare ve daha yüksek dozlarda bakteriyle defalarca tekrarlandı. Sonucunda Penisilinin etkili olduğu kanıtlanmıştı. Sırada insanlar üzerinde denemesi vardı. Ancak bunun için muazzam miktar­da Penicillium küfü gerekliydi.

Bir kaç aylık çalışma sonucunda bu elde edilecekti. 12 Şubat 1941 günü insanlar üzerinde ilk deneme yapıldı. 43 yaşındaki bir polis memuru olan Albert Alexander, bahçesindeki budama işleri sırasında enfeksiyon kapmıştı ve hayati tehlikesi vardı. Albert Alexander’a penisilin enjekte edildi. Hastada birkaç gün içinde iyileşme belirtileri başladı.

Ancak ellerinde yeteri miktarda penisilin olmadığı ve hastaya uygulanmasına devam edilemediği için Albert Alexander birkaç gün sonra hayatını kaybetti. Ne var ki ilacın etkili olduğu yadsınamaz şekilde ortaya çıkmıştı. Kısa bir süre sonra, birçok başka hastaya da penisilin iğnesi yapıl­dı ve bu defa büyük başarı elde edildi.

Penisilin Üretiminin Yaygınlaştırılması

Florey ve Heatley 1941 yılında, penisiline biraz da olsa ticari ilgi uyandırmak için ABD’ye gittiler. Aradıkları ilgiyi gerçekten de hazır buldular ve böylece endüst­riyel yolla penisilin üretimi hayali ABD’ de gerçeğe dönüştü.

ABD’de büyük ölçekli penisilin üretimine geçilmesi, Japon­ların Pearl Harbor saldırısıyla (Aralık 1941) hemen hemen ay­nı zamana rastlar. Sivillerdeki ve yaralı askerlerdeki bakteri en­feksiyonlarının tedavisinde penisilinle ulaşılan başarı öyle bü­yüktü ki sonunda penisilin geniş çapta kabul gördü.

Üretimdeki artış 1944 -45 yılında ivme kazandı. Aynı yıl Alexander Fleming, Howard Florey ve Ernst Chain, penisilin araştırmaları nedeniyle Nobel Ödülü aldı. İngiltere’de ise 1 Haziran 1946’da reçeteli olarak satılmaya başlandı.

Üretimin hızla artması ilacın fiyatının düşmesini de beraberinde getirdi. Penisilinin halkın rahatça ulaşabildiği bir tedaviye dönüşmesi de, bu buluşun milyonlarca insanın hayatını kurtarmasını sağladı.

Çığır açıcı bilimsel keşifler çoğu zaman tek başına çalışan insanların eseri değildir, tarihte gerçek “eureka” anları çok nadir gerçekleşir. Bu nedenle penisilin dendiği zaman akla sadece Alexander Fleming gelmemelidir.

Sonucunda diğer kişilerin katkısı olmasaydı, bu keşif muhtemelen unutulup gidecekti. Konu ile ilgili 2009 yılı yapımı “Kalıpları Kırmak – Breaking the Mould” isimli filmi de izlemenizi öneririz. Ayrıca göz atmak isteyebilirsiniz:  Dünyayı Değiştiren Ancak Süreçte Sorun Yaratan 5 İlaç


Kaynaklar ve ileri okumalar:

Matematiksel

Sibel Çağlar

Temel eğitimimi Kadıköy Anadolu Lisesinde tamamladım. Devamında Marmara Üniversitesi İngilizce Matematik Öğretmenliği bölümünü bitirdim. Çeşitli özel okullarda edindiğim öğretmenlik deneyiminin ardından matematiksel.org web sitesini kurdum. O günden bugüne içerik üretmeye devam ediyorum.

İlgili Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir